Pazartesi, Şubat 06, 2012

Hatıra..


Yılbaşı gecelerinde kurulan o kalabalık, bereketli, sohbetkâr sofranın müdavimleri kapağı açılmamış 70'lik şişenin üzerine tek tek imza atardı. Saklanırdı o şişe, koca bir yıl boyunca. Şişede imzası olan herkes eksiksizce masaya dahil olduğunda, yıllanmış rakı açılır, yeni yıl öyle karşılanırdı. Sahi ne zaman vazgeçildi şişe imzalamaktan, Aydoğdu ölünce mi, sen gidince mi?



Öyle yani..


.

Duvar/ Tefekkürün arka yüzü


Hiçbir zaman yaz(a)mayacağım kitabımın kapak tasarımını yaptım bugün. Bu davranışıma emsal olarak Mehmet Esen'in, Cihangir sokaklarına astırdığı ve hiçbir zaman çekilmemiş filminin afişi gösterildi. Kırıcı bir emsaldi, kırıldım.

Yazamıyorum. Uzun zamandır bloga da yazamıyorum. Besbelli temelsiz bir hevesmiş kağıt kalem uğraşı.. Daha popüler, uçuşkan, günlük gevezelikler peşindeyim. Artık eskisi gibi kısa ve iyi cümleler de kuramıyorum, metaforlarımı bile yitirdim, filhakika şakacı bir kalem de olmadım. İşbu sebeple birilerine takdim edilirken 'blogger' diye tanımlanmamın da bir anlamı kalmadı.

Sohbette, parçalı da olsa 24 saati tamamlayabilmiş, - çoğunlukla suskun, nadiren saldırgan ve mutedil korkutucu oluyorum- hayattan 'incelikli' sabırlı damıtmış her şahsiyet kitap yazmamı tavsiye ettiği halde, neredeyse 10 yıldır aynı boş dosyaya bakıyor olmamın bir sebebi olmalı. Dosyanın adını 'Duvar' koyalı 10 yıl olmuş; yazdığım kısacık denemeleri bir gecede Ekşi Sözlük'e boşaltalı sekiz.. Bugün de kapak fotoğrafını seçtim. Hayırlısı bakalım!


Böyle yani..




•• Ocak 2012, Eskişehir


.