Cumartesi, Eylül 14, 2013

Med Cezir: Sakin hayatlara düşen bomba



The O.C, önce Amerikalı sonra da bizim gençlerin kalbini çalarken hangi mühim işlerle meşguldüm hiç hatırlamıyorum. Bu kült dizinin birkaç bölümüne denk geldim ama hiçbir zaman tutkulu bir seyircisi olamadım. Hoş, 2008'de evimi kapatıp annemle yaşamak zorunda kalana kadar televizyon izlemezdim. Annemle yaşamaya başlayınca delirmemek için televizyon dizilerine sardım. Çık dolaş, yapamayacak kadar parasızdım ve bu bedava eğlence biçimi akıl sağlığımı korumamı sağladı. Hatta yerli dizileri izlemekle yetinmeyip, blog açıp eleştiri de yazmaya başlamıştım. Böyle böyle geldik bu günlere. Neyse.. Geçen sezon sonuna doğru Ece Yörenç- Melek Gençoğlu ikilisinin The O.C'yi Türk televizyonlarına yasal telifi ödenerek uyarladığı haberi ortalığa düşer düşmez oturup, ilk beş bölümü izledim. Dün gece de MedCezir adıyla ekrana uyarlanan dizinin tekrarına baktım. The O.C, yıllarca yerli senaristlere ekmek sağlamış; sahneleri, karakterleri, hikaye açılımları onlarca 'özgün' işe kaynaklık etmiş münbit projelerden biridir. Nihayet birileri projenin parasını ödeyip yasal uyarlama yoluna gitmeye başladı. Sektör etikleri açısından çok sevindirici ve gurur verici bir gelişme. Küçük ama güçlü bir adım. Elbette ve hâlâ, alenen çalıntı proje yazmayı kabul eden, adını o işe koymaya çekinmeyen 'senaristler' ve 'yapımcılar' da var. Ekmek parası neylersin...

The O.C meraklısı olmadığımı en baştan söyledim çünkü projeyle ilgili fikrimi söylerken karşılaştırmalı yürümeyeceğim. Misal istisnasız herkes Seth karakterinin yanlış uyarlandığı konusunda hemfikir. Benim bir fikrim yok. Ancak izlediğim bölümlerdeki Seth ile Mert arasındaki farkı görüyorum ama derinlemesine eleştiremiyorum. Mert rolünü ifa eden Taner Ölmez son dönemin parlak yeteneklerinden biri. 1986 doğumlu. Sanırsam 27 yaşında bir adam olarak yeterince 'genç' görünmediği kaygusuyla yorumuna çocuksu bir telaş eklemiş, bu da karakteri 'ebleh' sınırına taşımış. Oysa gerek yok. Plastik malzemesi yeterince çocuksu ve biraz daha rahatlarsa yorumu tadından yenmeyecek. Oyunculuklar üzerine uzun uzun yazmak istemiyorum. Serenay Sarıkaya ve Çağatay Ulusoy çok parlak ekran figürleri. Çok da yakışmışlar. En çok Mine Tugay ve Barış Falay'ın yorumlarından korkuyordum. İkisini de çok başarılı buldum. İkisinin de karakterlerine inandım. Sevdim. Gönüllerine sağlık! Ancak söylemeden geçemeyeceğim, Mine Tugay'ın göz altı torbalarını saklama telaşı da benim diyen devamlılık asistanını yakar, meslekten eder. Sadece Mine Tugay'ın göz altı torbalarını izleyerek günlük çekim programının aynısını yazar elinize veririm. Sahne sektirmem. Mine Tugay'dan korkarken golü başka yerden yedim: Eylül.. Beni umutsuzluğa düşüren tek yorumun sahibi Hazar Ergüçlü oldu. Hazar çok genç ve pırıltılı bir oyuncu. Kabul. Fakat fiziksel olarak karakteri doğru giyememiş. O pırasa püskülü gibi fönlenmiş saçlar, kambur şakül, kocaman ağzını daha da gözümüze sokan kırmızı rujuyla pavyona taze düşmüş varoş kızı gibiydi. Bilemedim. Eylül karakteri orjinalinde de 'varoş' bir kız ise sözümü seve seve geri alırım elbette. Murat Aygen'e de bayıldım, ayrıca belirtmek isterim..

Bana göre rejide ve kurguda da ince ince sorunlar vardı. Sahne yorumları, resim kaygularının yarattığı tuhaf açıların kullanımı, -muhtemelen oyunculuklar sarktığı için- geçiştirilmiş iyi çözümlenmemiş kavga sahneleri ve araba takip sahnesi haddinden fazla vasattı. Gişe kaygulu yapımcının filmi kısaltma telaşında bağlanmış ani sahne geçişleri de kurgulanan 'masal'da tatsız sıçramalar yarattı. Prodüksiyonu zayıf, sanat yönetimini özensiz buldum. Kılık kıyafetler ne kadar başarılı olmuşsa, dekor o kadar zayıf duruyordu. Her buldukları boşluğa bir demet çiçek yerleştirerek hem gözümü hem de 'malikane'yi yordular. Çiçek de çiçek olsa alt tarafı beşinci sınıf gelin buketlerinin gediklisi Lilyum. Defile sahnesinde duvarlara sarı yıldızlar yansıyan müsamere goboları, abartılı Sushi tabağını ısrarla gözümüze gözümüze sokuşları (gerçi o da rejinin eksi hanesine yazar) filan içimi baydı. Düzeltilmeyecek, hayati hatalar değil elbette.. Özetle; gerek reji, gerekse sanat yönetimi açısından oluşmuş ufak tefek 'Gusto' ve 'vizyonsuz yorum' sorunlarını kenara koyarsak şahsen MedCezir'i izlerim çünkü senaryo ve uyarlamayı son derece eğlenceli buldum. Son dönemde yoktan bile tansiyon tutarak seyirciyi ekrana kitlemeyi başaran Ece- Melek ikilisini bu kadar genç lisanda bir işin altından -her anlamda- başarıyla çıktıkları için de yürekten kutluyorum.


Öyle yani.,


.

2 yorum :

gamze dedi ki...

Şebnem Dönmez'i nasıl buldunuz? orijinalindeki en renkli karakterlerden biri oydu.

ranini dedi ki...

@Gamze
öyle delicesine etkilenmedim ama iyiydi.