Pazar, Eylül 27, 2009

Uykum var!


İstanbul'un elektirikli havası şakaklarıma dikenli tel gibi sarıldı. Bütün gün iğneli fıçı gibi dolandım durdum. Gergin değilim ama kafamın içinde aniden beliren kocaman bir mıknatıs etrafta ne kadar metal varsa bana doğru çekiyormuş gibi hisssediyorum. Havadan olsa gerek. Yarın 28 Eylül. Benim için özel bir gün mü? Bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Gün boyunca sebebini unuttuğum o yarım kalmışlık hissini kucağımda taşıdım, Dur bakalım. Uykum var.


02. 43, 28 Eylül

Akşamdan beri göz kapaklarımda oturan o pervasız öküze rağmen uyku haline geçemiyorum. Yarın sabah İstanbul'un trafiği nasıl olur acaba? Sabah kör bir saatte uyanmam, yola çıkmam ve işe gitmem gerekiyor. Birden bire, 'ya uyuyakalırsam!' endişesine kapıldım ve gözümü kapatmaktan korktum. Fena halde uykum, elimde çay bardağım var. En demlisinden. İstediği kadar uyuyup, şıp diye istediği saatte uyanan o şanslı insanlardan biri değilim. Bünyem yeterli bulduğu süreyi uykuda geçirmeden yataktan çıkmamı engelliyor. Gerekli uyku süresini kestirmek de her zaman mümkün olmuyor. Hiç uyumasam da olur. Deliksiz üç gün uyuduğum da... Ama şimdi uyursam, sabah kalkmam gereken saatte asla uyanamayacağımı biliyorum.

Aslında, itiraf etmeliyim ki fena halde tadım kaçık. Bu sessiz, sözsüz, bakışsız hali çok iyi tanıyorum. Ne zaman canım acısa, cümlelerim adressiz kalsa bakmaktan vaz'geçerim. Adressiz cümlelerim var. Konuşmuyorum. Bakmıyorum. Söylemem gerekenleri söylemiyorum. Sormam gerekenleri sormuyorum. İnadına susuyorum. Ben susuyorum, o konuşuyor. Sustuğumu gören ve bilenler elimden tutup hayat sınıfına erkenci yazdırıyorlar, dersimi almam için duacım oluyorlar.. Atlas kumaştan biçilmiş aptallık kurdelemi göğsümde gururla taşıyorum. Evet, belki uykusuz geceler edinip acı çekiyorum ama aptal değilim. Sadece sabr'ediyorum.


03:48
, 28 Eylül
Sabır. Bir nefes boğumu ışık düşlediğim kuytu. Bozkır ıssızlığında o derin, o koyu, o dümdüz yalnızlığı bir başınalığıyla bozan ağaç gibi göze batan sabır. Bir armağan gibi önce seke seke çocuksu sonra sınav gibi coşa koşa asker adımı, gelmişsiz geçmişsiz, sebepsiz sonuçsuz, yalınayak, üstü çıplak bir çocuğun çıt çıkarmayan ruhu gibi doğruyu bulur. Evirir çevirir, okşar kucaklar, acıtır ama öğretir. Nereye, nasıl, ne için, ne vakit dokunacağını o bilir. El söker, dil çözer, düş döker. Nasıl bulur ağrıyı da az ovalar açılır, nasıl geçer daracık dudaklardan da sus pus olmuşlardan ses çıkarır, şaşarsın.



Hepimize iyi bir hafta diliyorum..

Böyle yani...


.
•• yevgenizamyatin/ bir kuş, şubat 2009

5 yorum :

gezentimezenti dedi ki...

Benzer dertlerden muzdaribiz, uykumuz gelse dahi başımızı yastığa koyar koymaz sorunlar nedeniyle uykusuzluğa teslim oluyoruz. Bir seferinde 05.00 gibi uykum gelmişti, 08.30'da da tez hocamla görüşmem vardı, 2 saat uyuyup sersem olmaktansa bir kupa kahve içip uyanık kalmayı seçtim ama gün boyunca midem yandı kahveden :S

Vogon dedi ki...

Derin bir nefes alarak uxaklara bakmak lazım Raninim...

ranini dedi ki...

öyle yapıyorum yevgeni.. kondisyon bomba oldu derin derin nefes almaktan.. şimdilik tek sorun yakını görememekte..

beni bu serçeli masada kahvaltıya davet etmeni bekliyorum :)

tuba dedi ki...

İyimisin ?

ranini dedi ki...

iyiyim. biraz iş var, trafik karışık. yorgunum ama iyiyim :)