Pazartesi, Eylül 30, 2013

Günün Filmi: The Launchbox



3X3D ★★★
Pazar gününün ilk filmi her anlamda büyük bir fantazi oldu. Atlas'ta 3D izlemek keyifsiz. Ses de yetersiz kalınca eldeki imkanlarla yetinerek izledim. Usta Godard'ın genç nesil ve teknolojiyle aşık atışını.. Cannes Film Festivali'nin Eleştirmenler Haftası bölümünün kapanış filmi olan 3X3D, bana göre Peter Greenaway ( Just in Time), Edgar Pêra (Cinesapiens) ve Jean-Luc Godard'ı (Disasters) bir araya getiren bir digital başkaldırı projesi. Çağdaşım sayılacak üç yönetmenin 3D teknolojisiyle eğlenmelerini izlemek çok keyifliydi. Bende Pêra- Greenaway- Godard elele vermişler ve adına Sinema denilen Sihirbaz'ın bütün numaralarını deşifre etmişler. Godard'ın, inceden bir 'dedikoducu dede' tadı da verdiği sektör- sistem eleştirisini izlemeye doyamayacaksınız. Ama mutlaka iyi bir sinemada..

THE BROKEN CIRCLE BREAKDOWN ★★★★
Bu gün ikinci olarak, 1977 doğumlu Belçikalı yönetmen Felix Van Groeningen'in,  'Kırık Çember' olarak türkçeleştirilen filmini izledim. Belçika'nın Oscar adayı olan Kırık Çember, Tribeca Film Festivali'nde 'En İyi Senaryo' ödülünü aldı. Aynı festivalde filmdeki şahane performansıyla aklımı başımdan alan oyuncusu Verlee Baetens (Elise)  de 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü aldı. Film, tatlı/ acı anlar arasında gel-git yapan kurgusu sayesinde "silme trajedi" olmaktan zekice kurtulmuş. Amerika hayranı, Country şarkıcısı Didier (Johan Heldenbergh) ile dövme sanatçısı, özgür/ özgün ruh Elise'nin aşkları ve tatlı kızları Maybelle (Nell Cattrysse) etrafında dönüyor. Hikaye üzücü.. Özellikle benim hayatında çok tuhaf bir yere değdiği için çok etkilendim ve hakkında uzun uzun konuşasım yok.

DABBA | THE LAUNCBOX ★★★★★
Günün (bana göre) kazananı da, Ritesh Batra'nın senaryosunu yazıp, yönettiği bu hint filmi oldu. Neden Oscar'a yollamaktan vazgeçtiler, hiç anlamadım. Film, Londra Film Festivali'nde "En İyi Film" adayı olmuştu. Ödülsüz döndü. Hikaye o kadar ilginç bir yerden tetiklenerek açılıyor ki hayran kaldım. İrrfan Khan (Saajan Fernande) ve Nimrat Kaur'un (İla) başrollerini paylaştığı film, Mumbai'de yaygın olarak kullanıldığını öğrendiğimiz 'Dabbawalas' denilen bir sefertası kuryesi şirketin yaptığı hata üzerine gelişen şahane bir hikaye anlatıyor. Önermesi biraz eski de olsa rejisi, oyunculukları, kurgusu ile on numara, 5 yıldız bir film.

FRUITVALE STATION ★★
Ryan Coogler'ın yazıp yönettiği bu film, gerçek bir olaya dayanıyor ve insan filmi değerlendirirken konu aldığı insanlık dışı, trajik bir ölümle sonuçlanan olayı da puanlıyormuş gibi hissediyor. Neyse.. Film, 22 yaşındaki Oscar Grant III'ın (Michael B. Jordan) 2008 yılında polis şiddeti sonucu öldürülmesini anlatıyor. Cannes'da 'Un Certain Regard' (çevirisini sevmiyorum bu kategorinin), Sundance Film Festivali'nde ise Seyirci ve Jüri Özel Ödüllerini alan Fruitvale Station 35 mm olarak çekilmiş. Film, telefon kamerasıyla kayıt altına alınan yani gerçek görüntülerle başlıyor ve Oscar'ın yılbaşı gecesi tren istasyonunda polis tarafından vuruluşuna kadar hayatından kesitler anlatıyor.

LIKE FATHER LIKE SON ★★★
Hirokazu Kore-Eda'nın Cannes'da Jüri özel Ödülü alan filmi Like Father Like Son, tatlı bir pazar gecesi filmi. Hikaye, kulakdan dolma bildiğimiz geleneksel Japon kültürü açısından sert, tartışma yaratıcı olabilir ama bana son derece eski ve sıradan yürüyüşlü geldi. Oyuncular çok başarılı, reji sağlam, çocuk oyuncular nefis ve deli sevimliler ama o kadar. Tamam, Japon halkının kendi içinde hızla kutuplaştığını, geleneksel ve modern japon ailesini tartışmaya açması güzel ama keşke senaryo biraz sürprizli olsaymış. Daha sert bir çıkarımda bulunsaymış. Kimin gözüne girmek için bu kadar "soft-pembe final" tasarlamışlar acaba? Bilemedim.

Yarın sabah iki toplantıdan sonra kısmetse, maratona devam edeceğim. Bu arada merak ettim, siz izlemiyor musunuz Film Ekimi'ni hiç sesiniz çıkmıyor?

Öyle yani..

.








Hiç yorum yok :