Cuma, Ocak 22, 2010

Hatırlamalı: Silvana Mangano



Nice'te istirahat ediyordu. Kocasının telefonu üzerine Roma'ya hareket etti. Dino de Laurentiis, karısına rolü isteyip istemediğini sormamıştı bile. Onu Roma'da bekleyen iki şey vardı: sinirli bir koca, daha sonra da bir ustura. Saçları hepten kesilmişti. Gina Lollobrigida'nın doktor raporu göstererek geri çevirdiği "5 Branded Women" filmi için hazırdı. Rejisör: Martin Ritt






.

Salı, Ocak 12, 2010

Evlilik Hazırlığı Yaparken


Olmayacak şey olmuş, Ali Sunal tam da evlilik hazırlıkları yaparken E.D ile Etiler'de bir gece klübünde medyaya pişti olmuş. Haberi bloga taşıma sebebim Ali Sunal'ın uzun süredir seviyeli bir ilişki yaşadığı Yaprak Dökümü'nün bahtsız Leyla'sını yani Gökçe Bahadır'ı aldatması ve E.D ile yakalanması değil, magazin muhabirlerinin olası cehaleti ve gazetelerin fotoğraf olmadan, altına imza atmadan, yuvarlak laflarla, uyduruk kaynak beyanıyla bezeyerek haber yazmasıdır. "Tam da evlilik hazırlığı yaparken aldattı." Ali Sunal ve E.D, geçtiğimiz cumartesi gecesi, Etiler'de mukim bir gece kulübüne ayrı ayrı arkadaş gruplarıyla gelip, dakikalarca öpüşüp üstelik kapıdan da birlikte çıkmışlar. Kamera kaydu var mı? Henüz ortaya çıkmadı. Hoş kamera kaydı olsa Ana Haber Bülteni'nde çoktan yayımlanırdı. Fotoğraf? Yok. Haberi kim yazmış? İmza yok. Kaynak kim? Kaynak açıklamak zorunda değilim. E güzel.. Bu durumda beyana itibar etmemiz gerekiyor. Koskoca gazete yazmış işte, yalan mı söyleyecekler?

Af'edersiniz ama "Osur osur ipe diz", derdi rahmetli ananem. Memleketimin güzide bir haber kaynağından -prensip olarak bile- mahallenin dedikoducu Ayşe Teyze'sine oranla iki parmak algı ve yargı farkı beklemek ne büyük aptallıktır değil mi? Yeri geldiğinde gündemi hallaç pamuğu gibi sallama gücüne sahip insanların bir dirhem bile olsa sorumluluk ve vicdan sahibi olmalarını istemek ne büyük lüks! Tamam, haberi kulağına fısıldadılar. Güzel! Bekle. Takip ettir. Peşlerine muhabir tak. İzlet ve yakala sonra da patlat haberi göğsünü gere gere değil mi? Ama yok. Salla gitsin. Ya tutarsa? Umarım bu haberi gazete sayfasına taşıyan, kulağına fısıldanan ismi doğru duymuş ya da doğru istihbarat almıştır. Umarım Ali Sunal, "E.D" ile samimiyetle ve dakikalarca öpüşmüştür. Aksi de mümkün. Kimi muhabirlerin ellerine yazılı basın bülteni verirsiniz, haberi yazarken hata yaparlar. O derece bilgili ve ilgilidirler ki şaşar kalırsınız. Ancak itiraf etmeliyim ki bu haberin altı boş çıkmaz. Tamamen uydurma bir haber olma ihtimali çok düşüktür. Büyük bir ihtimalle Ali Sunal, söz konusu gecede bir kadınla oldukça samimi pozisyonda görülmüştür. Haberin o kısmı doğrudur. Ez cümle, habere konu olan kadın E.D olmayabilir. Çünkü bizim muhabirler Elif görse mertek zanneder.


Böyle yani..



.

Pazartesi, Ocak 11, 2010

Fahriye Abla


Kulağıma fısıldanan son ekran dedikodularına göre "Fahriye Abla" ekrana uyarlamak üzere sıraya girmiş. Şaşırmadım. Üstelik bir Ay Yapım projesi de olmayacakmış. Yönetmen olarak kimin ilgilendiğini de öğrendim ama, henüz yazmayacağım. Fahriye Abla ekrana uyarlandığında tek şansı Kanal D'de yayımlanmak olur. Haberi duyduğumdan beri hikayenin kadın oyuncusu kim olur diye düşünüp durmaktayım. Hatırlarsanız, 1984 yılında Ahmet Muhip Dranas'ın şiirini Yavuz Turgul senaryolaştırmış ve yönetmişti. Filmde Müjde Ar, Tarık Tarcan ( Mustafa), Mesut Çakarlı (Mehmet), Salih Kalyon, Zihni Göktay, Uğur Yücel, İhsan Yüce, Ülkü Ülker ve Kadir Savun rol alıyordu.

Yeni sezonda ekrana uyarlanacak projenin kadın oyuncusu için aklınızdan geçen bir isim var mı? Bugün ekrana uyarlansa kim Fahriye olurdu, kim Mustafa? Aslında "Fahriye" için bir de aday isim fısıldandı kulağıma ama pek inanasım gelmedi.

Böyle yani..


.

Straight Outta Compton







•• Straight Outta Compton by Carthalis Rossini

WaterWay New York
248, 102, 24 (PG)

Perşembe, Ocak 07, 2010

Efsane üçüncü olur mu?


Tmc ve Atv yayıma giren yeni projeleri "Aşk ve Ceza"yı haftalarca "Efsane" sıfatıyla tanıttı. Salı günü "Canım Aile"den boşalan yere kapılanan dizi ise maalesef üçüncü oldu. Efsane üçüncü olur mu? Olmaz. Efsane, Küçük Kadınlar ve Papatyam'a geçildi. Üstelik dizinin ikinci bölümü, yılbaşı günü yayımlandığı için bu hafta yayına girmeyen Geniş Aile ile birlikte çıkacak arenaya. Umarım ekibi büyük bir hüsran beklemiyordur. Yoğun olarak ekran eleştirisi yazdığım zamanlarda da TMC ve Kudret Sabancı zaafım yüzünden projeleri fazla hırpalamazdım, bilirsiniz. Bu sefer de öyle yapacağım. Açık söylemek gerekirse ekran matematiğini çözmüş, üzerine de tur bindirmiş olan Kudret Sabancı'nın kadrajlarını, artık imzası haline gelmiş kuş bakışı "Establishing Shot" seçimlerini özlemişim. TMC ise yine prodüksiyonundan, figürasyonuna kadar özene bözene hazırlanmış yani efsanenin payına düşen kısmını fazlasıyla yerine getirmiş. Az biraz Tango biraz geleneksel tema, iki dirhem zurna beş ölçü yaylılarla kurgulanmış küçük melodiden büyük gürültüler çıkarma ustası Kıraç'ın müziği de tam formül olmuş, şaşırmadım.

Hikaye yine kıymeti bir bölümden menkul olanlardandı, her TMC yapımında olduğu gibi. Senaryo ise efsane senaristlerimizin paşa gönlü istedi diye kurgulanmış ve inanmamızı bekledikleri yavan sahneler ve gerekçelerle doluydu. Hikayeyi geliştirecek pek çok gerekçenin ayakları yere basmıyordu. Misalen, evet, Yasemin Londra'ya toplantıya gider ayak Mehmet'i en yakın arkadaşıyla bastı. Neden? Senaristler pasaportunu evde unutturduğu için. Oysa, iş toplantısına gidecekseniz o çapta bir ajansın da elemanıysanız zaten pasaportunuz günler evvelinden patron sekreterinin masasında olur. Olmalıdır. Bunları da kenara koydum ama Yasemin'i psikiyatristine "Veremiyorum abi! Bu yaşa geldim kimselere veremiyorum!" diye dert yanarken görseydim, o tek bir sahneyle bile inanırdım kurduğunuz hikayenin öznesi olan kadına. Kısmet değilmiş. Hoş, geç kalmış da sayılmazsınız, işinize karışmak gibi olmasın ama araya küçük bir sahne sıkıştırın ilk fırsatta. Yasemin'in "Doktorcuğum beş senedir ahan da şu koltuğa oturuyordum biliyorsunuz ama buna rağmen kimselere vermiyordum ya, işte bir gece hiç unutmam Bora Bey ile Londra'ya gidiyordum" diye açılımlandığı bir sahne yazıverin derim.

Kısacası senaryo bu ve benzeri özensizliklerle doluydu. Teknik bir sorunu olmasa da içerik olarak haylice sorunlu ve boştu. Kalabalık açılım yapmak hikayenin renkli ve özgün olduğunu değil, senaristin tedbirli olduğunu gösterir. Berdel, kan davası, uyuşturucu ticareti, rekabet, bekaret, ihanet tekmili birden hesaplanmış formüller yumağı. Sözün özü, muhatabımız nitelikli bir hikaye değil, bol bütçeli ve bilindik formüllü bir "soap opera"dır. Açıkçası "Aşk ve Ceza"nın hikayesinin de, senaryosunun da yayınlandığı süre boyunca beni şaşırtacağını sanmıyorum. Üstelik ne yazık ki "efsane" iddiası taşıyan bir iş için kısa vadede kurulup, yazılmış gibi düz duruyordu. Misalen, "Ezel"i izlerken yazar grubunun sahiden de 1 yıl çalıştığını, bütün çengelleri planladığını ellerinde en az 26 bölüm senaryo olduğunu anlıyorsunuz. Aşk ve Ceza ise bende böyle bir his yaratmadı. O sebeple proje efsane olamayacak. Neyse.

Dizinin başrol oyuncularına gelirsek Nurgül Yeşilçay estetik malzeme olarak avantajlı bir figür ve eğer ehil ellere düşerse başarılı performanslar sergileyebilen ortalamanın haylice üzerinde bir oyuncu ama yerini bulmamış. Bekaretini evlendiği adama saklayan genç kadın hırkası için fazla şişman ve yaşlı kalmış. Murat Yıldırım'la enerjileri tutmamış. Yakışmamışlar. Nurgül Yeşilçay, babasına söz verdiği için bekaretini saklayan ve ihanete uğradığı için karşısına çıkan ilk erkekle yatan genç bir kadından çok, en az 6 yıldır evli ama ihanete uğramış ve bu sebeple karşısına çıkan ilk zararsız tıfılla yatıveren bir orta yaş kadınına benziyordu. Allah da biliyor ki hikayenin göbeğine oturan kadının daha taze olmasını ya da taze görünebilmeyi becermesini bekledim. Olmadı. Olsun. Hiç değilse bana malzeme çıktı çünkü bu proje, "efsane" gazıyla önümüze sürülmese hakkında tek satır bile yazmayacaktım.


Emeği geçen herkesin keyfi daim, projenin yolu bereketli olsun...

Böyle yani..




•• Fotoğraf, ilgili tv kanalının resmi web sitesinden alınmıştır.

.