Cuma, Eylül 13, 2013

KüçükÇiftlik İftiharla Sunar: Matine Geceleri





Lunapark Gazinosu.. Patron, Osman Kavran vefat edeli 10 yıl olmuştur, değil mi? Toprağı bol olsun. Açık söylemek gerekirse, Lunapark, Aşiyan ve İzmir Göl Gazinosu'nu ihtiva eden "Kavran Gazinoları" bütünü, nazarımda her daim ikinci sınıf bir oluşumdu. Gazino aleminin kurallarını koyan, yön veren, sektörün her anlamda lider markası ise tartışmasız Maksim idi. Kavran Müesseseleri’nin hatırı sayılır ama asla korkutucu olmayan, saygı duyulası bir rakip olarak asli görevi ise varlığını sürdürerek, Maksim markasının parlamasına hizmet etmek olmuştur. O dönemi yaşayan herkes bu gerçeği bilir. Dün gece, KüçükÇiftlik Parkı'nda başlayan, 'Yeniden Gazino Geceleri' namlı organizasyonun mimarı da, bir oda dolusu nakit parası olan, sanatçı avanslarını bu dört duvar silme nakit dolu odadan getirip, masaya koyduğu rivayet edilen Osman Kavran'ın torunu, Naz Kavran.. Naz Kavran kimin kızı? Bütün gece masada bu konuyu tartıştık. Ben, 'Yaşı küçük, o zaman olsa olsa rahmetli Ali Kavran'ın kızıdır' dedim. Yanımdakiler ısrarla Mahmut Kavran'ın kızı olduğunu söylediler. Sorunun doğru cevabını henüz bulamadım. Araştırmadım da.. Bilen varsa, söylesin.

Eylül, hiç sevmediğim bir ay. Hayatım boyunca tatsız zamanlara yataklık etti. Babamı, işimi, evimi, çok sevdiklerimi hep bu ayda kaybettim. 12 Eylül de, babamın öldüğü gün. O sebeple dün gecenin bende anlamı büyük. Kapıdan adımımı attığım andan, eve dönüp yatağa girene kadar parçalı üşüşen anılarla muhatap oldum. Aksi gibi Gönül Kutlu'nun vefat ettiği haberi de dün gece düştü masaya, gülle gibi.. Allah rahmet eylesin. İzmir Fuarı.. Aylardan Ağustos.. Bülent Ersoy sahnede halktan gelen tezahüratla ‘gaza’ gelerek memesini açıyor ve 45 gün tutuklu kalacağı süreç başlıyor. Derken 12 Eylül 1980 darbesi oluyor. Zincirleme reaksiyonlar sonucunda da sahneye çıkması yasaklanıyor. 8 yıl sürecek bu mahrumiyet sürecinde misafir olarak gittiği bir davetten geçtim, hamamda dahi şarkı söylemesi yasak. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve oturaklı devlet büyüklerimiz, taş ye diyorlar, hazıra dağ dayanmayacağına göre.. Neden? Hiç. Kim bilir, kimlerin canı istedi, kimin eşeğine kışt dedi. Zaten muhatapları hâlâ yaşıyorken de süreci yorumlamak bana düşmez. Neyse.. Yasak döneminde Bülent Ersoy, bir süre sessiz kalmış sonra video filmlerle hayatını idame ettirmeye çalışmıştı ama onu da Almanya'da yapmak zorunda bırakılmıştı. Galiba bir süre sonra video film çekmesini de yasaklamışlardı ya da illegal bir yasak çalıştırmışlardı. Tam hatırlamıyorum. Özetle Bülent Ersoy, faili meçhul bir gerekçeyle sekiz yıl mesleğinden men ediliyor, kendi deyimiyle koltuk çürütmeye mahkum ediliyordu. İşte sırf süreç sebebiyle bile dün gecenin tarihsel önemi büyük. 

Allah için konser alanına 'Gazino' havası verebilmek için oldukça çaba harcamışlar. Kapı girişine kırmızı halı bile serilmiş. Sahneye İzmir Göl Gazinosu'nun eski dekoru (hatırlamıyorum bile) kurulmuş. Minyatür bir T sahne yapılmış. Etrafına beyaz örtülü masalar atılmış. En arkalara da  ayakta duracak seyirciler için birkaç stand dizilmiş. Adam başı 275 TL ödeyen Fiks Menü müşterisinin, iğrenç bir beyaz peynir, kıyması taş olmuş kuş kadar börek ve dondurulmuş patates kroket yemesi bekleniyordu. Çok şükür, tok gittim. Her masaya -sponsor olsa gerek- 2  büyük şişe Yeni Rakı verilmişti. Mutfak kuramayacaksan, neden yemek vaad ediyorsun? İçki, kuru yemiş, meyva ver, yürü git, değil mi? Az sayıda alakart masa vardı, onlara da şampanyanın şişesi 300 TL’den açıldı. İki- üç çingene kızı çiçek sattı. Garsonlar acemi ama tuvaletler çok temizdi. Ortam gazinodan çok İzmir Fuarı gecelerini anımsatıyordu. Hiç duyuru yapmayıp, ilan etmeden, fısıltı gazetesiyle duyurdukları “konser” neyse ki doldu. Modacı Hakan Yıldırım, Sibel Vatandost, tesadüfen tam önümüze konuçlanan İzzet Yıldızhan ve Show Tv Genel Müdürü’nü (Adı sık sık söylendi ama unuttum) saymazsak eksi gazino gecelerini hatırlatan tek bir masa dahi yoktu. Varsa yoksa elde kamera, bira şişesi, kayıt yapan konser seyircisi..

Saat 20:00'da kapı girişi açıldığında hızla alana ve masalara yerleşen seyirciye Behiye Aksoy şarkıları eşlik etti. Saat 21:00'da, sekiz parça ‘laubali’ saz ile Oya Aydoğan sahne aldı. Eski kafalıyım. Solist ne kadar laf atarsa atsın, şaka yaparsa yapsın, cevap vermeyen, nezaketli bir gülümsemenin ötesine geçmeyen, “Radyo Sanatçısı” ekolünü seviyorum. Kimse kusura bakmasın. Oya Aydoğan, sahnede iki kostüm değiştirdi. Neşeli kadın vesselam. Şarkıcılık konusunda bir iddiası yok. Kendiyle çok da tatlı dalga geçiyor. Saat 22:30’da da Diva, siyah- beyaz çiçek desenli, şifon bir elbiseyle sahneye çıktı. Güzel, neşeli, hafif, eskilerin tabiriyle matine müşterisine hitap eden çok doğru bir repertuar yapmış. Bir ara ön masaya doğru “Benzemez Kimse Sana” da mırıldanmadı değil. Eğlenceliydi. Kendini sahneye atanlar, sahnede sonlanmaz şekilde göbek atanlar.. Sarhoş olup masalardan düşenler.. İzzet Yıldızhan okurken, bir şarkı da ona söyletilsin diye bütün raconu alt-üst ederek sahneye çöreklenen Türk Musikisi’nin “mümtaz” evladı Mustafa, sahne döndü toptan Çarşamba Pazarı’na.. Başta da söyledim; dün geceki organizasyona “Yeniden Gazino Geceleri” demek, dünyada benzeri bulunmayan, bize özgü bu kült eğlence biçimine büyük haksızlık olur. Üstelik "Gazino" kavramı yeni nesile de (onların da çok umuruydu) yanlış tanıtılmış olur. Dün gece izlediğim, hikâyesi aslına uymayan iyi niyetli bir organizasyon çabasıydı. Daha fazlası değil.. Umarım çok daha başarılı örneklerini izlemek nasib olur. 


.

Öyle yani..



.




Hiç yorum yok :