Cumartesi, Şubat 08, 2014

Dur yolcu!



Hafta başı Cengiz Semercioğlu sektöre bomba gibi düşen bir haber yayınladı. Habere göre Timur Savcı aniden ve öylesine TİMS'in bütün ticari faaliyetlerini durdurmuştu. İdari kadro ve oyuncular bazında gerçekleşen yeni transferler, Güney'e proje yazmaya gönderilenler, aylardır iş başlayacak diye köşede duranlar, kurtuluş umudu olarak görülen projeleri bekleyen kanal yöneticileri özetle bütün sektör şaşkındı. Savcı, sıradan kalabalıklarca tartışmaya kapalı bu kararını Ağustos 2014 itibariyle de uygulamaya başlayacakmış. Hemen dedikodu çarkları işledi. Komplo teorileri gır gitti. Elbette hiçkimse gerçekle yüzleşmek istemedi. Savcı'nın nefes almaya, hayatın keyfine çıkarmaya cür'et edeceğini düşünmek bile istemedi. Divane misin? Akarken küpü daha da daha da doldurmak varken çekip gitmek de neyin nesi? Ancak korkutulmuş, talimat almış ya da sağlığını kaybetmiş olmalısın bu çılgınca düzene "Dur!" diyebilmek için..

Timur Savcı'yı hiç tanımam. Anlatılanlardan bildiğim kadarıyla sektöre genç yaşta girmiş, her kademesinde pişmiş, dürüst, işine hakim genç bir adam. Başarılı işler, 'düzenli ödemeler' yapan, kimsenin hakkına saldırmayan, ayağına basmayan, duygusal bir adammış. Terazinin bir kefesine son üç yıl içinde yaşadıklarını, Meral Okay'ın ölümünü, kız kardeşinin vefatını, sektörün naz niyazını, küçük insanların çıldırtan kaprislerini ve sistemin bitmek tükenmek bilmez saçmalıklarını diğer kefeye de hayatını koymuş; ağır basan yöne doğru hareket etmiş. Ara vermiş. Tazelenmek, hayatın keyfini çıkarmak için kendine zaman ayırmış. Çok mu? Dedikodu kumkumalarına sorarsan çok değil, imkansız..

Bu kıyıcı sistemin parçası olan insanın durma, savaşmama, geri çekilme kararı alabiliyor olması çoğunluğa saçma geliyor. Oysa ölümüne zevklidir durmak, durabilmek. Her şey olduğunu zanneden bir avuç 'hiç'in yüzüne bakıp gülümseyebilmek. O, yalanlarla ruhunu kurtarmaya debelenirken titrek ellerini avcuna hapsedip, "Sen kazandın.." diyebilmek ve masadan kalkıp gitmek. 'Kaybettin işte' dediklerinde sahip çıkman gereken şeylerin hâlâ cebinde olduğunu bilerek gülümsemek. Tavsiyelere aldırmadan yürüyüp gidebilmek. Bu kontrol edilemez gibi duran yıkıcı akışın içinde çalkalanıp durmaktan başka yol bilmeyen, edinilen onca yara bereye para ve mevkiiden pansuman yaparak acısını gururla taşıyanlar yalın olan gerçeği görmekten korkuyor olabilirler mi? O zaman ego denen hastalıklı hayvan ruhunu sarıp sarmalamadan 'dur!' düğmesine basabilmenin yolunu bulanlara selam olsun..

Böyle işte..
R.

Hiç yorum yok :