Çarşamba, Ağustos 29, 2012

Veli

(...)

Veli, en çok da Ahmet'in hiç kısa pantalon giymemesine bozuluyordu. Çocuk dedigin, tıpkı onun gibi, Ziba'yi ziyaret edebilecek yaşa gelene kadar kısa pantalon giyerdi. Çünkü uzun pantalon, ergenlikten kurtulmanın ve erkek olmanın biçimsel olarak ödüllendirilmesiydi. O gün geldiğinde, babalar oğullarına el verirdi. Sessiz bir eşlikle, şefkat yaşını idrak etmiş etine dolgun bir kadına ve onun her dem ılık yatağına teslim ederdi seni. Titrek bir çocuk olarak girdiğin aydınlık odadan, al yanaklı bir erkek olarak çıkardın. Ödülün de, şanslıysan Orozdibak'tan değilsen Sümerbank'tan alınmış, gabardin kumaştan, çift pilili, yandan cepli, fermuarlı, duble paça bir pantalonluk kumaş olurdu. Yokluğun yarattığı bir karizması vardı Ahmet'in ve bu Veli'yi deli ediyordu. Oysa Ahmet'in, baba eskilerinden devşirilmiş, ters yüz edilmişleri giydiği kimse için sır değildi. O zaman da kafası basmıyordu hayatın can yakan inceliklerine. Kaz kafalı Veli!

Pazartesi, Ağustos 27, 2012

yağmur..


Henüz soğutulmamış bir yokluk bırakarak gidenlerin ardından yeni bir isim koymaya çalışıyorum kendime, sulugöz'den başkası gelmiyor dilime, gözyaşının tuzuysa hiç değişmiyor... 


Pazar, Ağustos 26, 2012

Harfsiz kalan..


Sesim boşluğa karışmış hırıltılı, 
bir otobüs bileti belki, 
gitmek için buralardan.. 

Hep böyle oluyor.
İlk ne zaman olmuştu, kendimi ne denli zorlasam, anımsayamıyorum yine de. Ne yapmıştım da böyle olmuştu, ben ne söylemiştim? Sihirli bir sözcük... Bu sözcüğü yeniden bulabilsem, harflerim de yeniden sarılsalar saray danslarında gibi, görünmez bir rüzgarla ayaklar yerden kesik, bir o yana, bir bu yana.. Yer değiştirerek, kıpır kıpır, eller bellerde ve avuçlar terli, çıkıp gelseler yine kendi boşluklarından uçuşarak, kendiliğinden yanaşarak birbirlerine, yalnızca yarattıkları bu uyumun bilinciyle ve bir sonuç olarak kalan bilinçleriyle yeniden anlamlanırlar mı acaba? 
Denesem, 
ağzım kuruyup içim boşalana kadar saysam, 
durmaksızın konuşsam...
Bulsam o sözcüğü!
.
.
.


Temmuz 2010 Angkor Wat/Siem Reap- Dilek Gezer
 

Çarşamba, Ağustos 22, 2012

Yeni Sezon Başlıyor


Bütün yaz çalıştım. Tatile gitmedim. Okudum, yazdım ve dizi izledim. Kuzey Güney'in tekrar bölümlerini, Game of Thrones'un 2. sezonunu, yeniden çevrilen Dallas'ı, House'un son iki sezonunu, BBC'nin dudak uçuklatan Sherlock'unu ve daha nicesini izledim. Hayırlısıyla, Türk televizyonlarında da yeni sezon başlıyor.

Bu yaz görücüye çıkanlar arasında en dikkat çeken iş, şüphesiz, İşler Güçler oldu. Keşke şekli ve reji esinlenmelerine verdikleri önemi hikaye örgüsüne de verseler de, ilgili kanal, projenin devamı için Acun Ilıcalı'dan icazet almak (!) zorunda kalmasa.. Ahmet Kural ve Murat Cemcir olağanüstü yetenekli oyuncular, kabul. Fakat hikaye yürümüyor. Böyle olunca da bize kalan peş peşe bağlanmış komik sahneleri izlemek oluyor. Selçuk Aydemir bu hatayı daha önce de yaptı. "Üsküdar'a Giderken" de aynı sorundan yani hikayesizlikten patlamadı mı? Neyse.. Netice olarak İşler Güçler, düşünülmüş, kafa yorulmuş, ince ince planlanmış, emek verilmiş ve iyi canlandırılan bir iştir, yolu açık olsun.

Kuzey Güney, geçen sezon düzenli olarak izleyemediğim ama hikayesinden çok Kıvanç Tatlıtuğ'un olağanüstü oyunculuk seyahati sebebiyle göz attığım bir dizidir, bu sezon da ilgim aynı boyutta olacak. Yüksel Aytuğ da duysun, bu genç adamın oyunculuğu biraz daha ehil ellere teslim edilebilse uluslararası kıratta bir star olacak; o kadar azimli, çalışkan, istekli ve yetenekli geliyor bana.. Ve Kuzey Güney de bu sezon yönetmen değiştiriyormuş. Haddizatında değiştirmiş. Aşk dizilerinin başarılı kadın yönetmeni Hilal Saral görevi, sürpriz bir çıkış yaparak kalbimize taht kuran genç yetenek Mehmet Ada Öztekin'den devr'almış. Belli ki bu sezon her açıdan biraz daha "kadın" ve "aşk" kokacak hikaye.. Açıkçası yayınlanan yeni sezon fragmanında ilk saniyeden itibaren ters köşeye yatmadım amma, Mehmet Ada'yı özledim. O çekseydi, durumu son saniyeye kadar sömürürdü, eminim. Ne yalan söyleyeyim, projelerinin düzenli izleyicisi olamasam da küçük anlardan ve sıradan olaylardan, 110 dakika tansiyon üretme ve büyütme ustası olan Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu'nun, Kuzey Güney'de ne yapacaklarından çok, bu kış yoğunlaşacaklarını açıkladıkları Cevdet Bey ve Oğulları'nda gösterecekleri performansı merakla beklemekteyim.
Bu arada Mehmet Ada Öztekin de hep hayalini kurduğu gibi uzun metraj çekmeye gurbete gitmiş. Nice nicelerine..

Kanal D'nin yayına hazırladığı Kayıp Şehir'in senaryo yazarları arasında çok sevdiğim bir kalem var: Murat Uyurkulak. Roman bekliyorduk, dizi yazmaya karar verdi. Hayırlısı. Umarım sektörün kiri pası keyfini kaçırmaz, kalemini yormaz. Uyurkulak başımızın tacıdır lakin, dizinin daha  fragmanından itibaren ortama yayılan ve narin burnuma sinen ağır didaktik yapısı oldukça can sıkıcıydı. Fragman zaplanır mı? Zaplıyorum denk gelince.. Üstelik, bana göre önemli boyutta kadro hatası da var. Örneğin ekran seyircisi, yıllarca evine Yaprak Dökümü'nün ağlak ve kadersiz kızı Leyla olarak konuk olmuş Gökçe Bahadır'ı "Sermaye tadında ağır abla" olarak kabul edecek mi, emin olamadım. Uğur Polat da cabası.. Ah, elbette Ahmet Mekin bu diziyi izleme sebebim olacaktır, orası ayrı ve sırf Mekin Usta ekranda kalsın diye ellerimi açıp dua etmeye ve ettiğim lafı yemeğe hazırım, böyle biline. Buna rağmen itiraf etmeliyim ki Kayıp Şehir ile hemen hemen aynı tema üzerinden yürüyecek olan Ağır Roman'ın tanıtımını daha sıcak ve samimi, kadrosunu daha başarılı buldum. Hepsinden geçtim, Ağır Roman-Yeni Hayat'ın kadrosunda ekran oyuncuları arasındaki tek 'Altın Çocuk' adayım, Onur Saylak var. Nihayet birileri de bu genç adamı jön olarak kabul etti.

Bu sezon hiç değilse tek bir gece için Atv'nin tuzu kuru... Ay Yapım'ın hazırladığı "Karadayı" konusunda pek köklü endişelerim yok. Allah için, Kenan İmirzalioğlu ve Çetin Tekindor 110 dakika tavla oynasa, bunu da Uluç Bayraktar ve Cem Karcı çekecekse izlenir. Kulağıma çalındığına göre de muhteşem bir set oluşturuyorlarmış Kundura'da. Projenin kadın oyuncusunun Bergüzar Korel olması (çünkü bir seyirci olarak Korel'de oyunculuğa dair bir tutkunun varlığına inanamıyorum ve şimdiye kadar yer aldığı projelerdeki oyunculuğunda da bu tutkuya dair küçücük bir ipucu görmedim, izlemedim.) ve hikayeyi Sema / Eylem ikilisinin yazıyor olması biraz tadımı kaçırdı. Açıkçası bu ikilinin kalemleri, "Soap Opera" dediğimiz sündürmeli entrika türüne çok yatkın ve ekran yazarlığı konusunda "Gümüş" ile "Sıla" dışında nazarımda elle tutulur bir başarıları da olmadı. Yine bana göre, Kenan İmirzalioğlu'nun da şu anda en son ihtiyacı sündürülmüş, ağlak bir hikayede yer almaktır;  özellikle de Ezel'in (ilk sezon parlaktı. kabul) 'Art House' piyasasına dudak ısırtacak emsalsiz başarısından sonra..

Geçen sezon düzenlediği tanıtım yemeğine oyuncularını dizi karakteri olarak getirten ve bu ilerici hareketle sektöre sis bombası gibi çöken Osmanlı Kıyam, bu sezon da devam ediyor. Ancak dizinin oyuncu kadrosu biraz değişmiş.  Özcan Deniz (aka Seymen Ağa Forever) halen sır gibi saklanan bir karakterle hikayeye giriş yapacakmış. Resmen açıklandı mı bilmiyorum ama diziyi (Habertürk yazdı galiba) Abdullah Oğuz çekecekmiş. Bakalım sonuç ne olacak. Eflatun Film, TRT için "Şubat"ı hazırlıyor. Başarılı olur, olmaz o ayrı mesele, ancak takdir etmek gerekir ki iki seferdir ekran müdavimlerinin dimağının dahi alamayacağı cesur adımlar atıyorlar. Ekran eleştirmenlerinin en şeylerinden biri olan Yüksel Aytuğ'un da dikkatini çektiği gibi ve daha Haziran ayında Ekşi Sözlük'te yazıldığı üzre, hikaye 80'li yılların bombası "Güzel ve Çirkin"i andırıyor. Beni bozmaz. Senelerdir çalıp çırpıp eline yüzüme bulaştıran sektör, esinlenerek yüz akı bir iş çıkaracaksa dilimi keser arka cebime koyarım arkadaşım. Bu sebeple Şubat, tıpkı Leyla ile Mecnun gibi bu sezon ilgiyle takip etmek istediğim dizilerden biridir,  her iki projenin de yolu açık olsun.

Gelelim, Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve Gün Koper meselesine.. Tatlı yüzü ve reji başarısı olarak gördüğüm parlak oyunculuğuna rağmen Küçük Osman'dan kurtulduğumuza çok sevindim. Delikanlı Osman'ın daha bebek yüzlü biri olmasını isterdim ama, Gün Koper'e de kanım ısındı. Başta projenin yönetmeni Zeynep Günay Tan ve ilgili ekibin oyuncu seçiminde gösterdikleri basirete güvenim sonsuzdur. Bu dizinin oyuncu değişikliğinden daha önemli sorunları var. Biliyorsunuz ki projenin içinde çok sevdiğim, saygı duyduğum isimler olmasına rağmen son sezonu izlemedim, sadece zaman zaman baktım. Hikaye kendini perişan etmişti. Lime lime döküldü, sezon finaline zor vardı. Israrla söylüyorum, Coşkun Irmak bu sezonu kazasız belasız atlatmak istiyorsa kendine bir hikayeci almalı. Kendi başıma yazacağım diye kasmamalı.  Eğer hikaye yüzünden taklaya gelmezlerse bu sezonu bitirir, bir sezon daha yürür gider bu proje..

Gold Film'in Kanal D için hazırladığı Kötü Yol'u, Ahmet Mümtaz Taylan konuk olduğu için üç bölüm izledim. Vakit bulur, denk gelirsem izlerim, müptelası olmadım. Şükran Ovalı'da ham bir yetenek var. Umarım ehlileştirmeye zaman bulur ama, şimdilik oyunculuğu ilgimi çekmiyor. Kötü Yol'un zihnimde bırakacağı en iyi hatıra nihayet Cansel Elçin'e kendi sesini kullanma imkanı tanımış olmasıdır. O kadar.. Suskunlar'ın çok başarılı yönetmeni Çağatay Tosun ayrılmış diyorlar. Hikaye zaten çok tatlı ve özenli yazılıyordu. Pınar Bulut, ekranda örneğine nadir rastladığımız derinlikte karakterler yaratmıştı, bu vesileyle de gönül tahtımdaki naçiz yeri Kerem Deren'den hızla kapmıştı. Sarp Akkaya ve Murat Yıldırım da, kafadan Al Pacino olmayı hedefleyeceklerine, az mimikli ve daha doğal oynamayı göze alırlarsa, dizi bu sezon da tadından yenmez. İki başrol oyuncusunun abartılı oyunculukları bu sezon başlarına bela olabilir çünkü Çağatay Tosun gibi over acting meselesini iyi çözmüş, parlak reji zekası sayesinde - sanırım oyuncuya bile çaktırmadan- durumu dengeleyecek/ sıfırlayacak kalitede ve dikkatte sahne /dünya kuran bir yönetmenleri olmayabilir.

Atlılar, bu sezon en merak ettiğim işlerden biri.. Rejide Serdar Akar, görüntü yönetmeni Selahattin Sancaklı, mekan Sofya ve civarı.. Kadro pek ilgimi çekmedi amma, mekan ve hikayenin geçtiği dönem ilginç. Açıkçası korkudan proje ile ilgili fazla bilgi de edinmedim, pür merak bekliyorum. Veda'yı merak da etmiyorum, kadrosu içimi açmadı, zannımca Kayıp Şehir ile birlikte ekrandan ilk ayrılanlardan biri olacaktır. Dilâ Hanım, Gold Film'in Star için hazırladığı bir diğer projesi. Yönetmeni Onur Tan, diziyi Zülküf Yücel ekrana uyarlıyor. Dilâ Hanım, Necati Cumalı'nın aynı adlı hikayesinden Safa Önal'ın beyazperdeye uyarladığı, 2008 yılında kaybettiğimiz Orhan Aksoy'un unutulmaz rejisi ve Türkan Şoray- Kadir İnanır ikilisinin bir daha kimseciklere nasip olmayacak imkansız enerjisiyle gönüllere taht kurmuş bir sinema filmi. Bu efsane uzun metrajın ekran seyircisi karşısında dik durması ve Al Yazmalım'la aynı kaderi yaşamaması için duacıyım. Umarım, başta  Onur Tan olmak üzere Erkan Petekkaya ve Hatice Şendil bu amansız kıyaslamadan kaçabilmek ve eseri ekranda yeniden yorumlayabilmek için yeterli başarıyı gösterebilirler. Yolları açık ve bereketli olsun.

Bahsettiklerimin dışında da yayına hazırlanan, onaylanmak için sıra bekleyen, kadro kurmaya çalışan onlarca proje daha var. Bir kısmı ilgimi çekmediği, bir kısmı kulağıma çalınmadığı ve bir kısmı da resmi olarak açıklanmadığı için bahislemiyorum. Lakin 2012- 2013 sezonu da oldukça bereketli olacak.Düşeni az, çıkanı bol bir yıl olsun..

Yeniden dizi eleştirir miyim, bilmiyorum. Bugün içimden geldi yazdım, yarına Allah Kerim!..


Böyle yani..


.
.
.



Fotoğraf ilgili kanalın resmi websitesinden alınmıştır.