Cumartesi, Ağustos 31, 2013

Neriman kumral mı? Buldum o zaman!






Peyami Safa'nın olgunluk dönemi eseri olarak kayıtlanan "Fatih Harbiye", Koliba Film tarafında Fox Tv için ekrana uyarlandı. Başrollerini Neslihan Atagül (Neriman), Yunus Emre Yıldırımer (Şinasi) ve Kadir Doğulu'nun (Macit) paylaştığı dizide Süveda Çil, Uğur Demirpehlivan, Seda Türkmen (Fahriye), Dilara Öztunç (Pelin), Fırat Topkorur ve Itır Esen de rol alıyor. Dizinin uyarlama senaryosunu Hayriye Ersöz yazmış. Ersöz'ü size ve kendime hatırlatacak belirgin bir ekran işini bulamadım. Ağırlıklı olarak Kanal 7 için tv filmleri yazmış. Kalemini parlatan bir işi varsa ve es geçmişsem, özür dilerim. Fatih Harbiye'nin yönetmeni ise ekran bağımlılarının "Canım Ailem" den hatırlayacağı, son olarak da "Hayatımın Rolü"nü çeken deneyimli isim Sadullah Celen. Elinin çabukluğu ile ünlüdür. Yarattığı dünyaları severim. Çok temiz iş çıkarır. Güvenli sularda yüzer. Rejisi oyuncu odaklı değildir. Yani az yetenekliyi kamufle eden, örten, sarıp sarmalayan bir reji anlayışı yoktur. Elbette bana göre..

Safa'nın romanı, basıldığı günden beri popülerdi ve defalarca Türk Sineması'na da, dizilere de içeriği bakımından kaynaklık etti. Bilen biliyor, Fatih Harbiye, Türkiye'nin 1920-1930 yılları arasında geçer. Romanı ekrana uyarlarken o yıllarda tasvir edilen dünyanın, sınıfsal ayrışmanın/ çatışmanın kodlama farklılıklarının, Safa'nın o yıllardaki kadına bakışının sosyolojik olarak bu günkü karşılıklarını aramaya zahmet bile etmemişler. Uyarlayan, romanın konusuna sadece "dramatik klişeler" bazında yaklaşmış. Evet, bunu anlamak için ilk bölümü izlemek yeterli. 2013 yılında muhafazakar kodlamayla yetişmiş bir genç kızın altını çizmek için bula bula "bekaret kontrolü" travmasını koyarsanız, uyarlama zihniyetinizle ilgili bütün ipuçlarını da kapıma bırakmış olursunuz. Üzülerek söylüyorum ki Fatih Harbiye'nin temiz rejisi dışında dikkat çeken hiçbir yanı yok.

Oyuncu seçimine gelirsek, yan rollerde çok rahatsız eden bir durum yok. Hatta Seda Türkmen'i de çok beğendiğimi söylemek isterim. Fakat romanın bel kemiği olan Neriman karakteri için yaptıkları oyuncu seçimi gerçekten de yanlış olmuş. Neriman rolünü Neslihan Atagül'ün oynayacağını duyduğum ilk gün hissettiğim tedirginliği, çıkaracağı karakteri ve performansını görene kadar ertelemiştim. Atagül ile Neriman'ın tek ortak noktası ikisinin de kumral olmasıdır. Kabul, romanda fiziksel görünümüne dair en az ipucu verilen karakter Neriman'dır ama, kadro kurarken de tek şart romancının karakterlerini ince ince tarif etmesi midir? Neyse.. Atagül, umut vaad eden genç bir oyuncu ama, Neriman yorumu fazla pısırık, beden dili hayli ağlak olmuş. Roman boyunca değişen, çatışan, dönüşen ve dahi sık sık sinir krizleri geçiren Neriman, Atagül'ün bu yorumundan bir anda fırlar da, utançtan yerin dibine girerim inşallah. Ayrıca Neriman ve Şinasi o kadar sönük duruyor ki Kadir Doğulu ışıl ışıl parlar hale gelmiş.

Cem Yıldız, Murat Uncuoğlu ve Emre Dündar'ın müziklerini yaptığı Fatih Harbiye'nin sanat grubuna; mekan / kostüm seçimlerine, diyalogların acemiliğine filan hiç girmeyeceğim. Karısının ölümünden sonra Kuruçeşme'deki yalıda yaşamak istemeyen memur emeklisi Faiz Bey'in seçimlerine boyun eğerek dönemin Fatih'inde yaşamak zorunda kalan Neriman'ın özeneceği o "Batılı" hayat tarzından anladığınız bu mudur, demeyeceğim çünkü artık bunları söylemekten yoruldum. Oysa heveslenmiştim uyarlamayı duyduğumda, dönemsel hassasiyetleri açısından halen çok şahane oturuyordu günümüze.. Günlerce konuşabilirim Safa'nın Fatih Harbiye romanı ve kurguladığı çatışmanın alt metinleri üzerine.. Beyhude.. Ah bu arada, diziyi izlerken, başrol için odüsyon vermiş, ama başarılı bulunmadığı için yan rollere kaydırılmış en az iki Neriman adayı da gözümden kaçmadı.

Özetle; Peyami Safa'nın romanından bir trajedi pornosu yaratmayı planlıyorsanız elbette seyircisi bulunur.  Seviyor bizim bağzı tür seyircimiz bu ağdalı hikaye sündürmelerini.. Ancak bu kadro sezonda özellikle hafta arası ayakta durmakta çok zorlanır, o bakımdan güzel saat ve gün seçmişler. İlk bölüm, anlık SBT analizlerinde yayın boyunca yükselerek 1.'liğini korumayı başardı. Cumartesi, ilk bölüm merakı, karşısında sağlam rakip dizi/program olmaması ve Kadir Doğulu fanatiklerini düşünürsek normal bir durum. Son olarak, Fatih Harbiye'yi ben izlemem.. Emeği geçen herkese teşekkür eder. Hayırlı uğurlu yayınlar dilerim.

Öyle yani..


.

Aramızda Kalsın Başlıyor




Son yıllarda ekran cazibesini (sanırım kârlılığını da) yitiren, görevi önce haber bültenlerine devredip sonra da köşesine çekilip, suskunlaşan "sığ magazin" temelli dev prodüksiyonlu programlar, "Gazete kupürleri okuyup, laf sokalım" formatına evrilip, yeniden parlamaya başlamıştı. Hatırlarsınız. Yaklaşık olarak 3 sezon önce Müge Dağıstanlı ve Gülşen Yüksel'in sunduğu, evrile evrile "İkinci Sayfa" haline gelen ve Kanaltürk'te yayınlanan sabah kuşağı programı da bu formatın ilgi çekici örneklerinden biri haline geldi. Sabah kahvesi eşliğinde gazetelerin magazin başlıklarını yorumlama işinin 'ses çıkarması' ve ucuz maliyetli olması diğer kanalları benzer tür programlar yapmaya heveslendirmiş olmalı ki; magazinci kızlarımız ılık ılık gündem tutarken, gedikli konuk haline gelmesine ramak kalan, ağzını açtığında gündemi de, gündeme de sallayan Sacit Aslan'ı, sürpriz bir atakla Tv8 kapıverdi. Getirdi, Pelin Cini'yi aprantisi yapıp, "İkinci Sayfa" ile aynı saate dayadı.

Şahsen "Aramızda Kalsın" adıyla yayına giren, Sacit Aslan'ın nadiren sertleşen ama çoğunlukla mutedil dalgalı atarları, gündelik magazine nostalji katışı, bağımlılık yapan anekdotlarıyla daha da renkli ve çarpıcı hale gelen bu programı izliyordum. Eğleniyordum da.. Sacit Aslan, geçen sezonun sonuna doğru programı bırakacağının sinyallerini vermişti. Şafak sayıyor gibiydi. Programın dikkatli takipçilerinin gözünden kaçmamıştır. Haziran sonunda tatile girdiler. Sacit Bey, internet haberciliğine geri döndü. Hoş, televizyon programı boyunca da bu, "kopyala- yapıştır, kulağına çalınanları da araya sıkıştır" tarzı şimdilerin en yaygın habercilik tarzını bırakmamıştı ya neyse, konumuz bu değil. Birkaç gün önce Tv8, Sacit Aslan'dan boşalan koltuğa Salih Keçeci'nin oturacağını duyurdu. Salih Keçeci de mesleğin -yaşayan- eskilerindendir. Sıkı bir muhabirlik hayatı oldu. Masa başına da geçti. Yayın Yönetmenliği de yaptı. (Sözüm sahiden meclisten dışarı da, "Magazin Gazeteciliği" namlı mesleğin geldiği yeri gördükçe Orhan Olcay'ı çok özlüyorum. Nur içinde yatsın.)

Aramızda Kalsın, 9 Eylül'de Pelin Cini ve Salih Keçeci ile yayına başlıyor. Sacit Aslan, son dakika atağı yapıp başka bir kanala gider mi dersiniz? Göreceğiz.. Ama Sacit Aslan gidince bana da sabahları izleyecek başka bir program bulmak farz oldu. Herkesin yolu açık, reytingi bol olsun.

Ay, biliyor musunuz aslında yazıya yeni sezonda Star Tv'de başlayacak olan mahalle komedisi dokulu dizi "Aramızda Kalsın"a üç-beş laf etmeye niyet edip başlamıştım da, aklım diğerine kaydı, kısmet işte!

Öyle yani..

.
.
.


Cuma, Ağustos 30, 2013

Yazdan Armağan: Güneşi Beklerken




Ekşi Sözlük yazarlarının da hemen keşfettiği gibi Kanal D'nin yaz aylarında ekrana giriş yapan başarılı gençlik dizisi Güneşi Beklerken, Kore'yi de sallayan başarılı dizi 'Boys Over Flowers'a da kaynak olan Japon işi manga 'Hana Yori Dango'dan esinleniyor. Boys Over Flowers, uzun zamandır yerli yapımcılar ve kanalların dikkatini çeken bir projeydi. Birçok yapımcı ve yazarın bu dizinin uyarlama hakkını almak için Japonya ile yazıştığını fakat ilgilileri bir türlü ikna edemediklerini de bilmeyen kalmadı. Sonunda Kanal D/ İç Yapımlar'ın da dikkatini çeken drama, yaz ekranına uyarlandı. Güneşi Beklerken'in senaryo ekibinin başında 'İkinci Bahar'da yönetmen yardımcısı olarak görev alan, geçen sene ilk uzun metrajını çeken ama sıradan seyircinin en çok da yine Kanal D'nin klasikleri arasına giren 'Kavak Yelleri' dizisinden hatırlayacağı Gökhan Horzum var. Yazar ekibinin diğer üyeleri Ayşin Akbulut, Ekin Atalar, Atasay Koç ve Deniz Dargı'dan oluşuyor. Dizinin yönetmeni de reklam piyasanın çok iyi tanıdığı bir isim olan Altan Dönmez. Çok parlak reklam portföyünü kenara koyarsak Dönmez'i, pek çok işten ama en net,  'Can Kırıkları' dizisinin görüntü yönetmeni olarak hatırlıyorum. Peşin söyleyeyim, bayılıyorum. 'Güneşi Beklerken'de çok temiz ve nefis iş çıkarıyor. Dönmez de ekrana iş yapan her reklam kökenli görüntü yönetmeni gibi dünya kurmakta asla sorun yaşamıyor ama lüzumundan bir tık fazla 'resim' ispatı çabasıyla yön veriyor rejisine. Biraz daha rahatlasa keşke.. Açıkçası bu eleştiri de benim sistematik huysuzluğum olsun, Dönmez'in ekran yolu hep açık, çok başarılı olsun.

Güneşi Beklerken'i toplamda 2 bölüm (ilk ve son yayınlanan bölümünü) izledim. Hikâye, hedef kitlesi itibariyle beni pek ilgilendirip, sürükleyecek tarzda olmasa da ortada ciddi bir uyarlama başarısı var. Kabul etmek lazım. Yapımcısı ve yazarlarına teşekkür ederim. Ayrıca uzun zamandır gözlediğim, gidişatını ve seçimlerini çok başarılı bulduğum Kanal D İç Yapımlar, büyük bir cesaret göstererek hikayenin omurgasını oluşturan karakterleri seyircinin asla aşina olmadığı, ilk bakışta hatırlayamayacağı neredeyse no name diyeceğimiz genç yüzlerden kurmayı başarmışlar. Emre Kınay, Ebru Aykaç, Gökçe Yanardağ ile de genç kadroya abartmadan tatlı bir destek atmışlar. Adını unuttuğum kıdemliler affetsin, sadece iki bölüm izledim. Esas kızımız Zeynep'i oynayan Hande Doğandemir'i meraklısı en son Şubat dizisinden hatırlayabilir. Barış rolündeki İsmail Ege Şaşmaz'ı hiçbir yerden tanımıyorum. Sanırım dizi piyasası için gerçek bir keşif olmuş. Genç kadronun tamamı çok başarılı ama, hikayenin kilit karakterinden biri olan 'Kerem'i canlandıran Kerem Bürsin, plastik malzemesi, süzme amerikan terbiyesi almış beden ve oyun diliyle bir anti kahraman olarak ilk anda seyirciyi fena halde yakalıyor. Misal beni yakaladı ve diziyi izlemeye zorladı. Tebrik ediyorum. 1987 doğumlu Bürsin, oyunculuk macerasına Amerika'da start vermiş. Eğer, 'Hacı biraz daha acıyı hissettir bize mimiklerinle..' tarzı yakın plan reji yönlendirmeleriyle (evet, yapıyorsunuz başladı çocuğun kaşları oynamaya) oyununu bozmazlarsa sektör önemli ve yetenekli bir jön kazanmış olacak. Kerem Bürsin'den bir özel ricam da kendi devamlılığını tutmayı hemen ve hemen öğrenmesi olacak. Sevgili Kerem, laf aramızda kalsın, bizim setlerde asistanlar dünya tatlısıdır ama sen yine de kendinden başkasına güvenme. Neyse..

Özetle; Güneşi Beklerken Kanal D'nin yeni sezon prototipine yazdan kalan önemli bir iş olacaktır. Kanal diziyi fazla iteleyip, kakalamazsa elbette..


Öyle yani..


.

.

Cumartesi, Ağustos 24, 2013

Sekiz Haziran, Milano Film Festivali’nde!



Burak Çevik’in kısa filmi ‘Sekiz Haziran’, 5-15 Eylül 2013 tarihleri arasında İtalya’nın Milano kentinde düzenlenecek olan Milano Film Festivali’nde, Sylvian George’un programladığı özel bir seçkide izleyici ile buluşuyor.

Brezilya, kapitalizm, İspanya Devrimi, Yunan İsyanı ile ilgili deneysel filmleri kapsayan ‘Oh Liberity’ (experiment the forms, experiment the justice) / ‘Oh Özgürlük!’ (biçim denemeleri, özgürlük denemeleri) başlıklı seçki, Bruce Baille, Ben Russels, Ken Jacobs, Jean-Luc Godard, Raymundo Gleyzer gibi dünyaca ünlü yönetmenlerin kısa filmlerinden oluşuyor. 

Gezi Parkı Direnişi sırasında Taksim'in girişlerine kurulmuş olan barikarların görüntülerinden oluşan Sekiz Haziran, ses kaynağı olarak 28 Mayıs 2013 tarihinde, daha sonradan Gezi Parkı Direnişi'nin sembolü olacak Kırmızılı Kadın'a yapılan biber gazlı müdahalenin ses kaydını kullanıyor.

Allah da biliyor, izledim demenin haklı gururu içindeyim..

Leyla ile Mecnun bahane, sistem şahane






TRT, Leyla ile Mecnun dizisini yayından kaldırdığını duyurdu. Şaşırmadım. Bu açıklamadan birkaç gün önce de İbrahim Şahin, 'Henüz gözden çıkarmış değiliz.' duyurusunda bulunmuştu. O zaman da umutlanmamıştım. Proje yayına girdiği ilk günden beri ekrana pamuk ipliği ile bağlıydı. TRT'nin, eline geçen bir proje dosyasını -kim bilir kaç hevesli taze yapımcı adayı, müteahhit eskisine gösterdikten sonra- Onur Ünlü'ye uzattığı o ilk günden bu yana sektörde çok şey değişti. Fanatik bir Leyla ile Mecnun seyircisi değilim. İtiraf etmeliyim ki projenin içinde çok kıymet verdiğim isimler olmasa, o 20-30 bölümü de izlemezdim ama iddia ettiğim bu sektörel değişimin ipini çözen projenin Leyla ile Mecnun olduğunu inkâr edecek değilim.

'Ticaret ile samimiyet aynı çuvalda uslu durmaz. İlla biri diğerini yaralar.' derdi, rahmetli babam. Ticaret de, siyaset de bilmem ama entrikanın hası ile büyüdüm. Hem de kafa koparan cinsinden entrika.. Neyse.. Leyla ile Mecnun'un ekran macerasıyla ilgili rivayet muhtelif. TRT, sırf malum cemaate yakın durduğu için Onur Ünlü'yü mutlu edecek bir proje dosyasını tozlu raflardan çıkarıp gündeme getirmiş olabilir. Onur Ünlü'nün önüne bırakılan proje dosyasına sevgiyle sarıldığına, hevesle çoğalttığına ve ham halinden çokça da değer kattığına inanıyorum. Onur Ünlü, birilerine yakın, birilerine uzaktır. Mühim mi? Meslek adamı olarak kıymetini etkiler mi? Tartışalım. TRT, dizinin sosyal medyada çıkardığı sesin etkisine kapılıp, kısacık bir an da olsa 'Vizyon- Misyon- Marka Değeri' gibi kavramlara itibar etmeye heves etmiş olabilir. Olamaz mı? Bu heves, TRT'nin var olduğu ilk günden beri muktedir olanın elinde oyuncak olduğu gerçeğini değiştirir mi? Konuşalım.

Kim, hangi düğmeye bastıysa bastı ve dizi yayına başladı. Kısa sürede topyekûn Eflatun Film, Türk Televizyon Tarihi'nin en cesur işine imza attı. Tartışmasız. Leyla ile Mecnun ekibi, 'Gezi Parkı' sivil direniş tarihimizin fenomen ikonu olmadan çok önce de Gezi ve benzeri bir çok 'sosyal' meseleye destek atmış, muhalif durmuş ve dahi 'TRT Zihniyeti' ile de dalga geçmişti. Hatırlarsınız. TRT Yönetimi de, 'Arkadaş, zaten karneniz kırık dolu yetmezmiş gibi utanmadan bi de Gezi'yonuz!' diyerek sabrını tüketmiş olabilir. -Hangi günlerde ve hangi prensiple, ne kadar gezindiğinin artık o aşamada hiçbir önemi yoktur.- Olamaz mı? Leyla ile Mecnun'un yayında olduğu süre zarfında ticareten dişe dokunur bir kıymeti olmadığı sır değil. Sağır Sultan dahi biliyor. Reyting listeleri, kanalın reklam pastasından ne kadar didiklediği ortada.. Dizinin bilinirliği 'internet gençliği'nin temel taşı, meşhur 'Y Kuşağı'nın ötesine geçemedi. Aksini iddia edene, neden dizinin 'fenomen' karakterlerinin reklam alamadığını sorarım. Kabul edelim, çok sevgili 'İsmail Abi', Bakkal Erdal', 'Mecnun', 'İskender Baba' tiplemelerinin Samatya'dan ötesi için 'Selahattin Kocabaş' kadar bile tanınırlığı olamadı. Eminim, Eflatun Film reklam sektöründen gelen kimi tekliflere de yanlış fiyat politikası uygulamıştır. Neden mi eminim? Kuzgun'a yavrusu hep Şahin görünür de ondan. Çok şükür ki konumuz bu değil.

Özetle; arkasında bir 'güç' olmasaydı 'Leyla ile Mecnun' belki de ilk sezonun ortasını göremeden yayından kalkardı. Leyla ile Mecnun asla total'i avucunda oynatacak bir iş olmadı, kabul. Ancak pek çok sektör dinazorunun silkelenmeye niyet etmesini sağladığı da, su götürmez bir gerçek.. Yayın tarihi itibariyle sözde bağımsız diğer kanalların prototipine koymaya kolay kolay cesaret edemeyeceği bu projenin ekrana çıkmasında, 103 bölüm boyunca bir avuç izleyicinin dimağını hoş etmesinde eğer bir cemaatin, lobinin parmağı varsa, Allah onlardan da razı olsun. Çünkü bu gündelik siyaset rüzgarları dindiğinde, bu körlemesine itibar kıyımının modası geçtiğinde, temiz sermaye yalanları bittiğinde, sular yön değiştirdiğinde Leyla ile Mecnun'un televizyonculuk tarihi açısından ne kadar önemli bir adım olduğu konuşuluyor olacak. Gün gelecek yazarından oyuncusuna, yapımcısından yönetmenine, bakkal yönetmekle tv kanalı yönetmek arasındaki farkı öğrenmiş olacağını umduğum kanal yöneticileri de dahil olmak üzere bütün sektör mensuplarının saygıyla anacağı bir proje olarak tarihe derkenar olacak.

Kişisel olarak, ancak yolda görsem parmakla gösterebileceğim, sinemasının da, kafasının da hastası olmadığım Sevgili Onur Ünlü'ye 'güç' ile kurduğu rivayet edilen bu 'emsalsiz' ilişkiyi kolay yoldan ekran başarısına dönüştürmek ve yat bayır, tekne çayır gezinmek varken neden yokuşa vurup kıçından* ter akıtmayı tercih ettiğini de sormak isterim.

Öyle yani..


.

.

*Mahmut mu diyem?