Cuma, Mayıs 16, 2014

GÜNEŞİ BEKLERKEN: MAHŞERİN DÖRT TATLISI



MAHŞERİN DÖRT TATLISI
Set ziyaretimin son gününde Güneşi Beklerken’’in dört genç oyuncusu yani Hande Doğandemir, İsmail Ege Şaşmaz, Yağmur Tanrısevsin ve Kerem Bürsin ile birlikteyiz. Dördü de ekran yolculuklarının başında duran pırıl pırıl gençler. Güler yüzlüler. Birbirlerini sevdikleri, iyi geçindikleri her hallerinden belli. Bazen birbirini sevemeyen insanlara rastlarsınız, gizlemeye çalışsalar da, gizleyemezler ve ortama bir şekilde olumsuz enerji yayarlar. Hande, İsmail, Kerem ve Yağmur o tür insanlardan değiller. Birbirlerine güçlü bir arkadaşlık duygusuyla bağlanmışlar. Hande “Aksi nasıl olabilir ki ailelerimizden fazla birbirimizi görüyoruz,” diyor. Dördü de ‘fotojenik’ ve ‘kamera seviyor’ ölçütlerinin dışında değerlendirilecek kadar plastik malzemeleri güçlü yani güzel ve yakışıklılar. Kerem böyle anılmaktan hoşlanmasa ve bu konuda bir tık fazladan defans geliştirmiş olsa da, bu bir gerçek. Bu yazının kişisel bir değerlendirme yazısı olduğu ve toplamda iki gün, 10-15 saatin sonunda zihnimde kalanları aktardığım unutulmasın..

%100 ENERJİLİ BİR SET
Aralarında en az konuşan Yağmur. Hoş İsmail ve Yağmur’un sahneleri sebebiyle pek uzun sohbet edemedik ama Kerem ve Hande ile oldukça uzun vakit geçirdik. İlk set ziyaretimin üzerinden 10 gün geçmişti. İlk ziyarette Kerem ile denkleşemedik. Gözünde alerjik reaksiyon olunca sahnelerinin zamanlaması değişti ve ikinci ekiple çekim yaptığı için onu görememiştim. Hande Doğandemir  bu genç ekibin ekran konusunda en deneyimli olan oyuncusu. Diğerlerine de deneyimleriyle destek atıyormuş. Öyle diyorlar. Hande, Ankara doğumlu.Kahramanlar ve Keskin Bıçak’ta son olarak da Eflatun Film’in TRT için yaptığı Şubat’ın Elem’i olarak dikkat çekmiş. “%100 enerjimizi vererek oynuyoruz. Sahneler için heyecanlanıyorum, bu tempoda bu heyecanı yakalamak çok kıymetli ve önemli,”diyor. İsmail ailesiyle birlikte Manisa’da yaşıyormuş. “Her şeyi bıraktım ve tek başıma İstanbul’a geldim oyuncu olmak için. Organizasyonlarda çalıştım uzun sure sonra bu iş geldi,” diyor. Ekibin en küçüğü İsmail Ege. Kerem ise hemen güvenen, çabuk kabul eden, hesapsız kitapsız ve samimi genç bir adam. Melis karakterinin tatlı oyuncusu Yağmur daha sessiz. ZeyKer’cilerin çoğunlukla aşırıya varan tepkilerini soruyorum. “Negatif enerjiden etkilenmiyorum. Sokakta da öyle abartılı tepkiler almıyorum. Sosyal medyada olanlardan da etkilenmiyorum,” diyor. Sektörde genç olmalarına rağmen rol ile hayat arasındaki çizgiyi net olarak çekmişler. Darısı diger meslek büyüklerinin başına…

HAYATA RESET ATMIŞ
Sohbetimiz sıkça kesiliyor. Bir kısmını bu gece, kalan kısmını haftaya izleyeceğiniz önemli sahneler çekiliyor. Karavanda çoğunlukla Kerem ile yalnız kalıyoruz. Kerem, “Hande ile ilk andan itibaren elektriğimiz tuttu. Sahnelerimizi iple çekiyorum. Senaryoyu okurken heyecanla bakıyorum acaba ne olacak diye,” diyor. İşini severek yapan genç oyunculardan, mesleğini önemsiyor, ekranda görünmeyi, tanınmayı, şöhreti değil. Ölümcül gamzeleri var. Ailesi hala Teksas’ta yaşarken neden İstanbul’a geldiğini merak ediyorum. “Hayata reset atmam gerekiyordu,” diyor, gözlerinin ışığı sönüyor. Cin olduğum için hemen mutsuz bitmiş bir aşk hikayesi kurguluyorum. Üstelemiyorum. Daha sonra sohbetin başka bir yerinde kendiliğinden söylüyor meğer hayatı resetleme ihtiyacı hissetmesinin sebebi bir arkadaşını kaybetmiş olmasıymış. Ön yargılı kafa sesim için utanıyorum.Kerem İstanbul’a döndüğünde birkaç seçmeye gitmiş ama olmamış. Hatta ne tesadüftür Hande ile birlikte şimdi bir diğer kanalın güçlü işlerinden olan bir dizi için de seçmeye girmiş. Aksanını düzeltmek için Devrim Yakut’tan ders almış. Sevgi ve saygıyla anıyor hocasını. Sonra Güneşi Beklerken gelmiş. “Senaryo ve rolle ilgili kaygılarım vardı ama Altan Dönmez ile konuşunca çok rahatladım,” diyor.  Okullarda oyunculuk egzersizi olarak öğretilen rol arkadaşına güvenme konusunun pratikteki öneminden bahsediyor. “Hande’ye çok güveniyorum ve bu benim, bizim çift olarak başarılı olmamızda önemli bir etken. Bir sahneyi oynamadan önce biliyorum ki şimdi yaptığım şeyin karşılığı gelecek hatta bir adım ileri taşınacak. Bu bir oyuncu için çok kıymetli ve bulunmaz bir şey,”  diyor. Kerem Bürsin’in Türkiye’deki menajeri Gaye Sökmen. Yurtdışı işleri için Claire Danes’le de çalışan menajerlik şirketi  ile görüşüyor ve anlaşma imzalamaya hazırlanıyor. Laf yerine gelmişken Homeland’in dördüncü sezonu için teklif alıp almadığını sordum. “Henüz almadım, ama çok isterdim,” diyor. Sesi o kadar neşeli çıkıyor ki diziyi çok beğendiğini anlıyorum.

BIRAKSALAR METROYLA GEZECEK..
Tanınır olmanın getirdiği mecburi değişiklikler dışında hayat tarzları değişmemiş. Set dışında da arkadaşlar demiştim. Çalışmadıkları günler denk gelirse evlerde devam ediyorlarmış yarenlik etmeye. Kerem, “Ben bir daha asla gece sokağa çıkmam,” diyor. Magazinciler rahat bırakın çocukları. Sizin yüzünüzden evlere kapanmasınlar, el insaf! Toplu taşıma araçlarını kullanamadıkları için dertleniyorlar. Özellikle Kerem. Nadiren ve çok erken saatlerde seti olursa güzergah da uygunsa hala Metro kullanıyormuş. Marmaray’a binemediği ve galiba asla da binemeyeceği için dertleniyor. Geçenlerde ablasıyla birlikte Akmerkez’e gitmişler ve okulun çıkış saatine denk gelmişler. Neler olabileceğini tahmin edersiniz değil mi? Onlarca hayranla fotoğraf çektirdikten sonra kendilerini taksiye zor atmışlar. Hande ve Kerem’le sohbete devam ederken dizide onları en çok zorlayan sahnenin hangisi olduğunu soruyorum. Hande hemen cevaplıyor, “Tayfun’un babam olmadığını öğrendiğim sahne,” diyor. Kerem biraz düşünüyor cevabı sonra da “Sahnedeki duygu durumları değil de eğer bir mantık hatası varsa zorlanırım. İlla bir sahne söylemem gerekiyorsa mezarlık sahnesi çok zorladı. Zorlamadı da bütün gün mutsuz mutsuz dolaştım etrafta. Oyunculuk ilişki gibi, bazen yoruluyor ve neden içinde olduğunu sorguluyorsun. İşte böyle zamanlar olduğunda o kadar şanslıyım ki hemen Altan Hoca’ya koşuyorum ya da Hande ile konuşuyorum,” diyor.

KURDUĞU DÜNYAYA SAHİP ÇIKIYOR
Altan Dönmez, Güneşi Beklerken’in başarısı konuşulduğunda herkesin hemfikir olduğu ortak adres. Reklam geçmişi olan Dönmez, daha önce Karakol dizisinde Onur Tan’ın ikinci yönetmeni olarak piyasaya adım atmış hemen ardından da Osmanlı Kıyam dizisini yönetmiş. Güneşi Beklerken’de kurduğu dünya, oyuncularıyla iletişimi, ekibiyle bağı emsalsiz. Yumuşak başlı, sorun çözücü, babacan bir edası var. Güleç yüzlü diye tabir edilen adamlardan. Gerçek anlamda ‘sakin’ biri. Gerginlik anlarında kenara çekiliyor. Önce gerginlik sahibinin içindeki enerjiyi boşaltmasını bekliyor. Son damla da çıktıktan sonra olaya dahil oluyor ve konuyu tatlıya bağlayarak kapatıyor. Ve sanırım hep o kazanıyor.  Kurduğu dünyaya ve o dünyayı kurmasına yardım edenlere çok sağlam sahip çıkıyor. Bir yönetmen için emsalsiz bir duruş. Ekibi, bu kadar güleç yüzlü ve yumuşak olmasına rağmen öfkesinin de emsalsiz olduğu konusunda küçük bir not düşmedi değil.

LEOPAR BOTLAR MESELESİ
Ah Gökçe Yanardağ ah.. O nasıl bir zerafet, endam, içli dışlı güzellik anlatamam. Hayran olunası bir ışığı var. Zaten hangi işin içinde dursa kendini hemen fark ettiren pırıltısı bu sefer tam yerini bulmuş. Şahsen alınan gücenen olmasın ama galiba GB kadrosunda en beğendiğim karakter ve performanslardan biri kesinlikle Tülin ile Gökçe Yanardağ’a ait. Twitter arkadaşlığımızı cismi tanışıklığa denklemek Samandıra setine nasipmiş. Dünyanın bir ucu. Kurumsal İletişim’de çalışan ve bana bütün bu ziyaretler boyunca eşlik eden Esra bir gün önce aradı ve “Araç ayarladım,” dedi. Anlayacağınız dünyanın bir diğer ucundaki sete prodüksiyonun nezaketi ile ulaştım. Sete adım attığım andan itibaren herkes “Gökçe ile tanıştın mı? Bayılırsın!” uyarısında bulundular. Gökçe Yanardağ, Güneşi Beklerken’in yetişkinler kadrosunda. Neşeli, yeteri kadar yumuşak, rol arkadaşlarına ‘genç’ muamelesi yapmayan, onlarla ortak bir başarıya imza attıklarının bilincinde olacak kadar özgüvenli bir oyuncu. Leopar botlarıyla başı dertte. Eve dönerken (biz dönerken ekibin büyük bir kısmı hala çalışıyordu) serviste uzun uzun eski zamanlar ve topuklu ayakkabılar üzerine sohbet ettik. Ben, “Şimdiki kızlar yüksek topukluları giymiyor, biniyor,” diyerek size laf sokarken o sizi ölümüne savunup ayakkabıların ergonomik ve kalite sorunundan dem vurdu. Gökçe Yanardağ’dan size hep destek, tam destek!

NEE?!! İLKNUR YÜZÜNDEN GÜN MÜ BİTTİ, O ZAMAN MÜCVER YAPSIN!
Çok set gördüm. Eğlenceli, disiplinli, sıkıcı, korkutucu, gergin, gerginliğini gizlemeye çalışan, eğlenceliymiş gibi yapan say say bitmeyecek kadar çok set gördüm.Güneşi Beklerken setine bir sıfat vermek istesem ‘gurme set’ derdim. Sete adımımı attım yemek yedim, ayrılırken aklımda acaba yarın ne yiyecekler sorusu vardı. Hatta anlata anlata bitiremedikleri Barış Ev’e gidemediğim ve ev sahibesinin ikramlarından tadamadığım için gözüm arkada kaldı. Altan Dönmez sette bir ceza sistemi oluşturmuş. Kadraja giren, telefonu çalan, sete geç kalan, devamlılık atlayan yani sette yapılmaması gereken bilmem kaç kusurlu hareketten birini yapan bütün sete ikramda bulunuyor. Seçimi yönetmen yapıyor. Börek yapsın, menemen malzemesi getirsin, çörek yapsın gibi.. Ama hep yiyecek birşeyler.. Bu konuda emsalsiz börekleri ve ille de mücveri yüzünden Makyöz İlknur Hanım’ın gözünün içine bakıyorlar. Durmadan da şaka yapıyorlar. İlknur Hanım elinin lezzetine duyulan ilgiden o kadar memnun ki cezaya kalmadan da ekibe börekler çörekler yapıp getiriyormuş. O gün de tesadüfen İlknur Hanım’ın lezzetli mücveri vardı. Dibine darı ekmekle kalmadım sizin için tarifini de aldım.

İLKNUR HANIMDAN BÜYÜK HİZMET: MÜCVER TARİFİ

Malzemeler:
1 kilo kabak,
4 orta boy patates
5 orta boy soğan
1 demet maydanoz
1 demet dereotu
2 su bardağı un
4 yumurta
1 su bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı karabiber
1 paket kabartma tozu
1 yemek kaşığı toz şeker

Kabak ve patatesler rendelenip suyu iyice sıkılır ve kurulanır. Derin bir kaba konur. Soğanlar yemeklik doğranır, ilave edilir. Maydanoz ve dereotu ince kıyılır ve eklenir. Un, yağ, yumurta, tuz, şeker, karabiber ilave edilerek iyice karıştırılır. Fırın tepsisine yağlı kağıt yayılır. (Servis aşamasında şekilleri bozuk çıkmasın diye mutlaka yağlı kağıt kullanılmasını öneriyor.) Mücver malzemesi tepsiye eşit öbekler halinde koyulur ve avuç içi ile tepsiye yayılır. Kalınlığı bir santimden az olmamalı. Şimdi dikkat! Fırın önceden 150 derece olacak gibi ısıtılır ve tepsi fırına verilir. Tam olarak 15 dakika pişirilir. Malzeme tepside toparlanmaya başladığında fırının derecesi 175’e yükseltilir. Üstü altın rengi alacak gibi kızarana kadar pişirilir. Soğuduktan sonra keskin bıçakla dilimlenir.

Afiyet olsun :-)

BU SET GURME SET DEMİŞTİK
İlk set günümde Kandilli’de mahalle otoparkına kurulan açıkhava yemekhanesinde yemek yedik. Ekip, Jale Ev çekimlerinde yemek mekanı olarak sokaktaki bir kahveyi kullanıyormuş ama o kahve artık Kardeş Payı’nın mekanlarından biri olmuş. Menüde ızgara köfte ve tavuk var. Otoparkın tahta masasında gazete kağıtlarının üzerine kurulan sofrada Ebru Aykaç, Altan Dönmez, Deniz Türker ve Emre Kınay’la birlikte yemek yiyoruz. Emre Kınay rejim yaptığı için sadece elma yiyor.
Set ziyaretimin ikinci gününde daha sete adımımı attığım anda duyduğum ilk cümle, “Öğlen neden gelmedin? Şahane bir yemek vardı hatta Altan Hoca iki tabak yedi,” oluyor. Akşam menüsünde ise karnıyarık ve pilav var. Yemeklerin ne kadar kaliteli ve leziz olduğunu bu fotoğraftan da anlayabilirsiniz. Pilav tane tane farkındaysanız. Genelde setlerde yemek saatlerinde yönetmen ve kalbur üstü kadro ortadan kaybolur ya da karavana kapanıp dışarıdan ısmarlanan yemekleri yerler. “Set yemekleri kötü olur,” serzenişi D Yapım işlerinde yok. Allah için Kayıp setinde de Güneşi Beklerken setinde de yemekler harikaydı.


DERTLERİ OLAN ADAM
Emre Kınay ekibin en tecrübeli oyuncularından biri. Hayata karşı duruşu ve dertleri olan bir adam. Ben setteyken Kanal D'nin Genç Bakış programına davet aldı. Sohbet esnasında da Genç Bakış’ta anlatacaklarının ipuçlarını verdi. Sanata bakışı, meslek etiğini algılayışı ile farklı kulvarda duran bir oyuncu. Şimdilerde en büyük derdi Kerem- Zeynep- Melis hikayesi yüzünden sosyal medyada maruz kaldığı soru ve sorunlar. “Bunlar hikayede ne yaparsa yapsın sorularla ben muhatap oluyorum,” diyor. Dizinin sosyal medyada örgütlenen hayran kitlesinden ben de ürküyorum açıkçası. Güneşi Beklerken’i düzenli olarak izlemeye kalksam, dilimin de kemiği yok, gaf yapar, fanatikleri başıma toplarım diye korkmuyor değilim. Anlayacağınız sizi, onlara şikayet ediyorum. Bu arada Duru Tiyatro’nun tahliye kararı durdurulmuş. Emre Kınay’ın ve bütün tiyatro aşıklarının gözü aydın. İnşallah bu saçma karar sonsuza kadar durur. (Edit: Duru Tiyatro konusu hâlâ tehlikede..)

ORADAYDIM: JALE EV- İÇ-GÜN
Set ziyaretimin ilk günü.. Beni Emel Sakarya karşılıyor. Emre Kınay’la tanışıyorum. Hemen de sahnesi olduğu için sete giriyor. Bir sure Dilek Hanım’ın enfes çaylarını içip, Emel Hanım’la sohbet ediyorum. Sorularım klasik. Sette toplamda 80 kişi çalışıyormuş. İki ekipler. Artık tek ekiple iş yetiştirmek mümkün değil. Bir süre daha havadan sudan ve sektörden sohbet ettikten sonra moladan faydalanıp içeri Altan Dönmez’in yanına giriyorum. Altan Dönmez ile Karakol setinde tanışmıştım. Eski dost sayılırız. Jale ev küçük bir mekan. Sahnenin çekildiği salonda kapının hemen arkasına kurulmuş kumanda masasına, Altan Dönmez’in soluna ilişiyorum. En şahane ziyaretçi makamı. Sonra gelsin çaylar, gitsin kurabiyeler..Bu akşam izleyeceğiniz, yukarıda da fotoğrafı olan sahne çekiliyor. Cihan ve Demet’in kritik bir sahnesi var finaline de Jale geliyor. Gözyaşları sel kıyamet. Kaçırmayın. Bu sahne çekilirken oluşan küçük bir devamlılık hatası motor denilmeden önce fark ediliyor ve hızla kostüm tashihi yapılıyor. Hatayı da nezaketen Emre Kınay üstleniyor. Sonuç? Kurallar gereği ekibe yiyecek birşeyler ısmarlayacak. Prodüksiyondan biri en yakın pastaneye gönderiliyor ve Emre Kınay bütün sete çikolata kaplamalı kestane şekeri ısmarlıyor. Gel gör ki Pelit’te kestane şekeri kalmamış prodüksiyon geriye iki kutu pötifur ile geri dönüyor, Afiyetle yiyoruz. Size bir sır ekip en çok Pelit’in üzeri çikolata kaplı kestane şekerlerini çok seviyor. Hani ziyarete gidecek olan filan çıkarsa ne götüreyim diye aranıp durmasın. Bu arada meraklısına not: Güneş kim? Vallahi sormadım. Ekip bu sorudan o kadar sıkılmış ki kendi aralarında “Al sana Güneş” şakası yapıyorlar, çeşitli fotoğraflarla.. Birine ben de maruz kaldım. Şakayı da bi güzel yedim.

KAHKAHALAR EKSİK OLMUYOR
Kerem ve İsmail kafa kafaya vermişler az sonra Yağmur ve Gökçe Yanardağ’ın o zor sahnesine ne şaka yapacaklarını düşünüyorlar. Altan Dönmez’in de onayıyla sahnenin sonuna girecekler. Kerem tekerlekli iskemleye oturup, siyah bir örtü ile yaşlı kadın gibi örtünüyor, İsmail de onu itiyor ve sahnenin sonuna giriyorlar. Önce şaşkınlık sonra kahkahalar.. Kahkahalar biraz uzayınca ince bir ses duyuluyor. Herkes toparlanıyor. Sette sesini en çok duyduğunuz insan elbette yardımcı yönetmen Deniz Çelebi. Adeta bir hassas terazi, denge mekanizması gibi işini yapıyor. Ekibin hem dinlenip nefes almasını sağlıyor, hem de sohbetin ve eğlencenin  uzamasına mani oluyor.

BEŞ YIL SONRA HERKES NEREDE?
Ortalığa çeki düzen verdik sonra da onlar da sizin için bu  pozu verdiler. Set ziyaretim boyunca dikkatimi çeken, gençlerin hiçbiri sahnesiz zamanlarda elde telefon sosyal medyada dolaşmıyor aksine birlikte vakit geçiriyorlar. Konuşup, eğleniyorlardı. Kerem laptop’uyla fazla alakadar olsa da bu tespitimi çürütmeye yetmedi. Şimdi bu karelerin hiçbirine girmeyen uygulayıcı yapımcı Emel Sakarya da sınıf öğretmeni gibi onlara kol kanat germiş, gözlerinin içine bakıyor. Sağlıklarıyla ilgileniyor. Kenarda uyuduklarını görse kalkıp üzerlerini örtecek kadar düşkün oyuncularına.. Küçük bir not, Bürsin poz vermekten de pek hoşlanmıyor.

Sohbeti bitirirken dördüne de aynı soruyu sordum. Bir sahne yazmanızı isteseler ne yazardınız. Yağmur düşünmeden hemen, “Gölyazı günlerinde neler olduğunu görmek isterdim,” dedi. İsmail Ege, “Meğer bunların hepsi bir rüyaymış ve uyanmışlar,” dedi. Hande, “Dramanın çatışması ayrı kalmaktan çıkıyor ama ben yazsam Kerem’le birleşip hayata karşı verdikleri mücadeleyi yazmak isterdim,” dedi. En uzun Kerem düşündü ve sonunda uzun da bir cevap verdi. “Beş yıl sonra nasıl insanlar olacaklar onu çok merak ediyorum. İkinci sezon yedi sene sonra başlasa.. Kerem her şeyi bırakmış ve bir dağ kulübesinde yaşıyor sonra büyük bir olay oluyor ve şehre geri dönüyor. Zeynep bir iş yerinde belki Aksel ile nişanlanmış olur ve benimle karşılaşır. Melis, dizi oyuncusu olmuş annesinin yolundan gitmiş. Zeynep spor hocası olmuş, düzgün bir hayatı var. Böyle bir anı yazmak isterdim,” dedi. Sayın Gökhan Horzum duydunuz değil mi?


GÜNEŞİ BEKLERKEN ORMANI
Emel Sakarya, kahvemizi içerken bir yandan da önündeki deftere not alıyordu. Merak edip soruyordum. Meğer fidan hesabı yapıyormuş. O ne demek diyeceksiniz? D Yapım, Çekül ile bir anlaşma yapmış prodüksiyon bütçesinden artırıp her bölüm Güneşi Beklerken Ormanı için fidan dikiyolarmış. Bu gelenek Kayıp Şehir’de başlamış.Güneşi Beklerken ormanında şu anda 1470 fidan varmış.  Ne kadar ince düşünülmüş bir sosyal sorumluluk projesi değil mi?Toplamda 15-16 saat içinde bulunduğum setten çok keyif aldım. Bende iz bırakan anları da size aktarmaya çalıştım. Her iki ziyaretimde de bana koşulsuz sevgi gösteren Uygulayıcı Yapımcı Emel Sakarya’ya,  Yapım Koordinatörü Selim Eltaş’a, Yapım Sorumlusu Sinan Çelik’e, Kurumsal İletişim’den Esra Yücetin’e elbette Altan Dönmez’e ekibine ve bütün oyuncularına teşekkür ederim.
Böyle işte..
R.