Cuma, Ekim 02, 2009

Arpacık...


Birkaç gündür sağ gözümde korkunç bir ağrı vardı. Sinirsel olduğunu tahmin ederek, pek ilgilenmedim. Yaşlandıkça doktora gitme alışkanlığımı da kaybediyorum. Eski zamanlarda hapşırsam kendimi doktorun kapısında bulurdum. Neyse. Dün sabah uyandığımda gözümün ağrısı geçmişti. İşe gittim. Bu arada sakın ola ki sabahları gün ağarmadan Cihangir civarından yürüyerek Taksim'e çıkmaya kalkışmayın. Cihangir Caddesi'nde, o saatlerde korkutucu bir hava esiyor. İlk Yardım'ın önüne kadar rahat yürüdüm. Sonrasında ise tinerci çocukların arasından geçmek gerekiyor. Geçemedim. Geri dönüp taksi durağına sığındım.

Akşam üzeri eve geldim. Yorgundum. Biraz uyumak niyetiyle uzandım. İki saat kadar uyumuşum. Mehmet Ali Erbil'in sesiyle uyandım. Uykudan kalkınca etrafın bulanık olmasına alışkınım ama bu sefer farklı bir görüş kaybı vardı. Anlam veremedim. Sağ gözüme perde çekilmiş gibi görüş sıfır seviyesinde. Hemen bir ayna bulmam gerektiğine karar verdim, Buldum. O ne? Sağ gözüm kapalı. Hayvan gibi bir arpacık sağ gözümü kapatmış. Çocukken de arpacık çıkarırdım ve rahmetli babam her seferinde, "Madem burnunu karıştırıyorsun bari ellerini yüzüne gözüne sürme, değil mi sıpa!" diyerek yarı alaylı bir ses tonuyla azarlardı. Utanırdım. Çok utanırdım. Aynaya baktım, utandım.

Annem, arpacığımı kırklardı. Babam tuhaf sarı bir merhem sürerdi. Ananem sıcak kaşık basardı. Babam ılık suyla ıslattığı pamukla silerdi gözümü. Babanem sarmısak sürerdi. Çok canım yanardı. Anlayacağınız tedavisi muhtelif biçimlerde tezahür eden eski dost arpacık geri döndü. Hormonlu domates gibi şekilsiz sağ göz kapağımı açık tutamıyorum. Ekrana uzun süre bakamıyorum. Acıyor. Yanıyor. Kirpiklerim birbirinden ayrılmak istemiyor. Elimde mucize merhemimle arpacık katili olmaya niyet ettim, dolanıyorum. Bütün bunların dışında haftayı o kadar gergin ve yorgun geçirdim ki iki satır yazmak gelmiyor içimden. evin içinde dikkatimi çeken tek obje: Yastık... Her fırsatta kıvrılıp uyumak istiyorum.


Pastırma yazının tadını çıkarın!
Böyle yani...





•• Yevgenizamyatin, 29 Ağustos 2006 Yalova

.

7 yorum :

abrakadabra dedi ki...

hayatınızın acılı, sıkıntılı, dertli bir döneminden geçtiğiniz belli. siz de gücünüz yettiğince bunlara göğüs geriyorsunuz, bu da aşikar. ama benim anlamadığım şey, sizin gibi zeki birinin, bazı konularla ilgili olarak bir çıkış bulamaması. anlattıklarınıza bakılırsa (bkz. yastık) gününüzü şenlendirecek hiçbir şey olmuyor.

kendi adıma yeterince sıkıntı çekmiş(ama hayatın benimle ilgili böyle düşünmediğine emin olduğum) biri olarak geçmişe dönüp baktığımda, en dar zamanlarda bile aslında bazı çıkış yollarının var olduğunu ama benim bunları göremediğimi, bırakın görmeyi o tarafa bile bakmadığımı fark ediyorum.

ama akıllandım. artık başıma bir şey geldiğinde, etrafa daha dikkatli bakıyorum, duvarlarda gizli kapılar var mı diye. genelde de çıkıyor bir iki tane. hatları duvar kağıdının çizgilerine gömülmüş bu kapıları, ancak yakından ve dikkatle bakınca görebiliyor insan.

siz de deneyin. herşeyi düzeltecek bir çözüm bulamasanız bile, bulutların arasından süzülen birkaç ışık huzmesi yaratabilirsiniz.

gezentimezenti dedi ki...

Ranini;

Bu arpacık tekrarladı mı? Yoksa yazıya attığın 2006 tarihinde mi kaldı? Çok geçmiş olsun, anne babadan kalma geleneksel tedavi yöntemlerini de keyifle okudum.

ranini dedi ki...

@gezenti

yazıya attığım 2006 tarihi ne demek?

felek melek dedi ki...

@abrakadabra

ranini hiç bir yazısında 'çıkış noktası' bulamadığından bahsetmez ya da çaresizlik edebiyatı üretmez. aksine bu yaşa (44'dü galiba değil mi ranini?) kadar gelebilmesinin mucizesini hep o görünmeyeni görmek olarak gösterir.


bu blog ya da ranini tek bir yazıyla anlaşılacak durumlardan bahsetmez. bütün yazıları aslında tühaf bir bütünlük duygusu taşır o yüzden geçmiş yazılarını da okumanızı tavsiye ederim.
:)

gezentimezenti dedi ki...

Yazının bitiminde, Yalova 2006 yazıyor ya, ben düşündüm ki, 3 yıl önce bu yazıyı gözünde arpacık çıktığında yazdın ve şimdi bloguna aktardın. Öyle düşündüm ama daha sonradan bir sonraki yazını okuduğumda şimdi de gözünde arpacık çıktığını gördüm, çok geçmiş olsun.

ranini dedi ki...

@gezenti

şimdi anladım. yazıların sonundaki o iki küçük pembe nokta kullandığım fotoğrafların kaynağını belirtiyor, yazının tarihini değil :)

abrakadabra dedi ki...

@ felekmelek

anlatmak istediğim sanırım hedefini buldu ki, ilgili yerden cevap gelmedi. ama siz söylediklerimi yanlış anladığınızdan cevap verme gereği hissetmişsiniz.

yazdıklarımda -cevabınızdaki savunmacı tavrı gerektirecek- hiçbir unsur bulunmamaktadır. tek yaptığım naçizane bir hayat deneyimini, bende işe yarayan bir yöntemi paylaşılmaktı.

ranini'yi uzun denebilecek bir süredir okumaktayım. gözü hep yastıkta olan birinin, orta karar bir depresyondan mustarip olduğunu anlamak için ise psikiyatr olmaya ise gerek yok. arpacık da viral bir hadisedir ve imün sistemin zayıflamasından kaynaklanır. bu dahi stres ve üzüntünün bir sonucudur.

keşke süper kahramanların da arada sırada yalnızlık ve çaresizlik hissedebileceğini düşünebilseniz. süpermen'in bloguda yazdıkları bunlardan farklı mı olurdu zannediyorsunuz?