Perşembe, Aralık 18, 2008

Gidenlere: Belki Bir Gerçeğiz Belki De Ruya


Büyükada'nın arkasındadır Yörükali Plajı. Bileniniz, hatırlayanınız vardır mutlaka. Kadim zamanlardı. Çocuktum. Güzel günlerdi, eğlenceli günlerdi. Bilmeniz gereken kısmı "yörükali", kalanını şimdi öğreneceksiniz.

Aşık olmuştum o yaz deli gibi. Oğlan on altı yaşında, ben beş! O, "fatma"ya aşık, ben ona. Gözümü açıp fırlıyorum evden. Onu görmeden bir günüm geçmiyor. İtiraf da ediyorum. Oturuyoruz her gün iskelede yan yana. Onlar nerdeyse, ben yanı başlarında bitiyorum. Geceleri de peşlerindeyim. Sinsiyim ve sıkı rekabetçiyim. O zamanlar da şimdiki gibiyim. O, beni daha çok seviyor ama aptal kız anlayışsız. Bir tek beni sırtında gezdiriyor. Sadece bana dondurma alıyor. Kucağında oturtuyor. Onu da öpüyor. Sabahları erkenden gelip beni tek katlı kulübeden kurtarıyor. ananemin "kahvaltını bitirmeden gidemezsin!" konulu kaprislerinden çalıveriyor.

Bir gün, ah eşşek kız!! Kıskançlıktan olsa gerek, yanaşacak motorların seyrindeyken kıyıda, itiverdi sevgilimi iskeleden. Şakacıktan. Oynaşırlarken. Can havliyle, kurtarabilmek için sevgilimi, öne doğru bir hamle yapmışım, cupp!! denizdeyim. Ada iskelesinden kalkıp Yörükali'ye yanaşan motor limana girmek üzereymiş ve dalga beni iskelenin altına sürüklemiş. Ben görmedim bile. Sadece etrafımı kaplayan buz gibi bir yeşillik hatırlıyorum. Bir de yüzemediğimi. Birilerinin beni ayaklarımdan dibe doğru çektiğini. Kim atladı ardımdan, beni kim çıkardı o sudan, hatırlamıyorum. Anneme de soruyorum, hatırlamıyor. Kendime geldiğimde başım kalabalık. Gözümü açtığımda, çıplak etimin üzerinde ucu burnuma batan, kocaman, buz gibi bir ekmek bıçağı gördüm. Korktum, ağlamaya başladım. Annem beni susturamadıklarını hatırlıyor nedense, onda kalan tek iz de bu. Meğerse sıçramalarım dursun diye, koca karı çözümü önermiş birisi. Bıçak o yüzden dururmuş etimin üstünde, gözümün önünde.

Bende "deniz" korkusu işte böyle başladı..
Buna da şükür,
Ya "aşk"dan korksaydım...
.
.
.

on sekiz aralık ikibinbeş...

sonsuzca çalışıp duran iki cam sileceğinin arkasında
imkansız ela gözlerinde, öldüğümü gördüm.

sana bakıp ellerime tuzlar serpeceğim

sen öldün bugün
ben yaşlanıyorum

bilmiyorsun, yağmur da hâlâ yağıyor.
ben görüyorum...


.

3 yorum :

ayla dedi ki...

başın sağolsun!

Raziye Limon dedi ki...

bu çok hüzünlü bir yazı.

Hadsizin Baskani dedi ki...

Şu anda anladım ki water proof rimel diye bir bok henüz icat edilmemiş beee sözde de bu en iyisiydi. Gidip bunun bana muhtelif renklerini çifter çifter satan karıyı dağa kaldırtmazsam ahan da ağzıma sıçsınlar :) Çok ağladım be kızım bu yazınla, sevgili babacığın ile ilgili olanlarda da beni bitiriyorsun... Sen harikasın. Bütün kalemim malemim rimelim bokum püsürüm birbirine girdi be güzelim bu müthiş yazınla... Allah kahretsin ya çok güzel ve etkileyici yazıyorsun o kadar kolay imajinasyon yapabiliyorum ki senin yazılarınla. Sanki ortaokul hazırlıkta o hiç görmediğim ama çok sevdiğim yabancı mektup arkadaşımsın... Her seferinde bu ne biçim bir kadın diyorum kendi kendime seninle ilgili... Seni hiç kıskanmıyorum (hayret çok da kıskancımdır) çünkü Ranini'm, sana hayranım... Hemen hemen her gün blogunu takip ediyorum... Çok yazık ki seninle best friend olmak isterdim senden öğreneceğim o kadar çok şey var ki... Canım benim... Hala ağlıyorum... Ne sulugözlü karıyım lan...