Pazartesi, Eylül 07, 2009

Akıl Baştan Gidince


Bizim ailenin kadınlarında hatırladığım gündelik yaşam hallerinden biri de sabahları kahve içmeden kendilerine gelemediklerini beyan edişleridir. Gece körü yataktan kaldırılacak bir suçum olmamışsa, ananem kahvesini yudumlamadan şikayetlerine başlamaz, annem de ilk yudumu almadan dayak faslına girişmezdi. "Aklım başıma gelmiyor." cümlesiyle yudumlanan Türk Kahvesi'nin anılarımda böylesi özel bir yeri vardır. Mucize gibi.. Bir yudum alıyorsun ve akıl başa dikiliyor. Büyüklerin aklını başına getiren o büyülü sıvı, çocukları "Arap" yapacağı için bana yasaktı. Kahve sonrası yediğim dayakların acıtıcılığı mı, arap olma korkusu mu tetikledi bilmiyorum ama bin sene kahve içmesem umurumda olmaz, eksikliğini hissetmem. Israrlı bir ikram olursa, keyfim de yerindeyse ya da ikramı geri çevirmek ayıp olacaksa birkaç yudum alırım.

Geçen sabah kendimi, "daha bir bardak çay içmedim. kafamı toplayamıyorum" derken yakalayınca bizim ailenin kadınlarındaki kahve takıntısının bende çay içme mecburiyeti olarak geliştiğini fark'ettim. Çayı da babam severdi, onunla çay içmeyi severdim. Ocak ya da soba üzerinde yani bulduğu her uygun ateş kaynağında fokurdayıp duran çaydanlığın benim için en keyifli mezesi babamın oyunları ve sohbetiydi. O esrarlı sigarasını sarardı, ben paşa çayımı yudumlardım. Çayı şekersiz içirdi, ben küçücük bardağı nerdeyse ağzına kadar şekerle doldururdum. "Mundar ettin" diyerek dalga geçerdi. Yine de severdim babamla karşılıklı çay içmeyi. Mutfağın küçük bahçeye çıkan kapısını da ardına kadar açık tutar, zihnimi esrarlı sigarasının dumanından sakınmaya özen gösterirdi.

Babam, dumanaltı çocukluğumun kafa bi dünya erişkinliğe terfi etmesine izin vermedi. Biraz palazlanmaya başladığımda bu bol dumanlı sohbetlerden de uzun molalar almaya başladım. Lafın en keyifli yerinde, "Sen uza bakalım, ben de cigaramı içeyim" derdi. Önceleri bu duruma çok içlenirdim. Mutfaktan kovulunca kapının ağzında oturur, sabırla sigarasını bitirmesini ve sohbete geri çağırmasını beklerdim. Zamanla sokağın sesi, babamın sohbetlerinden daha cazip gelmeye başladı. Sohbetler, saatlerce süren kağıt oyunları, okuduğu kitapları anlattığı çay saatleri fena halde sıkıcı olmuştu. "Lafı bitse de, köşeye çıksam" diyerek, için için mızmızlandığım boğucu zamanlardan geçiyordum. Artık babamla sohbet etmek yerine, oğlanlarla fingirdemeyi tercih ediyordum.

Büyüyordum. Çay saatlerinde vakit öldürmektense kaçamak köşebaşı buluşmalarına, uzun uzun bakışmalara zaman ayırıyordum. Her gün aynı saatte duyulan ıslıkla önce cama sonra da sokağa fırlamalar çoğaldı, sair zamanlarda çabucak tamamlanan bakkal - fırın- manav üçlemeli kısa menzil ihtiyaç seyahatlerinin süresi uzadıkça uzadı. Nereye kadar? Bendeki değişikliği anlamadığından ve olan bitenin farkında olmadığından emin olduğum babamın, ağır ayarının doğrudan mideme girip, kulaklarımdan ve yanaklarımdan alev topu olarak çıktığı o akşam üstüne kadar. Mutfak masasının iki yanına dizilmiş oturuyorduk. Babam yine boğucu sohbetlerinden birine başlamak üzereydi. İkimize de çay doldurdu. İşte tam o anda kapının önünden geçen Orhan'ın "köşeye gel" temalı ıslığı duyuldu. Islığı takiben bir bahane uydurup evden fırlamam lazımdı. İçimden sayıp, sözde biraz oyalandım. Islığın etkisi geçsin diye bekledim. Tam da yerimden kalkmak üzere kıpırdanıyordum ki babam, "Bak bakiim, ıslıkla kimin itini çağırıyor bu hergele?" dedi. Sorusuna cevap veremedim. İt'i de öyle keskin tonlamıştı ki tadını şu an bile anımsadım yeminle... Oturduğum yere çakılıp kaldım. "ne bakcamya.. ne biliim ben ya" benzeri birkaç cümle geveledim. Sahipsiz it gibi başımı devirip, bol şekerli çayımı yudumladım.

Perişan halimi umursamayan vicdansız babam dalga geçmeye, en sakin sesiyle büyümekle ilgili uzun tuhaf hikayelerinden birini anlatmaya devam etti. Tek kelimesini bile hatırlamıyorum kulaklarım uğulduyordu. Babam evden çıkınca ilk iş olarak durumu Orhan'a yetiştirdim. Bir daha kapının önünden ıslık çalarak geçmedi. Ama ertesi gün de büyüdüm sonraki hafta da, gelecek aylarda da, yıllarda da büyümeye devam ettim. Zamanla kısalan sohbetlerimizin yerini dolduracak başka arkadaşlar, yeni alışkanlıklar edindim. Alınganlık etmedi. Aramıza ördüğüm duvarın üzerine oturup sessizce beni izledi. Hiç direnmeden, fazla da inada bindirmeden teslim etti gönül tahtımdaki sarsılmaz yerini yeni gelen hergelelere.

Bir sabah uyanıp, babanla içtiğin çayın o buruk tadını hatırlarsan artık yaşlandığını mı anlamalısın?



.

11 yorum :

leylanın mecnunu dedi ki...

senin dizi eleştirilerini çok özleyeceğim. allah da biliyor o huysuz sivri edepsiz cümlelerinle çok eğleniyordum.

düz yazılarını okurken de keyif alıyorum. belki diğelerinden de çok keyif alıyorum. garip bir üslubun var. her seferinde konuyu öyle geniş bir alana seriyorsun ki içimdeki şeytanın asla toplayamayacak diyen sinsi gülüşleriyle okumaya devam ediyorum. konuyu dağıtıp sonra da getirip öyle bir noktaya bağlıyorsun hastayım sana ranini yapma bu kadar iyi yazma!

gezentimezenti dedi ki...

Ranini;

Bende de çok pis bir Türk kahvesi bağımlılığı vardır. Sabahları kahvaltıdan 30 saniye sonra hazır olup önümde dumanı tütmezse kendimi toparlayamıyorum bir türlü.

simge dedi ki...

gerçekten dizilerle ilgili eleştirilerini keyifle okuyordum ama daha önce de belirmiştim ki döküntü etiketli yazılarını daha daha keyifle okuyorum. bu nedenle ekran eleştirilerine ara vermiş olman döküntüye ağırlık vericein anlamına geldiği için bi bakıma mutluyum:D

daha çok yaz, hep yaz olur mu:)))

teletabi dedi ki...

Ben de yazının bir yerlerinde "gidelim serv-i revanım yürü sadabade, işte üç çifte kayık iskelede amade..." dizelerini aramadım dersem yalan olur. Soğuk bir kış gecesinin helva sohbetleri tadındaymış. Olmasa bile benim dilimde o tat var bu yazıdan..

seloke dedi ki...

acayip sorular sorma uzmanıydı babam. sadece bize değil, eve gelip giden herkese tuhaf tuhaf sorular sorardı. Üstelik her seferinde aynı kişiye, aynı sorular. Gelip giden eş, dost, akraba alışmıştı bu duruma. Cevaplar hazır gelirlerdi. biz kanatlanıp uçmak istedikçe, o çekiştirir yanına oturturdu.Bir kulağı hiç duymazdı, birine yıllar sonra işitme cihazı aldı. Daha iyi duymaya başladı. TV'nin sesi hep açıktı, hep bağırmak zorundaydık duysun diye. O yüzden şimdi bile yüksek sesle konuşurum. Radyosu vardı. Akşamları açıp, kulağına dayayıp haberleri dinlerdi. Sonra kapatıp yatak başlığının topuzuna asardı. Şimdi gidince bakıyorum orda asılı duruyor. Kaldırmıyor ablam. Hep üşürdü, hep hasta olurdu. O dağ gibi gövdeyle bağdaşmayan bir marazlı durum. Son 3 yıldır gözümüzün önünde hastalana hastalana ayrıldı gitti bizden. Sırayla yanında kalmaya giderdik. 6 çocuğun hepsi orda olursa neşelenirdi ancak. Beli eğildi sonra. Çare bulamadık. Kimse görsün istemiyordu O'nu böyle. Bir seferinde vedalaştım, tam çıkmak üzereyken geri çağırdı. '' Dur dur, şu dolabın üstünden bilmemneyi ver'' dedi bana. benim 1,90'lık babam o dolabın üzerine uzanamıyordu. Eve dönerken yol boyu ağladım. Şu hayatta hiç bir olay, bu olay kadar zoruma gitmedi, yaralamadı beni. Tam 8 ay oldu, yeri dolmadı, sesi gitmedi, yüzü eskimedi, mavi gözleri hiç solmadı bende. Hasret ne demekmiş, ayrılmak ne demekmiş, özlem içinde kavrulmak ne demekmiş anladım. Büyük bir emanetim var O'nda. Işık. Giderken yanında götürdü. Sabırla bekliyorum ben. Biliyorum emanetim duruyor babamda sapasağlam, saklıyor benim için. Günü geldiğinde geri verecek bana. Sağol Ranini. Dert dinlemektir bazı insanların görevi şu hayatta.

Gulhan dedi ki...

uc gun tatile gidiyorum, donunce aradigimi koydugum yerde bulamiyorum, sen buyuk bir sonbahar temizligi yapmissin Ranini, guzel olmus tebrikler..
ama ben dizi seyretmiyecegim artik dedigim icin yapmasaydin keske! :))) (kendisini dunyanin merkezinde gorenlerden geliyor)

cay'a gelince cayi biberonle icenlerdeniz biz, hayatimizin en aydinlik ve karanlik devrelerinde bize eslik ettigi icin hatiralarimizin hemen hepsinde var.

benim bes yasindaki "cay tiryakisi" kardesimin ilk defa gordugu dolmabajce sarayinin bahcesinden denize bakip "burada ne guzle cay icilir" dedigi rivayet olunur.

o kadar yani..

gezentimezenti dedi ki...

Ranini;

Konuyla alakasız olarak senden bir ricam olacak. Şu blogun en tepesindeki resim ya da logo her neyse onu nasıl koyduğunu bana anlatır mısın? Ben çok beceriksizim de benim blog da çok zavallı gözüküyor :D

ranini dedi ki...

@gezenti

sağ üst köşedeki "özelleştir"e tıkla. sayfa öğelerinden blog adının bulunduğu "üst bilgi"yi bul, "düzenle"yi tıkla. seçtiğin resmi yükle. "yerleşim" olarak da "başlık ve tanım yerine"yi seç. kaydet.

Tido dedi ki...

Kahvemi,çaymı? Çay benim üvey evladım gibi.Onsuz bir günüm geçmesede,çay benim için alışkanlık oldu.Babam da çaysever olduğu için ocak üstünde demlik hiç eksik olmaz.Yinede gözümde hak ettiği değeri görmez.Kahve öylemi?Özbeöz has evladım.Hazırlarken burnuma gelen kokusu,içerken damağımda bıraktığı eşsiz tatla kurulmuştur zevk tahtına.Türk kahvesinin yokluğunda içmek zorunda kaldığım neskafe ve diğer kahve türevleri yüzünden(mereti içtiğim zaman koca kupayı deviriyorum aşağısı kurtarmıyor)geçirdiğim uykusuz gecelere sinir oluyordum.Nasıl olurda kafein denen madde ben istemediğim halde uykuma engel olur?uyuyamadığım için öfkeden kuduruyordum.kışın hiç ısınmayan ayaklarıma duyduğum öfke gibi.Evin derecesi normal olduğu halde ısınmıyor lanet olası ayaklarım.ve ben bu yüzden uyuyamıyorum.Bir gün emrettim kanıma "bırak önemli organları kalbi beyni de git ayaklarıma,donuyorum".anlamadı önce.herkese hep rica etmeye alışmış olan ben emretmekte ısrar ettim.sonra itaat etti.yavaşça ısındı ayaklarım.kendimce mucize gerçekleştirmiştim.Huzurla uykuya daldım.

Kahve ile ilgili uyku sorunumuda böyle çözdüm.artık gönül rahatlığıyla istediğim kadar kahve içiyorum.istediğim zaman uyuyorum istediğim zaman uyanıyorum.hükmüm ancak kendime..

Sevgili Ranini yazılarınıza devam edeceğinizi bilmek çok güzel.satırlarınızda bazen kendimi yakalıyorum.sizi keyifle okuyorum.Derim ki yazmayı bırakmayı düşünmeyin bile.çok keyifli yazdıklarını okumak.tıpkı bol köpüklü Türk kahvesini yudumlamak gibi.

gezentimezenti dedi ki...

Ranini yardım için teşekkürler.

Tido kahve forever :)

Tijen dedi ki...

Annem de öyle der iyi mi? Sabahları çay içmeden (eskiden sigara da vardı listede) aklı başına gelmez, sonra da gün içinde aaa der ben daha kahvemi içmedim, diyorum bir eksiklik var...