Cuma, Eylül 27, 2013

Diren zaman!



Aklıma gelen başıma geldi. Kim bilir kaç bölüm boyunca "Emanet ne?" sorusuna cevap arayacağız. Onu koyalım da bir kenara, ilk bölümden beri senaryoda ciddi zaman sıçramaları oluyor. Misal el kadar çocuğu, hem de yabancı bir evde sırf kaybolsun diye anası tek başına çişe yolluyor. Bu çocuk ilk bölümden beri ağzına kaşıkla yemek verilen, anasının göz bebeği idi.  Bana sorsan donunu bile tek başına çekemeyecek bir karakterdi. Ne oldu şimdi? Ama haklısınız karakter devamlılığı kimin umurunda? Yeter ki sahne olsun, zaman dolsun. Üstelik bir evin içinde 'kaybolmak' da ne demekse? Haydi kurguladın sahneyi, ben de aç oturdum ekran karşısına yiyeceğim. Hazırım. 

Çocuk, anasıyla yattığı odanın kapısından çıktığı anda sahne, Bahattin-Hüsne'nin yastık sohbetine bağlanıyor. Uzun uzun emanet konusunu tartışıyorlar. Kestik. Bizim minik oğlan tuvaletin kapısını yeni bulmuş, içeri giriyor. İkinci kapıda tuvaleti buldu. Bu cepte. Sonra hoop, Civan kalkıp pencereden bakıyor. Evi gözleyen delikanlıyı görüyor. Evi gözleyen delikanlı Civan'a yakalanınca kamyonete doğru kaçıyor. Civan pencerede, arkasını döndüğünde pat, yatakta yatarken bıraktığımız Yadigar mutfaktan elinde bir bardak suyla çıkıyor. Civan'a gülümsüyor ve merdivenlere yöneliyor. Pat yine sokağa bağlanıyoruz. Evi gözleyen delikanlı kamyonette diğeri ile muhabbet ediyor. Tak tekrar bizim eve dönüyoruz Civan uyumuş. Uykuda dönüp arkasına bakıyor, Yadiğar'ın oğlan arkasına girip uyumuş. Bak bu kadar zaman geçti ama Yadigar yabancı bir evde, ilk gecesinde, tek başına çişe giden bebesini merak etmedi. Kızıyla yatak didişmesi yapıyor odada. Oğlunun kaybolduğunun farkında değil. Tak, yatak odasının kapısı çalınıyor. Civan, kucağında çocukla kapıda dikiliyor: "Bu delikanlı kaybolmuş galiba?" 

Yadigar, Kapalı Çarşı'ya giderken de önüne koyulan emanet gerekçenin uydurukluğu, aniden peşine Civan'ın takılması, zorla yemek yapacağı eve götürmesi, Bahattin'in lunaparkta emanet çabası hep yavan kalmış yan yollar. İçe doğru açılan yatak odası kapısına sırf gülünsün diye Hüsne'ye omuz attırmalar.. Hangi birini sayayım? Sorun ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız. Seyirciyi inandırmak için çaba bile harcamıyorsunuz. Bu saatten sonrasına dair içimden cümle kurmak bile gelmiyor. Bu özensiz işi, sadece Gökçe Bahadır'ın yolculuğunu gözlemlemek için birkaç bölüm daha izlemeye devam ederim ama artık hakkında cümle bile kurmam.



Hayırlı olsun..


.



Hiç yorum yok :