Cuma, Eylül 13, 2013

Kayıp: İşin sırrı rejide..




Kayıp'ın temel hikayesi/ çatışması Türk seyircisi için evvelce de denenmiş bir proje. Atv’de başarlı başlayan ama ekip içeriden çeşitli sebeplerle çatlamaya başladığında çabucak bitiveren “Kızım Nerede?” namlı dizi de yurt dışı esinlenmeli bir "kayıp" formatıydı. (orjinali İsrail menşei olsa gerek..) Daha sonra aynı formatı Ümit Ünal sadece 13 bölüm için Star Tv’ye çekmişti. Açıkçası her iki işi de izlerken, hikayenin durağanlığı ve temposuzluğundan bileklerimi kesmek istemiştim. “Nedense” ülkesinde yer gök inleten ama bizde fıslayan her başarılı formatta olduğu gibi “çocuk kaçırmalı hikayeyi sevmiyor ya bizim seyirci” diyenler çoğunluktaydı. Bu kadar yüksek sesle söylendiğine göre haklı olabilirler demiştim.

Ta ki, Kanal D, Kayıp’ı duyurana kadar. İçimde bir umut ışığı parladı. Acaba dedim, bu sefer olur mu? Kayıp’ın orjinal hikayesi, kanalın üst düzey yöneticisi İrfan Şahin’e aitmiş. Sayın Şahin’in 3 yıldır aklını kurcalayan, üzerinde çalışılan, birkaç kez farklı ekiplere yazdırılan proje sonunda bu sezon görücüye çıktı.  Kaan Taşaner (Kemal Özdemir), Dolunay Soysert (Leyla Şarman Özdemir), Kürşat Alnıaçık (Murat Şarman), Erhan Can Kartal (Kerem Özdemir), Zeynep Altıner (Yasemin Özdemir), Mete Horozoğlu ( Mehmet Kantarcı), Aslı Enver (Özlem Albayrak), İlker Kaleli ( Faik Şaşmaz) ve Menderes Samancılar'ın rol aldığı Kayıp, tanıtım konusunda bütün ilkleri de peşinden getirdi. İlk kez bir kanal 14 dakika 41 saniyelik bir ön gösterim yayınladı. Holding’e ait bütün yayınlarda tanıtımı yapıldı. Konvansiyonelde ekran eleştirisi yazan yazmayan bütün gazetecilere DVD gönderilip, ön izleme yaptırıldı. Yetmedi, dizi, televizyonla eş zamanlı olarak bazı web sitelerinde yayınlandı. Velhasılıkelam beklentiyi bulutlara astılar.

En baştan girişmek gerekirse jenerik çok etkileyici olmuştu. Hoş, her jeneriği bir süre izledikten sonra sıkılıyorum. Bundan da sıkılacağım kesin. Bu benim içsel bir sorunum. Fakat jenerik yazıları çok hızlı geçti. Seste özellikle müzikli sahnelerde balans sorunu var. Bazı laflar anlaşılmıyor, gargaraya geliyor. Genelde bin kere dinlemekten olsa gerek replikleri ekip ezberlediği için rahatça anlıyor ve sorun görmüyorlar. Ama işi ilk kez izleyen biz garibanlar araya kaynayan lafları anlamakta zorlanıyoruz. Bence final miksajına replikleri en az duyan kişi gitmeli. Gökhan Kırdar'ın müzikleri çok güzel ama temasal olarak fazla karışık geldi. Dizi zaten yüksek tempoya kilitlenmişken, temadan temaya gezmek de konsantrasyon kaybı yarattı. Fakat Sanat Yönetmeni Murat Güney yine olağanüstü bir iş çıkarmış. Onu ve bütün ekibini tebrik ediyorum. Reji çok başarılı. Görüntüler çok güzel. Ancak Sevgili Zeynep Günay Tan, iki avuç pirinçle 45 kişiye pilav pişirmeye kalkınca işin temposu over doz olmuş. Elde 20 dakikada anlatılacak hikayen varsa ve 90 dakika iş çıkarmaya uğraşıyorsan üstelik bunu da tempolu yapmaya çalışınca izlemesi oldukça yorucu bir iş çıkıyor ortaya. Hızlı demedim bak. Yorucu.. Twitter’da Sevgili tuz ruhu’nun da ( @_tuzruhu_) söylediği gibi en gerilimli dizide bile seyirciye nefes aldıracak, rahatlatıcı geçiş sahneleri olması lazım. Kayıp, bu tür nefes deliklerini de yüksek müzik sayesinde yorucu hale getirmiş.

Hikayenin izlediğim kısmına inandım. Elif Usman, olayı kurarken senaristlerin hep yaptığı gibi inandırıcılık hatalarına düşmeden ilerledi. Hani yazdığına inanmayan senarist durmadan olayları seyirciye izah eden sahneler koyar ya, burada olmadı. Hatta Mehmet Kantarcı, güvenlik kamerası kayıtlarına bakarken plakadaki renk numarasını keşfetme sahnesini bile yedim, yenilebilir buldum. Ancak proje "özgün" olmasına rağmen hikayenin bütün açılımları bin yıllık, kullanılmaktan eprimiş "polisiye klişeleri" ile ilerledi. Oyunculuklara gelince.. Dolunay Soysert’e hiç inanmadım. Üzmemek için fazlaca yorum yapmak istemem ama Dolunay Soysert bu kadrodaki en zayıf halka. İnşallah oturur zamanla.. Kaan Taşaner genç nesil arasında kendini en çok sınayan oyunculardan biri ve yetenekli. Bu dizideki babaya da inanmamı sağladı. Mete Horozoğlu zaten çok parlak bir adam. Özellikle Yıldırım Şahinler ve Aslı Enver'le karşılıklı sahnelerine bayıldım. Çok isterim ikisi arızalı bir aşk yaşasın. (Mehmet ve Özlem elbette) Aslı Enver, “sen anne olmadığın için anlamazsın” lafına verdiği cevabi oyunla resmen kalbimi çaldı. İlker Kaleli az daha uğraşırsa karikatür bir karakter olacak, aman dikkat. Yan castta beni rahatsız eden tatsız bir oyunculuk performansına rastlamadım. Özellikle hizmetli ailenin oğlunu oynayan kapüşonlu delikanlıyı çok beğendim. Ancak ana castın oyunları topluca bi tık aşağı alınmalı. Kaan Taşaner ve Aslı Enver hariç.. İkisini de çok beğendim.

Özetle, Kayıp kelimenin tam anlamıyla over doz bir reji başarısı. İrfan Şahin bugün okuduğum röportajında, "ilk üç bölüm en zayıf bölümlerimiz" demiş o yüzden diziyi takip edip etmeyeceğime 4. bölümü de izledikten sonra karar vereceğim. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Yolu uzun ve bereketli olsun!


Böyle işte..


.


7 yorum :

onurixx dedi ki...

Yazı için teşekkür ederim, zevkle okudum yine. Yine de tek kelimeyle özetlemeniz gerekse; beğendiniz mi beğenmediniz mi Kayıp'ı?

erayda dedi ki...

On gündür bekliyorum. Biri çıksın "yeni tema gözlerimizi bozuyor" desin. Sanırım bir tek ben rahatsız oldum. Kümülatif sağduyu çemberinin dışında kaldım bir kez daha. Ama hayır, bu kez kendime çok güveniyordum. Rahatsızlığımın genele vurulduğu o nadir zamanlardan birine denk gelecektim. Heyhat, yine sinemedik ortalamanın içine. Kaşıntımız yine bireysel.

ranini dedi ki...

@onurixx
Reji bakışını beğendim. hikaye henüz beni kendine bağlamadı çünkü özellikle bu tür söz konusu olduğunda "benim için" fazla sürprizsiz ilerilyor şimdilik.


@erayda
nesi yoruyor? yazıların arka plan mı? daha açık söyle :))

cenebaz dedi ki...

bu yıl fragmanlarından etkilenip de illa izlemeliyim dedğim tek diziydi(Mete Horozoğlu faktörü de var tabi)ama daha da önemlisi sizin yorumunuzu merak ediyordum.

erayda dedi ki...

Ranini evet. Yazıların olduğu yer saydam ve arka plan da (nasıl desem) kımıl kımıl olduğu için öyle bir rahatsızlık baş gösterdi bende. Özellikle scroll ederken. İki kez yanlışlıkla scroll ettim (ellerim kırılaydı). Nereye baksam solucan görür oldum.

(Niye benden başka kimse rahatsız olmadı? Bariz değil miydi bu? Benim barizlerim bariz değil mi yani? O zaman, başkalarına bariz olan şeyler de bana bariz olmuyordur. Ama diğer insanlarla bariz olanda buluşamazsam ben nasıl yaşayabilirim? Bariz olanı nasıl anlayacağım? Belki de bütün hayatım boyunca bariz olduğunu düşündüğüm şeyler hiç de bariz değildi. Beni sevmediği bariz olan birinin sevgisizliği belki de o kadar bariz değildi. Barizi zedelenmiş biri mi oldum yoksa. Bariz zedelenmesiyle yaşanır mı ki hayat. Korkuyorum ama.)

ranini dedi ki...

@erayda
değiştirdim. daha sakinledi mi arka plan?

erayda dedi ki...

Evet. Çok daha iyi olmuş. Teşekkür ederim.