Pazar, Nisan 05, 2009

Cihangir'de Gusto


Bembeyaz masa örtüsünün üzerindeki zeytin lekesi ne kadar zor çıkar bilir misiniz? Babam, her kahvaltı sofrasında ağzından çıkardığı zeytin çekirdeğini göstere göstere bırakırdı, canım beyaz masa örtüsünün üzerine. Hemen ardından da annemin, "İsmet yapmasana şunu!" diyen sesi duyulurdu. Babam da, "O zaman şu ecdadını siktiğimin sofrasına tabak koy çekirdekler için.." diye cevaplardı. Annemin kaybedeceğinden adım gibi emin olduğum tartışmanın devamı, "önündeki tabağa koysana!", "kahvaltı tabağı mı bu yoksa çöp tenekesi mi?" diye sürer, bu itişme evvelce yatışmamış bir öfkenin devamıysa sonunda tabaklar havada uçuşurdu. "Sanırsın sadrazamın sol taşağı!" diye ilenirdi annem her sofradan sonra babamın arkasından. Babam, sofrada önüne gelen "el bezi"ni de savurur atar sadece ağır misafirlere sunulan kolalanmış, beyaz kenarları fistolu peçeteleri huzuruna kabul ederdi. Eğer bu peçeteleden biri imdadına yetişmezse de yağlı dudaklarını masa örtüsüne silerdi. Zor adamdı vesselam. Neden inatla bu sahneler tekrarlanırdı, hiç bilemem.

Lafı yeterince dolandırdım, asıl meseleye gelebilirim. Efendim, bu sabah kahvaltımı Cihangir'in taze mekanı "Gusto"da yaptım. Hani, adının "Sıraselviler" olduğunu umduğum büyük caddenin üzerinde, Taksim İlkyardım Hastanesi'nin diğer köşesine serilmiş olan şarküteride. Meğer o şarküterinin içinde bir de Cafe/ Restoran varmış. Peynir alırken kafanızı sağa çevirmeye zahmet edince apaçık görülüyor mekan. Yeter ki kafayı o yana çevir. İşte o cafede oturmuş gazete okurken şirin bir garson, kahvaltı siparişini de almadan önce "hoşgeldin kokteyli" niyetine masama zeytin ve ekmek sepetini bırakınca değil de, ağzımdan çıkan kara çekirdeği kültablasına atmaktan başka seçeneğim olmadığını görünce hatırladım annemle babamın zeytin çekirdeği odaklı tartışmalarını. "Ulan önünde kültablası var, at çekirdeği içine!" diyeceksin, haklısın. Ama bu, kültablasına diğer çöpleri atmama alışkanlığım da rahmetli İslam Abi'nin armağanıdır. Olur da masaya bir çaylak düşer, o da fıstık kabuğunu ya da sigarasının külü dışında herhangi bir çöpü emaneten bırakırsa önündeki porselen tablaya, 'bunun adı kül tablası, çöp sepeti değil!' diyerek, ikaz ederdi. Neyse, ruhu şad'olsun!

Gusto, türünün ilk örneği mi bilmiyorum ama yurt dışında bu konsept oldukça yaygınmış. Hangi konsept? Şarküteri /Cafe/ Restoran konsepti. Eminim, o örneklerde söz konusu şarküterinin kendi üretimi olan yani bizzat etiketini taşıyan kimi ürünleri de sunuluyordur, "cafe / restoran" müşterilerine, bizimkinde böyle bir uygulamayı fark etmedim. Zaten de menüyü derinlemesine incelemedim. Önüme gelen menüden "Gusto Kahvaltı"yı seçtim. Gelen tabak, oturduğum yerin bir şarküteri olduğunun ispatı gibiydi ama "Gusto" ekini almasını sağlayan özelliği seçemedim. Geniş tabakta dairesel sıralanmış şarküteri ürünleri yumurta, reçel, salatalık dilimleri ve domatesle desteklenmişti. Ekmekler tazeydi. Çay demliydi.

Özetle, Cafe Gusto (böyle mi anılıyor mekan?) benim kadar huysuz ve huzursuz bir gözün denetimi altında bile ödün vermeyeceğine emim olduğum pek çok özelliğe sahip. Oldukça ferah, keyifli döşenmiş, lezzetli yemekleri olan, çok da temiz bir mekan ve en önemlisi güler yüzlü, hızlı servis yapabilen personeli var. Cumartesi akşamları da canlı müzik varmış. Asma katın ilk masasında oturup, yarım kat altımdaki uzun vitrinde sergilenen şarküteri mamüllerini izlemeyi sevdim. Ancak ısrarla söylüyorum, mekan gerçekten sıcak ya da ben menapoza girmek üzereyim. Hoş, Bahtım'a sorarsan "soğuk olmasından daha iyi" diyor. Gusto'nun yolu bereketli olsun.


Hepimize iyi bir hafta diliyorum.


Böyle işte...



Not: Tabağın fotoğrafı kahvaltının sonunda çekilmiştir, hatırlatırım.


.

7 yorum :

teletabi dedi ki...

Kahvaltı candır be ranini. :)

Ben dedi ki...

pomodori pek iyi gibi durmuyor gusto mekanında. italyan konseptidir cafe restoran dükkan ama dusundum ki italya'da gusto adiyla anilan bir yer yok. Turklerin gusto merakina bayiliyorum:)

Ben ulkemi cok ozledim galiba, evet.

Anonymous dedi ki...

yemek yediğim yerlerde takıntı halinde "domates testi" yaparım. tabağıma fazla olgunluktan pörsümüş ya da rengi turuncuya çalan domatesler geldiğinde tercih edebiliyorsam bir daha gitmemeyi planlıyorum. domates önemli.

fotoğraftaki şey domates mi? öyleyse birilerinin bu domates kriterlerini tüm yeme-içme hizmeti veren kesime dayatması lazım.

Salvatore Rossiccio dedi ki...

adsiz hanim/bey,
"domates testi" ne gelinceye kadar baska testler gecirmesi lazim istanbul'daki yeme icme mekanlarinin ve en basta parmigianino peynir testi mesela. espresso testi ya da. cin uretimi makinalarda espresso yapmaya calisan nice yer gordum bir de besiktas'da cafetto diye bir yer var.
bu kadar cok italyan yemegi yaptigini iddia eden yer olmasi durumunda bu kadar az bir italyana hitap eden yerin olmasi acisindan bir enteresan sehir istanbul.
oysa ki, onlarca adindan biri de roma nuovo.
ve minorit hanim/bey de italyan mi acaba merak ettim cevap verirse sevinirim. blogunuzu tanisma vesilesi olarak kullanmamdan ozur dilerim raninimanini hanim.
SaRo

Hadsizin Başkanı dedi ki...

Saro kızııııım,

Ayyyy nerden öğrendin beeea böyle güzel Türkçe'yi allah aşkına söyle de benim herifime de öğretiyiiim beeea... Hoş o öğrenemez o ayrı bi konu yani yaaaa bebeğim :)))

Salvatore Rossiccio dedi ki...

sayin hadisizn baskani hanima,
hanimsiniz herhalde gozlerinizden anlasiliyor, hanim diye hitap ettim onun icin.
siz bir zaman once bana elin italyani da dediniz.
bizden (lega sud) daha samimi oluyor turkler itiraf edeyimki. ya da bizdeki samimiyet duygusu pervasizca laf atmak sekilinde olmuyor.
Salvatore erkek adidir.
Saygilar.

jnc dedi ki...

efenim bir de cumartesi akşamları bekleriz...

keyifli bir gece geçireceğinize eminim..

"Güvenç Dağüstün Akustik Trio"