Cuma, Eylül 20, 2013

Aramızda Kalsa'ymış, iyiymiş..






Önemli Not: Bu yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen günler önce yayınladığım, Aramızda Kalsın yazısını okuyunuz.


Aramızda Kalsın, hepimizin bildiği gibi uzun zamandır üzerinde çalışılan bir TMC projesi. Hikayemizin baş kahramanı olan Antepli iki çocuk annesi, sıradan ve saf ev kadınımız Yadigar'ı (Gökçe Bahadır) büyük ve kötü bir sürpriz beklemektedir. O sürprizden bir tık önce her anne gibi evlatlarına pervane olmuş Yadigar’ımız, gündelik hayatını sürdürürken, aslında o günün sıradan bir gün olmadığını, evliliklerinin 12. yıldönümü olduğunu büyük kızı Yaren’e söylerken biz de öğreniriz. Kızı Yaren’i okula göndermeden önce mutfakta doyurmaya çalışırken hikayeyle ilgili o ana kadar bilmemiz gereken konuları da ders kitabı cümleleriyle diyalog niyetine bizim için tekrar eden Yadigar’ın, tam o esnada ev telefonu çalmasın mı? Çalsın. Arayan ‘Memur Bey’, Yadigar’ın adresini dahi bilmediği, cincoz kocasının tapulu mülkü olan daireyi su bastığı bilgisini verir. Kocası, ( Cengiz Bozkurt ) ilk beş dakikada defalarca tekrarlandığı üzere Ankara’ya sağlık kontrollerine gitmiştir. Çaresiz Yadigar, düşer yollara ve olaylar gelişir. 

Yadigar, öğrenir ki kocası bildiği şerefsiz Halil'in, hamile Yandan Handan'la bambaşka bir hayatı vardır. İşte bu dakikadan sonra kalan 1 saat 37 dakika boyunca gerek kağıt üzerinde, gerekse okuma provalarında hiç de fena durmayan bu küçücük ve şirin fikir, nasıl heba edilir, onu izleyeceksiniz. Şaşkınım. Selin Tunç gibi rüştünü çoktan ispat etmiş, hikayesini de, diyaloglarını da, çatısını da defalarca sağlam kurabilmiş bir yazar, nasıl olur da bu kadar kırık dökük, zaaflı bir iş yazar, ver cevabını verebilirsen? Ben veremedim. Diziyi izlemeyi bitirdim. Karnıma ağrılar girdi. Sanki birileri eline almış kırmızı kalemi, Selin Tunç senaryoda ne yazdıysa silmiş ve yerine yenilerini eklemiş gibiydi. Yemin ederim, diziyi saniye saniye eleştiresim var ama, kıyamıyorum. Kalbim elvermiyor. Bu senaryoya -yüzde bin milyon kere iddiaya girerim ki- kesinlikle çekim esnasında ve dahi montaj masasında bir karışan, kesen biçen, ekleyen çıkaran olmuş. Aksi mümkün değil. Ay biri aksini söylerse bileklerimi keserim! 
Dizide, Gökçe Bahadır’ın samimiyetini, projeye inancını, rol arkadaşlarına saygısını attığı her adımda, karede hissettirdiği güçlü performansını bir kenara koyarsak hiç kimseyi beğenmedim. Binnur Kaya, Hüsne karakteriyle Yabancı Damat’ın Nazire'sine selam çakmış, işini sağlama almış. Yıllarca aynı kadını izledik, sevdik, güldük zaten, bu saatten sonra ne gerek vardı, diyen olmamış. Uğur Yücel’in oyunculuğu için cümle dahi kuramam. Bu saygısızlığı yapmamayı tercih ederim. Caner Cindoruk ise bütün potansiyeline rağmen doğru projeyi seçememe konusunda bir dünya markası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Yeknesak melodili sözde "italyanca" konuşmasına ölümüne güldüm, sakın ola bana kızmasın. Yan cast bir facia.. Cast Direktörü de kusuruma bakmasın ama, oyuncuların tamamına yakını sanki yoldan geçerken sete çağırılmış gibi inandırıcılıktan yoksun ve sıradandı. 

Aramızda Kalsın, komedi tabanlı, sıcak bir iş olacaktı. Sen, bir drama yaratıp, dünya kuracaksın sonra da metninde şaka diye tanımlanacak, gülümsetecek, zeka içeren tek bir cümle olmayacak ama benim hikayeyi canlandıran karakterlerin durumdan çıkardığı “komik” performansa gülmemi bekleyecek, umudunu buraya mı dayayacaksın? E, Yalan Dünya var, onu izlerim? Bahtiyar kafasını musluğa soktu, Hüsne ağzını burnunu eğdi, omuzlarını büktü diye kahkahalarla gülmemi bekleyeceksiniz öyle mi? Oldu. Gülerim ben buna. Gülmekten geçtim de, Aramızda Kalsın’ın anlattığı hikayeye, kurmayı denediği çatışmaya inandım mı? İnanamadım. Ne Civan’ın komik bir gerekçeyle ( ülkede aşçı nüfusunun köküne kıran girmiş olmalı) 2 hafta için -15 sene sonra- memleketine dönmesine, ne Bahattin'in et lokantasını ayakta tutabilmek ve bataktan kurtulmak için Civan’a ihtiyaç duymasına, ne de Yadigar’ın bulduğu mektuba ve gizemli 'emanet'e dayanarak İstanbul’a gelmesine inandım. Kusura bakmayın. Şimdi ilk bölüm hikayesi olarak, karakterlerden birini Antep, diğerini İtalya’dan (dekor da olsa) getirip, finali de hikayenin çatısı olan evde karşılaşmaları olarak seçtin mi? Bu kararı verdikten sonra el mahkum kalan 1 saat 37 dakika boyunca, af buyur, uydur uydur ipe diz sahneler yazacaksın, çekeceksin. Başka çaren yok. Bu arada Hatice Memiş’in rejisini de şaşkınlık içinde izledim. 
Diyeceksiniz ki, “Bu iş izlenir..”, o kadar  “duayen” oyuncuyu karşıma dizerseniz papuçlarımı da izlerim. Bak Samanyolu’na, aynısını bit kadar bütçeyle ve ne zor oyuncu bularak çekip, en kabadayı dizileri peşine takıyor reyting listesinde. Neyse.. O değil de, bölüm boyunca şunu düşündüm. Bu bizim Yadigar Kız, anasından kalan mektubun mealini neden ve ısrarla anlayamadı? Anasının kan kardeşine bahsettiği “Emanet” neden bu kadar gizli saklı, 'tuhaf' cümlelerle tanımlanmıştı? İster misin, Serap Gazel, Melis Başar Altuğ ve Selin Tunç birlik olsunlar ve bölümler boyunca bize bu emanetin ne olduğu, ne olmadığı üzerinden bir kurmaca izletmeye kalksınlar? Özet;  'Aramızda Kalsın' yine box ofisi sağlam, reytingi yüksek oyuncularla kurulmuş pahalı bir kadroya özensiz dikilmiş kalın bir mintan... Mintan kalın da, suçu biçenin mi, dikenin mi, giyenin mi, giyerken tek bir soru sormayanın mı, satanın mı, vitrine koyanın mı yoksa oturup ay çok yakışmış, büyüyünce de giyersin diyenin mi, var sen karar ver. Emeği geçen herkesin gönlüne sağlık. Yolu, umarım uzun ve keyifli olsun..


Öyle yani..



.

1 yorum :

Gamze dedi ki...

çevremdeki herkes o kadar beğendi ki ben de tek beğenmeyen ben miyim diye düşünüyordum, yalnız değilmişim neyse ki:) fazlasıyla umutluydum bu diziden ama diyaloglar çok sıradandı gerçekten de.bir de ben çok anlamam ama seste de bir problem yok muydu?