Pazar, Kasım 03, 2013

Kayıp: Anneye Selamlar Yalnız Kuş!


Bölüm, Mehmet'in yorgun, dağılmış ve çakır keyif kapıdan içeri girişiyle başladı. İlk anda, "Vay Hacı adamlar perişan olmuş yorgunluktan!" yorumu yaptım ama bölüm ilerleyince hikâye gereği bu detayın bize sunulduğunu anladım ve acayip keyiflendim. Mehmet evine geldi. Kardeşi ve anasını yerde yatarken buldu. Falko ile burun burunayken biz 10 saat geriye, bölüm sonunda bir türlü emin olmadığım "fişi kim çekti?" sorusunun cevabını öğrenmeye gittik. Evet, Nuri'nin fişini Elmas'ın oğlu tatlı Kadir çekmiş. Kemal de polisleri oyalama görevini ifa etmiş. Feridun Bey de meğer Murat'ın kaşıntılarını çoğaltıp Leyla'yı didiklemesini, Leyla'nın da gaza gelip Kemal'i kurcalamasını sağlamak için güvenlik kameralarına poz vermiş. Nuri elbette ölmedi ve polise öttü, onlar da şıp diye aldılar Hasan Paşa'yı sorguya. Bu arada hemen söyleyeyim, Nuri üzerinden tansiyon yapmak için  senaristin, "Ay beynine oksijen gitmedi bakarsın uyanmaz" bilgisiyle heyecan araması da gereksizdi.

Bu bölüm, vaad edildiği üzere Falko'nun öfkesinin sebebini anlayacaktık. Falko ilk defa, flashback hapishane sahnesinde net bir şekilde derdinin Kemal'i acıtmak olduğunu ve "onun en sevdiğini elinden almak için" planlar kurduğunu itiraf etti. Falko, Kemal'in işlediği bir suçu üstlenip hapse girmiş ve bu sebeple de sevdiği herkesi yitirmiş sonra da bu "belden aşağı" ve "kaypak" intikam planını kurgulamış olabilir mi? Eğer bu üstlenmeyi Feridun planladıysa ve Kemal'in bundan haberi yoksa olabilir. Falko'ya gıcık oluyorum. Hikayesi ne çıkarsa çıksın asla da üzülmeyeceğim çünkü çektiği acı onu taammüden ve ucuz bir kötü haline getiriyor. Durmaksızın kendini tekrarlayarak onun çocuğu, berikinin anası bacısı üzerinden çıkış yolu planlıyor. Alışkanlık oldu. Bakkal sakız vermese gidip karısını mı rehin alıcan lan Bücür? Falko kendini tekrar ettikçe seyirci olarak ona inancım azalıyor. Zaten bit kadar adam nesinden korkayım bilemiyorum, bir de saçma sapan kendini tekrar eden "delilikleri" yüzünden hepten şamar oğlanına bağlandı gözümde. Misal (senarist ve reji müsaade etse) 8. bölümde Mehmet ensesine dayalı silahı Falko'nun elinden alır, afedersin burnuna sokar, kulaklarına düğümler. İş böyle olunca da huzur içinde inanamıyorum kötü diye sunduğun karaktere.. Ne oldu? Hop, hikaye 1-0 içerde.. Falko'nun öfkesi şu haliyle kirli ve ucuz.. Oraya biraz daha çalışmak lazım. Neyse..

Bana kalırsa hikayenin ihtiyaç duyduğu çatışma Kemal- Mehmet- Özlem üzerinden beslenirken, Leyla kanalı da açık bırakılmamalı. Leyla içine düştüğü acz içinde en kolay Mehmet'e aşık olacaktır. Senaryo izin verirse elbette. Ancak "geleneksel türk kadını /annesi" imajına halel getirmek istemeyen hikayeci ve yapımcımız buna izin verir mi, bilmem. Verse ortalık çok şenlenirdi. Özlem'in bir kez daha Leyla ile kafa kafaya gelmesi, Kemal için veremediği savaşı bu kez gönül rahatlığı ile Mehmet için vermesini izlemek zevkli olabilirdi. Üstelik ve şiddetle Leyla ve Özlem bu çipil Kemal'de ne buldular sorusunun cevabını da duymaya ihtiyacım var. Leyla, Kemal'e aşık mı oldu yoksa sadece kürtaja ve evdeki erkek egemen sisteme karşı olduğu için mi evlendi? Belli ki Murat ne koca, ne baba, ne de ağabey olarak çekilir nane değil. Onca ihtişam içinde Leyla neden ağzındaki altın kaşıkla sokak tezgahtan pilav yemeyi seçmiş, doğrusu çok merak ediyorum. Leyla konusunu kapatmıştım. Birkaç hafta da açmayacağım. Zaten bu bölüm Dolunay Soysert de daha sakindi ve oyununu biraz daha aşağıdan aldı. Son kez söylemek isterim ki, yazar çizer arkadaşlar bu karakteri seyirci gözünde toplayıp kurtarmayı planlıyorlarsa biraz da "öncesini" görmemize izin vermeleri lazım. Hâlâ Leyla kimdi, nasıl bir kadındı da bu hale geldi bilmiyoruz. Özlem ile karşılıklı yazılmış tek bir sahne bile seyirciye Leyla'nın alt yapısını izah etmeye yeter. İzin verin, dertleşsin Leyla, kendini bir anlatsın. Hiç canı yandı mı, pamuklar içinde mi büyüdü, ne oldu da şimdi bu kadar "over" doz acı yansıtıyor? Tamam, Leyla yorumunu sevemiyorum ama bölümler ilerledikçe, ufak ufak mızırdanmaya başlıyorum. Senaryo biraz destek atsa, acının altını doldursa mı, demeye başladım, kusura bakılmazsa..

Aslında bu bölüm tam da Kemal'in bölümüydü. Kaan Taşaner çok yetenekli bir adam. Karakteri çok iyi taşıyor ve yansıtıyor. Özlem ile karşılıklı sahnesinde içim cız etmedi desem yalan olur. Zaten bu sahneyi bölüm fragmanında izlediğimde de çok etkilemiştim. Özlem'i kaybetmiş olmanın onda yarattığı acıyı hissettim, inandım. Neredeyse evladının kaybolmasına bile bu kadar dağılmadı. Kemal, aile reisi olmak ve her durumda dik durmakla ilgili ezberi sağlam bir ağabeyimiz ama iş aşk- meşk durumuna gelince ruhu ve öğretileri tabakta muhallebi gibi çalkalanıyor. Toplumun erkek nesline biçtiği rol de tam bu işte.. Erkek demişken, gelelim Mehmet- Özlem sahnelerine... Sahne çok ateşli, tahrikkâr, bir o kadar da masumane kurgulanmıştı. "Bu ne lan, ergen misiniz siz?" dedirtmedi. Akıllıca kurgulanmıştı. Ancak bir tarafta bu kadar akıllıca "ergen flörtünden" ayrışan duygusal bir sahne yazıp, diğer tarafta tökezleyince kafam karışıyor ve sahnelerin aslında biraz da sahada kotarıldığı hissine kapılıyorum. Hemen izah edeyim. Açıkçası benim genç kızlığımdan beri (Parmak hesabı yapma, yetmez) erkek piyasasının en sağlam işlediğine inandığı cıvık bir klişeyi Mehmet'ten duymayı beklemiyordum. Hoş, Mete Horozoğlu bu cıvık klişeyi çok güzel kavradı, alladı pulladı, samimiyet çemberinde paketledi ve sundu. "Kafamı dağıtmayı deneyen bol oldu", "Bunu beceren ilk kadın ay pardon ilk insansın" minvalli klişe çook eski bir ezberdir. Tedavülden kalktı sanıyodum. Duyunca şaşırdım. Bu klişeyi yemişliğim, sahibinin peşine düşmek için tahrik olmuşluğum, zaman zaman kazanıp, çok zaman da kıç üstü oturmuşluğum oldu da, bu cümleyi kuran adamdan hayır geldiğini görmüşlüğüm hiç olmadı. Mehmet bu tür klişelerin adamı olmamalı. Olmamalı diyorum, bunu da 7 bölüm boyunca önüme koyduğunuz, "Mehmet"e bakarak söylüyorum. Mehmet, "ilkleri" yaşayacaksa da bunların cümleye dökülüşü böyle olmamalı. Yok, o karakterin altından çiğ bir zampara çıkacaksa da aynen böyle yürüyün, lafımı geri alırım.

Şu bir gerçek ki her zaman karşınıza bu kadar supleksli yüksek ve güçlü oyuncular çıkmayacak. Çoğunlukla ne yazdıysanız onu çeken/oynayan insanlarla karşılaşacaksınız. Aman diyeyim.. Buraya kadar hep hikayeciye abandım ama, açık söylemek gerekirse bu bölüm rejide de duygusal arıza emareleri vardı. Ufaktı ama vardı. Mehmet- Özlem temalı "Yalnız Kuş" sahnesini ne kadar beğendiysem, misal Hasan ve karısının sahnelerini de o kadar zayıf buldum. Menderes Samancılar iyi fotoğraf da, duygu takibi açısından izlerken yanlış yerde genele çıkıp, yanlış yerde yakın plana odaklanmışlar hissine kapıldım. Karısının, Hasan'a cevaben verdiği pek çok tepki araya kaynamış, bir kısmı da, "motor" dediği anda verilmiş gibi planlı ve yapay görünüyordu. Daha etkili ve yüksek bir sahne olabilirdi. Çok müthiş bir hesaplaşma, savunma, kırılma anıydı. O sahne beni ağlatabilirdi. Kısmet olmadı. İnce girdim ama, söylemeden de edemedim. Bölüme dönersek, galiba Bilal'in ölümü gelecek bölümde patlayacak. Bu bölüm anladık ki Murat'ın karısının ölümü üzerinde de çalışanlar var, boş bırakmamışlar. Bakalım, Mehmet de Falko'nun pis oyununa yenik düşecek ve Hasan'ı kurtaracak mı? Bölüm, hikaye ve karakterlerin geleceği açısından son derece kritik bir sahne ile final yaptı. 8. bölümü gerçekten merak içinde bekliyorum. Bütün ekibin eline sağlık..

Böyle yani..

.





Hiç yorum yok :