Pazar, Haziran 08, 2008

Serçe


Istanbul'un alaca aydınlığını bölen dolu seslerine uyandım bu sabah. Gök biryerlerde gürleyip, çakıyordu ama sesi ulaşmıyordu sahile. Birbirinden ayrılmak istemeyen, ayrı düşmemek için kenetlenen sevgililer gibiydi göğün gözyaşları bu sabah. Sessizce izledim. Sonra onlar da sustu. Gün ışıdı. Yağmurun sisi dindi. Griliği geri çekildi. O zaman gördüm. öylece yatıyordu su birikintisinin içinde. Kıpırtısız. Kıyıda küçük bir serçe ölüsüyle karşılaşmayı beklemiyordum bu sabah. Bakamadım. Elimi süremedim. Perdeyi kapattım. Hiç düşünmemiştim. Dolu yağarken sadece sokak köpeklerini ve kedileri merak etmiştim. Serçeleri aklıma bile getirmemiştim.

Oysa anneme sorarsan, geçen gün ortalığı suya boğan yağmurdan sonra bir sürü ölü serçe saçılmıştı sağa sola ve gazetede bile okumamış olmama şaşırırdı dolu sebebiyle ölen martı yavrularını... Unuttuğum serçeleri düşünüyorum şimdi. Akşamı getiren sesleri dinliyorum, yeniden. Ve çocukluğumun penceresine konup bana gizlice göz kırpan bir çift minik serçeyi...

Hiç yorum yok :