Pazar, Ekim 27, 2013

Kayıp: Büyüyünce geçecek sanmıştım..




Başlamadan söyleyeyim, jenerik izlemekle ilgili büyük bir sıkıntım olduğu aşikâr. Her fırsatta söylüyorum. En sevdiğim jeneriği bile birkaç bölüm sonra izlemekten sıkılıyorum. Bu nedenle son zamanlarda en favori dizim The Blacklist oldu. Jeneriği kısacık. Yok gibi. Tam benlik.. Bu durumdan yola çıkarak Kayıp'ın hakkını yememek için jenerik izleyememe takıntımı kenara koymak istiyorum. Çünkü Kayıp'ın jeneriği gerçekten çok güzel. Mutlaka ve illa yakında onu izlemekten de sıkılacağım ama tasarımcısı Cihat Parlak'ın aklına, gözüne, ellerine sağlık olsun demeden bu yazıya başlamak istemedim.

Dün akşam yayınlanan bölüm, hastahane odasında çok şahane bir mikro plan ile başladı. Damlayan serumdan açılan sahnede bilinmeyen bir el, Nuri'nin fişini çekti ve hikâye 41 saat geriye, Falko ve Mehmet'in çatıştığı ana savruldu. Çatışma esnasında Kerem Paşamız da, olayların başından beri ilk defa metanetini kaybetti ve korku dolu tepkiler verdi. Haklı. El kadar çocuk. Atlattığı badireler kolay yenilir yutulur ve unutulur olmayacak. Keşke bu hikâye planlandığı gibi 39'u tamamladıktan sonra bize bir de Kerem'in gelecekteki hikayesini anlatsalar. Aslında bu anlamda bakılınca dizide arz-ı endam eden karakterler arasında hayatını çok merak ettiklerim var. Mesela Falko'nun faydasız kardeşi Fahri ve Bilal'in çilekeş karısı Elmas'ın odaklandığımız hikaye dışında kalan, onları bu kaosun ortasına atan yolculuklarını çok merak ediyorum. Neyse uzatmayayım, gayet güzel tasarlanmış itişip, çatışma sahnelerinden sonra Falko, Kerem Paşa'yı derdest edip kamyonete atıverdi. Kerem'i bu kadar çabuk ve sahte paralarla kurtaracağını zanneden sersem Murat da, avcunu yaladı. Keşke serseri kurşunlardan biri de ona isabet etseydi de hastane odasında, narkoz altında nasıl da dağılıp, paramparça olduğunu izleyebilseydik. Kısmet değilmiş ama Murat'ın çöküşü muhteşem olacak, bekleyin derim.




AKLIMDA CEVAPSIZ SORULAR
Beni bu hikayede temel olarak en rahatsız eden durum, Kemal'in babasıyla ilişkisi olacak, belli oldu. Baba- Oğul ve Baba- Kız ilişkilerine ezel ebed zaafım olmasından öte, senaristimiz Kemal'in babası Feridun'la (Yüksel Arıcı) ilişkisini biraz hafife alıyormuş gibi hissediyorum. Kemal'in babası ile ilk karşılaşmasında yaşadığı ve bize alenen hissettirdiği kibirli tiksintinin, cinayet işledikten sonra yardım almaya çalıştığı anlarda aniden kaybolması, hızla değişmesi bende bu ilişki düzeneğinin üzerinde özenle durulmadan yazılmış olduğu hissi uyandırıyor. Kemal'deki bu çaresiz değişimin altı daha iyi çizilmeli, teknede "Baba sağ ol.." noktasına getiren yolculuk daha net izlenir bir hikaye olmalıydı. Neyse, bu da benim huysuzluğum hanesine yazılsın. Kemal, babasının manevi desteği ile Bilal'in cesedini Marmara'nın soğuk sularına boca ettikten sonra aklında tonla cevapsız soruyla cebelleşti. Bilal'in orada ne işi vardı? Neden Bilal'i öldürmesini istemişlerdi? Bilal'in karısına, oğluna ne cevap verecekti? Bilal'in bu işle ilgisi mi vardı? Sordu, durdu. Bu sorular Kemal'in kalan 33 bölüm boyunca çekeceği kabir azabının sinyallerini verdi.

Kemal eve döndüğünde, işi gücü bıraktık, evlat acısıyla adeta Uruk Hai'a dönüşen, içinden kontrolsüz bir canavar çıkan, yetmezmiş gibi Dolunay Soysert'in o -ya da her kimin ise- ısrarlı over doz yorumuyla korkunç boyutlara erişen ve duygu takipsizliği deryasında debelenen Leyla'ya odaklandık. Leyla ve istemsiz devinen elleri, çektiği acıya inanmayan gözleri ne yazık ki beni ölümüne gerdi. Kerem evden alınalı 6 gün oldu. Yalvarırım biraz durul. O titrek çeneler, nazal ses, nefes alışverişlerin yarattığı hırıltılı kaos, karakteri nazarımda 'izlenemezler' sınıfına çoktan yerleştirdi. Leyla'nın nispeten daha başarılı olduğu tek an ise hastahanede ağabeyi ile konuştuğu ve ona sarıldığı sahneydi. O kadar. Bu bölüm vesilesiyle de Leyla konusunu eleştirmeyi kapatıyorum. Çünkü yoruldum. Dün gece bölümü izlerken Leyla'nın sahnelerinde ekrana bakamadım. Hoş, dün gece gözüm bir yandan da SBT'nin Twitter hesabındaydı ve gün değişikliğinin dizinin izlenme oranlarına etkisini tahmin etmeye çalışmaktan kafam kazan oldu. Özeti bile yazıp, yayınlayamadım.



BÖREKLER YAPARIM SANA
Bu arada bilmem farkında mısınız ama Özlem, Mehmet'le kan kardeş oldu. Umarım bu durum aşklarının gidişatını etkilemez. Şakası bir yana hikayenin ana aksını kenara koyarsak bu dizide en merakla beklediğim açılım, Mehmet- Özlem ilişkisi olmaya devam ediyor. Şimdi sevimli gülüşüyle kalbimizi fetheden, dalağı düşük ama aşırı sevimli, yetmezmiş gibi de seksi Özlem'in ruhunu sarmalayan travmaların kabuğu sıyrılıp yeniden kanatılmaya başladığında ne arızalar çıkacağını hep birlikte ve zevkle izleyeceğiz. Mehmet ve Özlem'in birbirlerini sağaltmasını ve hayatı temize çekmelerini görmek çok zevkli olacak. Hastahanede sabahlama sahneleri, müstakbel kaynana ile tanışma anı ve ardından börekli- mercimek köfteli aile sofrasına oturma sahneleri de bu çoktan seçmeli, sancılı ilişkinin ipuçlarını verdi. Bu ikili, 13'e kalmaz öpüşür sevişir; Kemal de kıskançlığı sebebiyle Mehmet'ten okkalı bir yumruk yer, ön dişlerini eline alır. Söylemişti dersiniz. Bu arada Aslı Enver, -oyunculuğunu büyütmesi açısından- sadece tecrübeyle yani zamanla kazanacağı incecik rötüşlara ihtiyacı olan çok genç bir yetenek ve izlerken çok zevk alıyorum.

Bölüme -bence- damgasını vuran da Mehmet'in kız kardeşi İnci'nin kurduğu bir cümle oldu. İdolünün ağabeyi Mehmet olduğunu anlatırken, "Büyüyünce geçecek sanmıştım.." dedi. Tıpkı Özlem gibi benim de lokmamı kursağıma dizdi.  Bu cümle sadece İnci'nin hayat yolunu zor eden "engeline" bakışı için değil, bütün karakterlerin hatta hikayenin tamamı için sarf edilebilecek güçlü bir önermedir. Büyüyünce geçecek sandığımız bütün arızaların, yoksunlukların aslında kalıcı olduğunu öğrendiğimiz o talihsiz anda yaşanan kırılmanın yarattığı incinme.. O kırılma ve incinme hali ile yaşanan iç savaşın sonucuna göre pozisyonumuz belirlenmiyor mu bu hayatta? Bizi kötücül yapan ya da iyi insan olup olamamanın yol ayrımına getiren tam da bu savaş anı değil mi? Çok etkileyici bir cümle ve sahneydi, hiç kanırtmadan, sulandırmadan geçip gittiler. Ama ben, uzun uzun bu sahneyi ve o anı düşündüm.. Kendi kırılma ve incinme anlarımı hatırladım ve kendi hikayemin püf noktasını bulmaya çalıştım. Faydalıydı. Yazanın eline sağlık..



HAYATINA DEVAM EDİYORSUN!
Falko, bu bölümde de tek derdinin Kemal'den intikam almak olduğuna inanmamız konusunda ısrarlı oldu ama, henüz onun hikayesinin temeline inemedik. Her yaz Hala evine göçmeler, duvarda asılı duran sapandır, tesbihtir filan tamam da, hâlâ Falko'nun derdi nedir, net olarak anlamış değiliz. Başından beri Falko'nun Özlem'e aşık olduğa ve aşk acısı yüzünden Kemal'den intikam olmaya odaklanıp bu oyunu kurduğuna pek inanmıyordum. Bu bölümde Falko, Özlem'i televizyonda gördüğünde hiç oralı olmadı. Hasan ve Fahri de Özlem'e tepki vermediler. O yüzden bu ihtimali neredeyse eledim sayılır. Falko'nun, Kemal ile bir derdi olduğu aşikar ama bunun sebebi klişe bir "aşk acısı" olamaz diyorum. Bir kadına aşık olup, -hangi sebeple olursa olsun- elde edemeyince de bunca kanlı ve acılı bir oyun kurmak çok klişe bir açılım olurdu. Ancak o 'kadın' Falko'nun kanından birisi ise ve hikayenin sonu ölümle sonuçlanmışsa bu intikam hırsı daha makul ve anlaşılır olabilir. O nedenle Falko kendi intikamını mı alıyor yoksa (Hikayenin başından beri bizi sağa sola iteleyerek hedef şaşırtmaya çalıştıkları gibi misal bu bölümde de reji, Falko ve Feridun bu kaçırma olayında ortaklarmış gibi bir hava yarattılar.) aslında zaaflı ya da borçlu olduğu bambaşka birilerinin intikamı için aracı mı oluyor, henüz anlamış değilim. Hikayedeki her karakter o kadar zan altında ki sanırım sonunda bütün olanların sorumlusu hiç ummadığımız biri çıkacak ve hepimiz apışıp kalacağız.

Rezzan Kiraz'a selam çakan Tarot Uzmanı Reyhan ile fal seansı (bence yazan arkadaş hayatında hiç tarot baktırmamış o da ayrı..), Özlem'in dekoltesine ve dudaklarına fokuslanarak iç geçiren Mehmet'in romantik halleri, Fahri ve Hasan'ın gömlek kardeşliği, geçen bölüm Kemal'in ayağını ezdiği evsizin şikayetçi olarak el bombasının fitilini ateşlemesi, kocasına "Hayatına devam ediyorsun!" diyerek çıkışan Leyla'nın evden çıkarken takmayı unutmadığı salkım zümrüt küpeleri, Özlem'in basına yaptığı fazladan bilgi verici açıklama, Nuri'nin kapısında bekleyen polislerin sıradan basiretsizliği, Mehmet'e yanık yardımcısı evde kalmış 'abla', Kemal'in Bilal'i öldürdüğü deponun babası Feridun'a ait olması derken bölüm yine kritik bir anda bitiverdi. Falko, basın açıklamasında Nuri'nin ölmediğini öğrenince harekete geçti ve Kemal'e ikinci bir 'görev' daha verdi. Ya Nuri ölecek ya da Kemal'in Bilal'i öldürdüğü kaset gerekli yerlere ulaşacaktı. Böylece tehlikeli tanık Nuri'nin fişi çekildi.

Çok uzun yazdım ama belirtmeden geçersem ayıp olacak, karakolda Kemal'in kaza nedeniyle ifadesini alan polis rolünü ifa eden oyuncuyu da çok beğendim. Bu vesileyle söylemeliyim ki Kayıp'ın cast direktörü Mine Güler de hikayeye çok hakim ve son derece özenli seçimler, keşifler yapıyor. Ellerine sağlık olsun. Sonuç olarak, bölümün başında gördüğümüz ve Nuri'nin fişini çeken bilinmez elin sahibi Bilal ve Elmas'ın tatlı oğulları Kadir mi, yoksa karısı kafede otururken ortadan kaybolan Kemal mi, sorusuna tedirgin olmadan cevap verecek olan beri gelsin. Odadan kaçan kimliği belirsiz arkadaş tuvalete girdi, Kadir tuvaletten çıktı ve polislerden tedirgin oldu ama Allah da biliyor, gönül rahatlığı ile "Evet, fişi kesinlikle Kadir çekti" diyemedim. 6. bölüm, Kadir ile Feridun arasında tesis edilmeye çalışılan soru işaretleriyle dolu 'sürpriz' bir ilişkiyi kucağımıza bırakarak, süper-poze'ye düştü ve bitti. Fişi kim çekti konusu da gelecek bölümün meşgalesi olacak sanırsam. Bugün çıkan reyting sonuçlarına bakınca da, Kayıp'ın ekranda 39 bölümü planladığı gibi tamamlayacağına, çok büyük bir aksilik çıkmazsa bizi yarı yolda bırakmayacağına dair inancım perçinlendi.


Böyle yani..


.










1 yorum :

Gamze dedi ki...

Yillardir dizilere olan zaafim yuzunden tv yorumcularinin hepsini okur takip ederim ama sizi malesef cok gec kesfettim. Yazilariniz bugune kadar takip ettigim televizyon elestirmenlerinden, o kose yazarlarindan kat kat guzel o sebeple kaleminize,emeginize saglik... Bu ekranella adli sitede siz de yazacak misiniz bu arada ona gore takip etmeyi unutmamali.Kayipla ilgili de iki kelam etmek gerekirse Leyla'nin overacting halleri ancak cocugu kaciran oysa mantikli bir zemine oturabilir yoksa epic fail ozelligi tasiyan bir casting hatasi olarak dizi tarihimizde yerini alacak :D