Perşembe, Eylül 26, 2013

Ateş Seni Çağırıyor..


Muhteşem Yüzyıl sezonun en riskli bölümünden de alnının akıyla liste lideri olarak çıktı. İlk bölüm herkes yeni Hürrem merakıyla ekran başındaydı. Dün gece ise bana göre kemik seyircini ekibe, "Yürü ya kulum!" dedi. Artık hikayenin temposu düşmediği sürece Muhteşem Yüzyıl'ın sırtı yere gelmez. Evet, Hürrem hayranları hâlâ buruk ama elden ne gelir? Dün gece Gold Film'in hazırladığı A.Ş.K'ı tekrarıyla birlikte izlediğim için Muhteşem'in bölümüne sabah çayımı içerken izledim. Anlayacağınız dizinin dün gece yayınlanan bölümünü sabah afyonum patlamadan izlediğimi belirteyim.

Taylan Biraderlerden bayrağı devralacak olan (belki de almışlardır çoktan..) genç yönetmenler yani Mert Baykal ve Yağız Alp Akaydın, eski rejinin üzerine bir taş dahi koymadan olduğu gibi kurulmuş ve sezonlardır kabul görmüş dünyayı devam ettirecekler mi, yoksa özgün birşeyler yapmaya girişecekler mi, açıkçası merak içindeyim? Dizide sezonun ilk bölümünden itibaren ışıklar biraz farklılaşmıştı ama halen bunun sebebinin Hürrem'i kamufle etmek olduğunu düşünüyorum. Ama bazı ikili diyalog sahnelerdeki teknik adını bilmediğim o, "pıt ona, pıt buna kesmeli" montaj (Özellikle de Hürrem- Rüstem sahnesinde) gözümü çok yoruyor. Neredeyse lafları hece hece bağlayacaksınız, el insaf..

Bu sezon beni en çok şaşırtan Ozan Güven'in artık karakterine iyice ısınmış olması ve hikayenin de desteğiyle performansının kafa kaldırması oldu. Beklemiyordum. Sezon hikâyesinde rolü oldukça baskın, oyunculuğunu parlatmasının işe de kendine de katkısı büyük olacaktır. Rüstem Paşa'yı parlatmak için her fırsatı çok güzel değerlendiriyor. Eline sağlık.. Bir de şunu sorasım var. Sarp Akkaya her dönemin bir yanı kırık, arızalı,  'sokak çocuğu' rollerini oynamaya ne kadar devam edecek, merak içindeyim. Mahidevran da gözümüzün önünde yaşlandı. Yeni Hürrem o kadar da çökmüş görünmüyorken o cenahın makyajları toptan kötü duruyor. Bu arada Vahide Perçin'e de iyice alıştım ve karakteri yorumlayışına konsantre olarak başka başka deneyimler yaşamaya çalışıyorum.

O değil de, Hürrem yaşlandıkça doğal olarak libidosu da düştüğü için Süleyman'la yan yana oldukları sahnelerin de tansiyonu inmiş, romantizmi bitmiş. Bir abla kardeş sıcaklığında geçen şiir okuma sahnesinde gerçekten de verilmek istenen, "Artık eskidik, kan kardeş sayılırız. Dizimizi kırıp oturalım" mesajı ise başarılı olmuşlar. Ayol, hiç değilse sahne finalinde iki karakteri dudak dudağa getireydiniz. Öpüştürmeyeydiniz ama ekran başını aleve vereydiniz? Yok. Yakında diz dize verip, mangalda kestane kebap yaparlarsa bile şaşırmayacağım. Hürrem yerini sağlama aldığını düşündüğü için artık tüm hırsını oğullarının taht kavgasına yöneltti ama hiç belli olmaz. Süleyman her an aklını hareme yeni düşmüş, taze ve oynak bir cariyeye takabilir. Cihan Padişahı da olsa erkek, erkektir Hürrem'ciğim. Bir gözün hep açık olsun!

Hürrem kavuğunu, kırık aksanıyla hasretimizi dindirmek için elinden geleni yapan İtalyan dilberi cariye Nurbanu'ya devredecek mi, Süleyman'ın aklının üzerine bölümlerdir dökülen ölü toprağı üflenecek mi, yan hikayelerin karbon kopya gibi sezonlardır süren tekrarları bitecek mi, akrep Hürremi sokacak mı, Aziz'in kelle söğüş mü? Hepsinin cevabını haftaya öğreneceğiz.

Öyle yani..





Hiç yorum yok :