Perşembe, Eylül 19, 2013

Muhteşem Yüzyıl'ın son demi..



Piyasanın prestijli ve çok konuşulan başarılı projesi Muhteşem Yüzyıl, dün gece son sezonun ilk bölümü ile ekranda arz-ı endam eylemeye başladı. Bölümü canlı izleyemedim. Neden? Çünkü misafirliğe davetliydim ve hep birlikte dizi izlemek yerine “Latince Sözlük’ten Kelime Bulup Anlam Uydurmaca” namlı çok zevkli oyunu oynadık. Dolayısıyla da bölümü canlı olarak izleyemedim. Olsun. Diziyi sabah mahmurluğu eşliğinde izlemesi de zevkliydi.

Bu arada bir tek ben mi, Muhteşem Yüzyıl sanki hiç sezon finali yapmamış, hiç tatile çıkmamış gibi hissediyorum? Geçen sezon, finişe 100 metre kala atın üzerinden atlayarak yarıştan çekilen Meryem Uzerli’nin trajik vedası yaz boyu konuşuldu durdu. Aylarca ve bıkmadan çeşitli sebeplerle Muhteşem Yüzyıl konuştuk desem, yalan olmaz değil mi? Yayına girdiği ilk sezondan itibaren kadrosuna eklediği isimlerle her daim gündemde olan, mahalle kahvelerinde gördüğümüz her sakallı oyuncuya, “Muhteşem için mi uzattın?” şakası yaptıran, beş çayı muhabbetlerine bile “ Ay bi ben kaldım şu dizide oynamayan!” bayık şaka ile başlamamızı sağlayan dizi, geleneği bozmadı ve bu sezon da adından çok bahsettiren transferler yaptı. İnşallah son sezonuna giren Muhteşem Yüzyıl kadrosuna katılamadığı için üzülen, kırılan oyuncu olmamıştır da dizi ekran yolculuğunu hayır dualarıyla tamamlar, hafızalarımızın tozlu raflarında baş köşeye oturur. Hoş, seneye de Kanaltürk satın alır, yeniden izlersiniz. Korkmayın.

Gelelim bölüme.. Pargalı’nın sıkıcı monoloğunu çok şükür uykuda atlatan Süleyman’ın balkonunda dikilip, karanlık şehri dalgın bakışlarla izleyerek makus talihine kahr’eden yeni Hürrem, ilk kareden itibaren Pamuk Prenses’in kötü Kraliçe’si edasıyla seyirciye selam verdi. Kötü Kraliçe dediysem, olgunlaşmış hali elbette.. Açıkçası Vahide (Gördüm) Perçin’in bütün bölüm boyunca sergilediği, bugün de bazı sözde “profesyonel ekran yorumcuları”nın diline “naif oyunculuk” diye düşüveren performansını hiç de kötü bulmadım. Ancak yazar grubu da, reji de Vahide'ye benim kadar bile inanmamışlar. Vahide Perçin, ekran tarihinin en zor işlerinden birinin altına girdi. Sezonlar boyunca dişini tırnağına takarak, tutunmak ve kendini sevdirmek için büyük bir savaş veren, sonunda da ekran seyircisinin kalbine taht kuran, Badem Gözlü Meryem Uzerli’den boşalan yeri doldurmaya kalkıştı. Öncelikle bu kararı alabilmiş olması ve yüksek cesareti için gönülden tebrik ederim.

Vahide Perçin’i hiç tanımam ama uzaktan edindiğim izlenime göre tevazulu dış görünümünün altında gümüşten bir özgüven abidesi varmış gibi.. Niye gümüş? Gümüş, bakım ister, aksi halde kararır gider. (Huyum kurusun yine ince gördüm.) Perçin ilk günden itibaren bizlere, sahnede devleşen ama ekranda standart kalıpların dışına çıkmayı pek de sevmeyen bir oyuncunun kariyer yolculuğu izletti. Orta sınıfın fedakar ama sert annesi rollerinin başarılı yorumcusu oldu. Kendisinden bir salon kadını performansı izleyemedik, muhtemelen yapımcılar da teklif etmediler. Geçen sezon kısa süre ekranda kalan ‘Private Practice’ çakması adını bile hatırlamadığım diziyi saymazsak farklı bir karakter yorumladığını göremedik. O yüzden, Modern İstanbul'un "sosyetik" hayatına destek atan "Saray Kadını" tanımına yataklık eden "Hürrem" rolünü nasıl yorumlayacağını merakla ve azıcık da ön yargılı bir kayguyla bekliyorduk.

Açıkçası senaryo ekibinin yaz boyunca çok çalıştığını, Meryem yüzünden teknede açılan deliği kapamak için hikayeye deli gibi asıldıklarını düşünmüştüm. Yanılmışım. Şahsen, hikayenin bel kemiği bir oyuncu değişecekse, etrafını doldururup, "açık kapatma" telaşına kapılmaktansa yeni gelen oyuncuya yardım etmek üzere düzenleme yapılmasını tercih ederdim. Pargalı’nın sesi ile seyirci avlamak yerine, Hürrem’in yaşlanma ve olgunlaşma yolculuğunu anlatarak başlar, seyirciyi yeni karaktere ısıtmak, karakteri de olabildiğince parlatmak için dokuz takla atardım. Atmamış, atamamışlar.. Bana göre soğuk renklerle kurulmuş karanlık bir atmosferde uzaklara bakan Hürrem ve falcının kehanetine bağlanan flash back sahnesi yeni oyuncunun bütün karizmasını çizdi. Zaten memlekette karakter tasarımı bilen yok. Yeni Hürrem’in makyajından başlayarak, giydiği kostüme varan yolda, yaratıcı ekip çok hatalı bir illüzyon kuruyor seyircinin gözünde.. “Vay çillerini bile kapattırmadı, estetik operasyona yanaşmadı”, dedikodusu uçurana kadar kadına yaptığınız ışığı, makyajı, kostümleri şenlendireydiniz.

Tam yeri gelmişken söyleyeyim; yukarıdaki paragrafta Vahide Perçin’e bakışımı uzun uzun yazdım ki oyuncuya “sempatim” var da, ekibi gömüyorum sanılmasın diye. Neyse. Dizi, ruhumuzu daraltan, karanlık, kasvetli sahnelerle, ışık tasarımıyla, iğrenç mor (sözde kızılla uyum haline olan sıcak renklerin en kötüsü) kostümle kadının, Meryem'e alışmış seyircinin gözünde handikaplı plastik malzemesinin üzerine ölü toprağı atarak başladı. Bütün ekip söz birliği etmiş gibi yeni Hürrem'i ilk sahneden itibaren karanlık, kötü tasarımlı, mat ışıklarla seyirciden resmen köşe bucak saklamış hatta kaçırmışlar. İlk izlenim önemli değil midir? İlk 3 dakika mühim değil midir? Nasıl başlarsak öyle devam etmez miyiz? Buna rağmen, Vahide Perçin o kadar güçlü duruyordu ki ilk sahnenin finalinde, “Benim adım Hürrem, ben affetmem!” repliği ile vallahi de, billahi de kalbimi çaldı. Eğer reji ve sanat grubu daha zeki bir tasarım kafasıyla karaktere bakar, kostüm ve aksesuarlarını sıcak renklerle donatır, yumuşak ışıklarla aydınlık sahneler kurarlarsa bu Vahide, üç-beş bölüm sonra şahane bir Hürrem olur. Söylemişti dersiniz..

Gelelim diğer oyunculara. Halit Ergenç, ilk sezonda zayıf bulduğum yorumunu yıllar içinde muhteşem bir şekilde zirveye taşıdı. Bin yıllar boyunca ekran seyicisinin kalbinde yaşayacak bir Süleyman karakteri yarattı. Kalbine, hırsına, azmine, oyunculuk aşkına bir izleyici olarak hayran kaldım. Yolu bereketli, keyfi daim olsun. Transferler arasında gözüme batanlar ne yazık ki Meltem Cumbul ve Berrak Tüzünataç oldu. Resmen Cihangir Kafeleri’nden kalkıp sete gelmiş gibilerdi. Kurulan dünya ile alakaları bile yok. (Ay bu tanımı da bu sabah televizyonda yorum yapan birinden çaldım. Ee.. Al gülüm, ver gülüm..) Keşke Merve Boloğur gibi biraz Osmanlı ve Harem'i anlatan romanlar (tarih kitabı demeye dilim varmadı) okusalarmış. Kısmet.. Şehzadelerin cast seçimi ne kadar başarılı olmuşsa, yeni sezonun kızları o kadar başarısızdı. Box ofis umuduyla kast yapmanın da bu tür dezavantajları oluyor.

Bölüm hikayesiyle ilgili yorumum başka bir yazının konusu olacak kadar uzadı bu Yeni Hürrem ve yeni oyuncular konusu. Farkındayım. Son olarak; Taylan Biraderler, sinema filmi çekme sevdasıyla Amerika’ya gidiyormuş. Yolları açık olsun. Çok başarılı ve mutlu olsunlar. Varisleri Mert Baykal- Yağız Alp Akaydın’ın da işleri hayli zor. Oturmuş dünyayı devam ettirmek en az sıfırdan dünya kurmak kadar meşakkatli bir iş. Allah yardımcıları olsun. Kalbim Muhteşem Yüzyıl ile birliktedir. Dizinin, başladığı gibi zirvede veda etmesi için bütün kalbimle duacısı ve takipçisi olacağım. Emeği geçen herkese teşekkür eder, bol reytingli, huzur dolu bir sezon dilerim.


Öyle yani..


1 yorum :

erayda dedi ki...

Taylanlar umarım Amerika'ya rüşt ispatına gitmemişlerdir. Aksi takdirde onları hayata döndürecek ne psikolog ne de antidepresan bulunur.
Ülkesindeki (doğduğu yer!) hikayeye açı bulamayan insan yurt dışında ne yapar? Onları kolundan tutup sinemamıza yerleştiren Zeki Demirkubuz da özgün bir şey yapmadı. Tamam, C-Blok ile denedi. Ama sonra Türk insanının kaşı nasıl seğirir, sesi nerede titrer, gülerken nerede gizlenir öğrendi. Kamerayı da nereye koyacağını iyi bilir oldu. Tamam, hikaye Show tv, hatta flash tv. Ama izlerken kendimi kaptırıp kek, kolonya uzatacak muavini beklemeye başladıysam o iş tamamdır. Realize mi edeceksin, estetize mi edeceksin? Nuri Bilge ikisini yapabilen tek adam. O bile iki yumurtayı taşıyacağım derken önündeki elektrik direğine kafayı koymaktan kurtulamıyor bazen. Taylanlar realize edemedikleri senaryolarda kendilerini farklılaştıracakları estetize kurgular bulmaya çalıştılar. Filmlerinizdeki kahramanlar kokmuyor kardeşim. Özendiğiniz Coen'lerin filmini izlediğimde perdedeki adamın kokusu geliyor burnuma. Tamam Zeki'ninki kadar keskin değil ama geliyor. Kahramanlarınızın hepsi Grenouille. Gidin efendim, gidin. Allah rızası için gidin.