Cumartesi, Eylül 12, 2009

Son akşam yemeği


Aşık olmak. Eski kentin arka sokaklarında gezinirken köhne bir manastırda "son akşam yemeği"ne yetişmek gibi... Omzuma dokunan sinirli elinin eşlik ettiği keskin sesiyle lanetli bir geceye uyandım. 21 yaşındayım. Kapı eşiğinde kimbilir kaç saattir sızmış halde yatıyorum. O kadar içim acıyor ve o kadar pişmanım ki peşpeşe hata yapıyorum. Hata olsun diye değil, kopan ilişkimi kurtarmaya çalışıyorum. Çok aşığım. Çok terk'edilmişim. Perişanım. Yerlerde sürünüyorum. Her gece içip, hayata kahrediyorum ve gerçeği görmezden gelip, terk'edilişime makul bir sebep arıyorum artık yabancısı olduğum o kapının eşiğinde. Edebiyat yapmak için söylemiyorum. Dile kolay gelir, 6 ay boyunca her gece, dut gibi sarhoş olup, sırf penceresinde ışık görmek için Ortaköy-Göztepe hattını ezber edip, evinin önünden geçtim. Yakalandığım, iç yakıcı o son geceye kadar. Onu terkedemeyişime üzüldüğü, uyguladığının en acısız yöntem olduğuna inandığı için öylesi kıyıcı davrandığını biliyorum. Bugün biliyorum ama o gün bilmiyordum. Hiçbir şeyi bilmediğim gibi. Neyse. Paparayı yedim. Kalbimin acısı, utancıma bulanıp mideme çöktü. O kadar ağır konuştu ki kıçıma baka baka eve döndüm.

Bitti mi? Bitmez. Gözümün yaşı aylarca dinmedi. Biri yüzüme dikkatli baksa, duyduğum sesler adının harflerini çağrıştırsa sicim gibi yaş boşalıyordu gözlerimden. Yemedim, uyumadım çalışmadım. Sadece içtim ve ağladım. Beni neden terk'ettiğini eşşek gibi bilmeme rağmen kabullenecek yüzüm, gerçeklerle yüzleşecek gücüm yoktu. Gerekçeli kararın tek bir cümlesini cımbızladım aradan, soran olursa bozuk plak gibi tekrarladım. "Yirmi yaşındasın. Benim ise 40'ıma beş sene var." Sözün özü, adam apaçık görüneni söylüyordu. Hamsın, yollarımız farklı diyordu da, kolaysa gel ikna et beni. İlgili gerekçeyi yüksek sesle tekrarladıkça bilendim, bilendikçe kendi cevaplarıma inandım ve sonsuz aşk, keskin bir öfkeye dönüştü. İntikam almak, canını yakmak, içini acıtmak, hırpalamak için olmadık çareler ürettim. Uyguladım. Maalesef öfke denen uğursuz hal, bumerang gibi.. Sahibine geri dönüyor, er ya da geç. Benim öfkem de geri döndü. Üstüme yapıştı, iliklerime işledi. Lanetli bir yolculuk başlattı. Kıyıdan açıldım. Boyumdan büyük dalgalarla oynaştım. Yaralarımı çoğalttım. Kabuk tutanları kanattım. Ondan miras kalanların acısını bastırmak için daha derin yaralar açtım. Taammüden. İçinde durduğu tek bir anı bile hatırlayamayacak kadar örseledim zihnimi. Kapıya görünmez bir asma kilit taktım, sağa sola yanlış anahtarlar dağıttım.

Onu unuttum mu? Hayır. Onca yıl sonra ne zaman yüzünü görsem, sesini duysam, adı geçse gülümseyerek hatırlarım, içimi şenlendirir varlığı. Ama yaşadıklarımı unuttum. Acısı gibi, tatlısı da geçti etkisini yitirdi... İtiraf etmeliyim, aslında işin en kötüsü de bu 'kişiye özel unutma hali'dir, veresiye defterini bulamamak gibi. Fena yani. Kontrolü kaybedeceğini anladığın anda dümene yapışma hali, en çok da yokuş aşağı tam gaz giderken bir sabah aniden içimde dillenen 'Aman kaptırıyorsun yenge, acele bohçayı toparla!' uyarıları o eksik endazeli yılların hatırasıdır. Yine de çok keyifli insanlar girdi hayatıma, çok güzel günler yaşadım. Güldüm eğlendim, çok sevdim, az yanıldım. Şanslıyım. Bu dünyadan ebediyen göçenler hariç, kalanlar yerli yerinde durur. Eşikte oturana da rastlamadım çünkü dönüp o eşiğe hiç bakmadım. Işık hızıyla uzaklaştım. O kadar aniden ve samimiyetle hafızamı kaybedebiliyorum. Tamam, hep yeni bir yere taşındım ama asla kaçmadım. Kaçmamalısın. Bir zamanlar içini titreten birini sırf artık sana heyecan vermiyor diye piç gibi kapının önüne koymamalısın. Herkes için belki de en huzurlu çözümdür, tebdil-i mekan hali. Aşk ilişkisinden, dost ilişkisine... Ancak unutmamak gerekir ki her taşınmada olduğu gibi, yeni eve girmeden neleri tamam ettiysen kârdır, gerisi öylece kalır. Misal beş aydır yerde duruyor, "sonra asarım" dediğim o çerçeve.

Giderek aşık olmak gitmeye aşık olmakla son bulur belki de.
Böyle yani...


•• yevgenizamyatin /Mart 2009 Akçay



19 yorum :

süha dedi ki...

"Ama yaşadıklarımı unuttum. Acısını da, tatlısını da... İtiraf etmeliyim, aslında işin en kötüsü de bu 'kişiye özel unutma hali'dir, veresiye defterini bulamamak gibi. Fena yani."



...
daha ne diyeyim ben sana? bu kadar korunaksız, fırtınaya rüzgara açık halde yazma, hırpalanırsın diye korkuyorum.

cevriye dedi ki...

insan sevgili olduğu aşk yaşadığı her halini bildiği hatta seviştiği biriyle ilişkisi bittikten sonra nasıl arkadaş yada dost olabilir hiç anlamam? çok saçma. aslında yazıda o adamdan sonra bir daha hiç aşık olmadığınıda itiraf etmişsin eğer aşık olsan asla dost kalınamayacağını anlardın.

tuba dedi ki...

tek sefer bu idi !?
of of of

çok içim yandı.


çook.

herkesin var bir tane sanırım.

ben her hayal kırıklığımda tekrar ona dönerim onun haberi olmadan.

neyse.

evet kadınlar hep saçları ile oynar ya.. çok bilinen bir durumdur sanıyordum ben. senin ki özgüvenden bence..

itiraf bende oynarım saçımla hem de çok sık :)


Bu arada cevriye eğer ortada çocuk varsa .ıça .ıça dostta oluyorsun gerekirse hastabakıcıda. o durumda saçma diye birşey yok.. hayatın tamamından başka.. bence tabi :) ama çocuk yoksa.. bende yolda görsem tanımam.. özellikle paçoz ve yalnızsam :P

tuba

gezentimezenti dedi ki...

Eski sevgiliden dost olur mu? Tuba demiş zaten, çocuk varsa arada sıkıyorsa olma, arada çocuk yoksa, biraz zor. Ben kendimden ve çevremden bilirim, selam sabah bile kesiliyor çoğu zaman :S

Süha da haklı, bu kadar cüretkar yazıyorsun ranini (yanlış anlama ben beğeniyorum) sonra adsızlar laf atmaya başlıyor ifrit oluyorum ben. Şimdi biri çıkacak nickim kadar eminim şey diyecek "Heh yani 21 yaşındayken 35 yaşında adamla aşk yaşamışsın ne yani genç kız olgun adam ilişkisini mi övüyorsun peh" diyecek.

Bir de alakasız olacak ama blogun saatini nasıl ayarlıyorsun? Ben reel saati gösteren bir blogum olsun istiyorum.

Mademoiselle Coco dedi ki...

Umarım bundan sonra da o renkli, zengin, güzel sofralara yetişirsin ve bir gün, birinden hiç kalkmazsın.

Sevgiler,

piyaz dedi ki...

kacmak lazim bazen, en azindan ilk baslarda; soyledigi her lafa ragmen, en ufak bir gulumsemesinde kafada olusabilecek "acaba" ya da "belki" sorusunun onune gecmek icin.

unutmak kadar dogal birsey yok tabii; ama gene ilk baslarda unutucagini bilmek kadar kotusu de yok. bu sefer de ben onu unutucaksam, o kadar az mi sevdim diye tutunmaya calismak.

ama ne olursa olsun, sanirim herseyin caresi zaman.

Smoking kills dedi ki...

bakıyorum da takipçilerde mahallenin güzel abisi tadında akıl vermelere başlamışlar. onu yayınlama, bunu böyle yazma demeler başlamış ranini, hayır olsun?

gezenti,

'şimdi biri çıkacak bla bla bla...' kısmının sonunu, 'ben de çakıcam ağzının ortasına iki tane' diyerek bitirseymişsin tam olacakmış.

boş vakitlerinde bloğunun 'ayarlar'ıyla haşır neşir ol. gezin oralarda bulursun saat ayarlarını;)

sacit kutanlı dedi ki...

yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum. bir insanla ilişkiyi sonuna kadar tüketmek yani o insanı kaybetmek bana da zor geliyor.

ne yazık ki iki insan uzun zaman yanyana durunca sonuna kadar birbirlerini sömürüp sevgiyi, saygıyı, arkadaşlığı bitirip sonra kendi yollarına gidiyorlar. bir daha karşılaşmamacasına, selamlaşmamacasına.

halbuki tükenmeden, tüketmeden taşınmak lazım. o şart altında tıpkı ranini'nin dediği gibi dost olunabilir. ortak çocuk olup olmaması önemli değil. aşk dediğin tensel bir heyecan değil mi? aşkın posasıyla ne yaptığınıza bakarak hayvanlardan ne kadar ayrıldığınızı anlayabiliriz. insan aşık olmanın kimyasını teknik olarak çözünce uzun süren bir uykudan uyanmış gibi oluyor. o saatten sonra aşk ile sarıldığınız insanı bir daha görmemecesine kendinizden uzak tutamıyorsunuz.

elbette bütün bu cümleler hastalıklı itin yada kaltağın biriyle kurulan ilişkileri kapsamıyor. onlardan mümkünse kilometrelerce uzağa taşının!

bütün bu olanlar insana ait olana değer vermekle ilgili. insan değer verdiği birinden uzak kalamaz. dün sözlerini hayran hayran dinliyordunuz da, tensel ilişkiden hevesiniz bitince sözlerinin de önemi bitti mi?

ranini,
benim merak ettiğim bir tek nokta var. sende bu eğilim ne zaman başladı?

mermaid dedi ki...

of!

gezentimezenti dedi ki...

Smoking kills;

Ben şahsen çok uzun zaman önce ranini'nin blogunu okuyorum, nerdeyse kurduğundan beri ve açıkçası bu tarz "adsız" sataşmaları görmek beni üzüyor, çünkü sataşanlar sürekli bir bel altı vurma çabasındalar.

Akıl vermek olarak bakmayın rica ederim, ranini benden akıl olarak da tecrübe olarak da gayet büyük birisi öneri olarak düşünülürse sevinirim. İyi niyetli öneri olarak bakın. Herşeyin altında bir çakallık bir art niyet varmış gibi düşünmeyin, lütfen.

Ayrıca blog ayarları konusunda zayıfım, hangi zaman dilimine göre ayarlamak lazım bilmiyorum yardım istemişim burda ne kötülük olabilir ki? Sizden mi istedim yardımı????

ranini dedi ki...

@gezenti

dur ben sana kendi ayarımdan bakıp tarif edeyim. alınma smoking'e, kötü tonlamayla yazmamıştır, bilirim ben onu :)


ayarlar'a gir. "biçimlendirme"yi tıkla. Saat dilimi'nde akar liste var. orada GMT+ 02.00 İstanbul'u bul. değişiklikleri kaydetmeden sayfadan çıkma :)

gezentimezenti dedi ki...

Çok teşekkür ederim ranini;) Düzelttim :)

felek melek dedi ki...

@gezenti

sağ tarafa iletişim kutusuvar. hala gelip postların altında soruyorsun mail atsana??
pardon ranini ama yorumları okumayı da seviyorum araya alakasız bir yazı girince içim bayılıyor:(

gezentimezenti dedi ki...

Tamam artık ordan sorarım. Verdiğim rahatsızlık için kusura bakmayın.

Ranini ilgine ve nezaketine teşekkür ederim tekrardan. Artık maillerden başınızı ağrıtacam.

Zelmac dedi ki...

"zaman, senden iyileştirmeni beklemiyorum, sadece geç yeter...."

nerden hatırlıyorum bilmiyorum muhtemelen Amin Maalouf romanlarından hafızama yer etmiş bir cümle...

eski sevgililerin hiç biriyle arkadaş/ dost kalamadım inanmıyorum böyle birşeye de, bence de hastalıklı birşey. cevriye'ye katılıyorum bu sebeple
hem ne demişler en güzel sevgili, yeni sevgilidir

ranini dedi ki...

@sacit kutanlı

ben altı yaşımdan beri eski sevgililerimle dost kalırım :))

gezenti

estağfurullah, bildiğimi söylerim elbette :)


zelmac

biriktirmek için erken diyorsun yani :)

Tido dedi ki...

Acı çekerken dünyevi işler için parmağımı kıpırdatamam.değil saçımla oynamak,yaşadığım yeri bok götürse umrumda olmaz.önceleri bir kez denedim saçımı değiştirmeyi.aynada gördüğüm görüntü ruhumun acısını dahada arttırdı.bu neyin cilası dedim.enkaz halindeyim bunu biliyorum,çevre zaten bu güne kadar umrumda olmadı.çocukken her şeyin hemen gerçekleşmesini isteyen ben acımın azalması için zamana ihtiyacım olduğunu öğrendim.öyle hemen geçmiyor işte.

Birde ölüm ayrılığı var.en beteri.acısından bahsetmeyeceğim.herkes bilir berbat birşeydir.benim anlayamadım sonrasında defin günü alelacele kavrulan helva...evet helva. tatlı, çok lezzetli bir yiyecek.benim normal zamanlarda keyifle yediğim birşey, cenaze evinde gözyaşları içinde boğazdan zar zor geçirilerek yeniyor.çocukluğumdan beri anlam veremiyorum.sorduğumda ise birsürü batıl inanç gerekçeleri ve adetlerden bahsediyorlar.mantığım almıyor.yahu ben acı içindeyim yüreğime taş oturmuş,birileri bi gayret helva kavurup millete yedirmeye çalışıyor.zaten kimseninde yiyesi yok.bu ne eziyet!
Acı hangi kılıkta olursa olsun geldiğinde dünyevi işlerle alakam kesiliyor.Bağlantı kurulana kadarda biraz zaman gerekiyor bana.

Blog Okuyucusu dedi ki...

Değerli Blog Yazarı,

"Değerli Yorumcu," başlıklı bu küçük notta hissedilen üstten bakışın ağırlığını "sevgilerimle," kapanışı azaltamamış.

Saygılarımla,
Blog Okuyucusu

Adsız dedi ki...

Eski "elleştirmen" Raninella ve bendenizin protégé'si olan Monsieur Gezo'umuza laf yok :) valla mumya çevirtirim :) Bu laf da Smoking'edir :) Felek sana demiyorum, heee üstüne alınma canım :)