Cumartesi, Mayıs 10, 2008

New Balance

Annenizin size koşarak sarılmasını istemez misiniz?

Bu soru email kutuma düştü bu sabah. New balance'ın "Anneler Günü" kampanyasının sloganıymış. Görseline bakıp, çayımdan ilk yudumu alırken, düşündüm. Annemin koşarak bana sarılmasını istemez miyim? İster miyim? Cevabı bilmiyorum. Şimdilerde ne zaman bir televizyon programını izlese, gazete haberi görse orada rastladığı kayıp ruhlar ve kırık hikayelerle kendini/ beni kıyaslayan anneme koşarak sarılmak ister miyim... Gerçekten bilmiyorum. Ne tuhaf.. Bütün bunları bir reklam yüzünden mi düşünüyorum? Hiç sanmam..

İlk çocukluğum çoğunlukla sokakta yürürken yere bakarak, derin iç çekişlerle, göz yaşlarımı gizleyerek ama hızlı adımlarla önden giden anneyi takip ederek geçti. Öğretmenin ya da sıra arkadaşımın annesinin sıradan bir şikayetiyle tetiklenen annemle nadiren okuldan eve "elele" dönerdik. Genel pozumuz: anne önde sinirli, çocuk arkada gözyaşları eşliğinde... Arada bir durup, geriye dönerek zılgıta çoğunlukla da dayağa devam ederdi annem. Hergün gidip geldiğim, tanıdık bildik o sokaklarda, "Önde giden bu kadını tanımıyorum..." edasıyla kapı önlerindeki esnafa kaçamak bakışlar atardım. Okul yolum, benim yediğim dayaklarla bitmek bilmez bir dünya turu gibi gelirdi bana. Bazan tatlı neşeli çıktığımız alışveriş gezilerinden de dayak yiyerek dönerdim eve. Uyardığı halde yapmadığım çişim , alışveriş turunun ortasında geliverince de sonum dayak olurdu. Hangi büyük suç dayağı mazur gösterebilir, tartışmasına giremeyeceğim yaşlarımdaydım. Şimdi bakınca daha iyi anlayabiliyorum geçirdiği öfke nöbetlerini. Sadece sokakta değil, kapalı mekanlarda da anne dayağından kaçmayı beceremeyenlerdendim. Kaçmayı gururuma yediremezdim. Kıstırıldığım köşede paşa paşa dayağımı yerdim. Masa altına, anane kucağına, tuvalete ya da sokağa kaçıp, sinir anını geçiştirmeyi kendime yediremezdim. Dayak yerdim.. Sebepli sebepsiz, haklı haksız, farketmez. Şimdi annemin koşarak bana sarılmasını ister miyim? Bilmem. Refleksle yüzümü kapatabilirim, yine bir tokat geliyor sanarak. Kimbilir.. Dayakla büyüyen çocuklar bilir.

Sonra o anne yaşlanır. Siz büyürsünüz. Artık ne yediğiniz dayakların önemi kalmıştır, ne de sebeplerinin... Tartışmazsınız, tartmazsınız. Sadece bir insanın, elinden kayıp giden yılları için kendiyle giriştiği beyhude hesaplaşmasını ne büyük bir acıyla yaşadığını gözlersiniz. Annenizi gözlersiniz. Televizyonda ya da gazetede rastladığı her "dayak" haberini size attığı dayakların muhasebesine çevirişini izlersiniz. Kendini gerekçelendirişi aslında sizden dilediği özürdür. Af'edersiniz! İstiklal Caddesi'nden, Küçük Parmakkapı sokaktan geçerken hatırınıza düşen, gülerek anlattığınız sol yanağınıza yediğiniz tokattan, kopasıca örüklü saçlarınızdan, kolunuzdaki morluktan, çenenizdeki yırtıktan daha çok acıtır canınızı bu gözlemler...

Velhâsılıkelâm; dayak acısı bumerang gibi. Acıtana geri dönüyor, önünde sonunda..


Annelerin günü kutlu olsun!

Hiç yorum yok :