Pazar, Temmuz 17, 2011

Arpacık


Bazı mahallelerde esnafa yakıştırılmış bir eylemdir, deli olma hali. Misal bizim mahallenin bakkalı Fevzi'ye olduğu gibi. Tam köşede, Oduncu Emin Amca'nın dükkanına bakan cephesiyle, bir-iki metre karelik tek duvarlı -o da tepemele raf dolu halde- dükkanın içinde, hep ayakta duran iri kıyım bir delikanlıydı, gözüme aşina olmaya başladığı yıllarda. Cankurtaran Deli Fevzi derlerdi, geç vakitlere kadar mahalle ayyaşlarının nöbetini tutardı. Sivil değil, resmi giyimliydi. Koyu mavi bir önlük giyerdi; yaz kış uzun kollu, önden düğmeli, ceket yaka mavi bir önlükle gezinirdi. Öğle vakti camlı dükkanının, kepenklerini yana doğru iterek açardı. Bilir misiniz, yanlamasına açılıp kapanan o eski pencere demirlerini? Asık suratlıydı, gülerken görülmezdi. Evi var mıydı, kimseler bilmezdi. Harman delikanlılar camını taşlamazdı. Çocuklara yüz vermezdi. Bizi kovalamazdı, bağırıp çağırmazdı ama zaten sakız, fırıldak, lokum, margarin hele de beyaz gazoz hiç satmazdı. İspirto içerdi. Rakı, bira satardı. Şaşırmayınız süt de satardı...

Deli Fevzi'nin o çerçevesiz yuvarlak camları neden gözüne taktığını hep merak ederdim çünkü hiç okumazdı, gazete bile. O zamanlar gözlüğü çok okuyanlara mahsus bir aksesuar sanırdık. Çocuklar gözlüksüz olurdu benim mahallemde ve göz doktoru diye bir branş olduğunu bilmezdik Tıp Fakültelerinde. Şanslıysan ve şaşıysan, Emin Camii'nin imamı tüküre tüküre dua okurdu yüzüne. Şansın yoksa, Keti Teyze sarmısak döver bağlardı arpacık denen acılı göz sivilcelerine. Neyse...

Kulaklarının üzerinden başlayan ve ensesinde birleşen yani tepesini ayna gibi açıkta bırakan saçları, uzun ve kıvır kıvırdı. Ben büyürken tel tel beyazladı. Eskiden saçları da varmış, o saçları nerede döktüğünü bir tek bizden büyük abilere anlatırdı. Kim ne deliliğine tanıktı da, Fevzi Bakkal adının peşine bu sıfatı almıştı, hiç bilemedim. Hâlâ yaşıyor mu, bir metrelik dükkanında ve ayakta duruyor mu, bilmediğim gibi.

Aklıma gelen başıma gelir Fevzi Bakkal, sakın bugün öleyim deme e mi?


Öyle yani..

Cuma, Temmuz 15, 2011

İyi ki..


Hayat bana her daim bol kepçe lokantasının gani gönüllü, müşfik aşçısı gibi davrandı, müteşekkirim. Taammüden can almadım diyebilirim, ardıma baktığımda. Kırmadım dökmedim, yakıp yıkmadım diyemem. Hayatımdan gelip geçen, durup yerleşen, büyüten eyleyen, avutan dostlarıma; farkına varmadan ya da bile isteye akışa yön veren, deniz içi tenha olmamı sağlayan ustalarıma teşekkür ederim.


Hayat
dik bir yamacın ilk hecesiydi
ve zaman
bir heykeltraş titizliğiyle yüzümüzü yontuyor.

İyi ki..

Böyle işte..