Pazartesi, Haziran 25, 2012

Badem Ezmesi..

Hasan Usta, belki de saatlerdir peşimde dolaşıyor. Karnım aç ve canım ekmek arası beyaz peynir, turşu istiyor. Salatalık Turşusu. Uzlaşamıyoruz. Hasan Usta, köfte, pilav ve salata yemem gerektiği konusunda ısrarcı. Her zaman olduğu gibi. Oysa köfte pilav yersem, masaya oturmam gerekecek. Elimde ekmek arası peynirle koridorlar arasında koşturmayı seviyorum. Yaz zamanları Taşlık'ın bahçesini ne kadar seviyorsam, karlı, ayaz havalarda da Taksim Maksim'in küf kokan, dehlizlerine hastayım. Sonunda Hasan Usta, can alıcı hamleyi yapıyor, 'Bu köfteleri yemezsen annen bana kızar!' Annem, benden başkasına kızsın istemem, kimsecikler annemin dayağını tatsın istemem. Uslu usul oturuyorum beyaz kuverli masaya... Tabaktan bir köfte atıyorum ağzıma, mutfak ile kulis arasını koşarak arşınlıyorum. Sonra bir köfte daha... Bir tane daha.. Son köfteye kadar koşturuyorum. Hasan Usta'ya göre güzelim köfteleri mundar ediyorum, bana sorarsan çok eğleniyorum. O yıllarda Maksim Gazinoları bünyesinde 'All Access' karta sahip 'şanslı' insanlardan biri de bendim desem, yeridir. Patron ya da solist çocuklarına, kimi gazetecilere dahi gerekçesiz kulis girişi yasakken, gazinonun her santimetre karesinde dolu dizgin fink atıyordum. Çocuktum.

Taksim Maksim Gazinosu, çocukluğumun kişiye özel Lunapark'ı gibiydi. Dünyanın bütün dönme dolaplarından, atlı karıncalarından ve korku trenlerinden daha baş döndürücü, ışıltılı, çokça soğuk, bolca eğlenceli... Kaç çocuğun böylesi bir oyun alanı olmuştur? Cumhuriyet, Bebek, Taşlık, Caddebostan ve Taksim Maksim.. İçinde yüzlerce farklı hayat barındıran bu gazinoların koridor ve odalarında aşk, ihtiras, keder, neş'e ve şiddete eşit mesafede durarak büyümek, her canlı için kaotik olabilecek en taşkın duyguların bile sanki bir oyunmuşcasına normalleşmesini sağlamadı mı içimde? Raconsever bir kişi olmamda da o matine- suare günlerin katkısı yüksek değil mi? Sözcüklerin sıratından geçmeyi öğreten, ezber-bozan oyun alanım yerle bir oldukça parça parça kayboluyor çocukluğum... İşte bu yüzden acıyor canım...

Oysa oyun alanlarımı tek tek kaybetmeye alışkınım. Bebek Maksim kül olduğunda, bir matine günüydü. Annemle, Bebek Parkı'nın önünde taksiden indiğimiz anı hiç unutmuyorum. Taksiden inip, gazinonun bulunduğu alandaki kirli kara boşluğa baka kalmıştık. Bebek Maksim, gecenin sabaha yürüyen karanlık saatlerinde yanıp, kül olmuştu. Şaşkındık. Benim çocukluğumda, kötü haberin bile sahibine varması günler alıyordu ve sağ elim fena halde acıyordu. Annem, o akşam olanları babama anlatırken öğrendim ki gördüğü acı manzara karşısında düşüp bayılmamak için elimi sıkıyormuş. Benim ise şaşkın gözlerle gazinonun bulunduğu tuhaf isli boşluğa bakarken tek düşündüğüm, artık Maksim Gazinosu olmayacaksa badem ezmesi yemek için Bebek'e gidecek bir gerekçemin kalmamasıydı. Zira en sevdiğim tatlı badem ezmesiydi ve benim çocukluğumda Tepebaşı- Bebek arası kolay gidilip gelinen bir rota değildi. Yetmezmiş gibi taksiye binmek o devirde de pahalıydı. Üstelik sevgili babam da aile fertlerini gezdirmek için bile taksimetre açardı.

Taşlık Maksim kapandığında hâlâ çocuktum ama Caddebostan Maksim, Super Market olduğunda gelinlik çağı çoktan geçmiş haddizatında annemin tanımıyla evde kalmıştım. Bana sorarsan da hayatımın en neşeli yıllarına akıyordum, freni boşalmış Çekirge Kanat gibi. Hayat sinemamda aşk, entrika ve ihtirastan mamûl, kalabalık kadrolu yerli yapım bir film, salon balkon ayakta, kapalı gişe oynuyordu. Lafın kısası Caddebostan Maksim'in eğlence dünyamızdan yok oluşu o kadar da umurumda olmadı. Zaten pek tatlı hatıralarım da olmamıştı. Annemin evi terk edişi, Taner Şener'in kızının bir avuç suda boğulması, Mahir Abi'nin o kaknem kızla evlenmesi, Behiye Aksoy- Fahrettin Aslan ayrılığı, Emel Sayın- Selçuk Aslan aşkı, Hekimoğlu türküsüne saplantım nazarımda hep Caddebostan'ın hesabına eksi bakiye yazıldı. Neyse...

Sonunda, Kazancı Yokuşu'nun ve Sıraselviler girişinin gedikli müdavimi Taksim Maksim'i de yıktılar. En kabadayı, en renkli, en komik, en kanlı, en saçma, en mutlu çocukluk hatıralarım moloz yığınının altında kaldı. Bakalım üzerine kim tüy dikecek...



Böyle yani..