Pazartesi, Ocak 12, 2009

Üç Maymun'u İzledim.


Dün gece, Üç Maymun'u izlerken beni en rahatsız eden durum Hatice Aslan'ın filmin içinde sadece iyi bir fotoğraf olarak var'olma haliydi. Bütün film boyunca abartının sınırında gezinen ve beni rahatsız eden performansından tedirgin oldum. Bunu bir kenara koyalım. Zaten fazlaca da önemli bir durum değil, sadece beni tedirgin etti.

Filmin hikayesi, son derece sıradan ve hiç sürprizi olmayan bir olağanlıkla sergileniyor. Yönetmenin kişisel tercihleri hep bu doğrultuda, bilen biliyor. Herşey tahmin ettiğiniz gibi gelişip, bitiyor, şaşırmıyorsunuz. Çünkü sizi şaşırtmak değil yönetmenin amacı, sıradanlığın arasındaki tuhaf halleri ve detayları seçebilmenizi sağlamak. Hayatın bizi nasıl sağaltabildiğini, neler dayatarak var sandığımız şeyleri bir çırpıda kaybedebileceğimizi seçebilmemize olanak sağlıyor bu yöntemle. Yani fazla gerçek bütün yaşananlar, çok gerçek ama oyuncular yalan. Taammüden sıradanlaştırılmış bir hikayeyi, bu yalın anlatım biçimiyle ama bilindik yüzlerden yardım alarak seyirciye aktarma denemesini görmek beni rahatsız etti. Çünkü bilindik yüzlü seçilenlerin hiçbiri o kadar da iyi oyuncu değildi. Bu anlamda filmi çok beğendiğimi söyleyemem. Pek çok açıdan etkilendim, bir o kadar da rahatsız hissettim kendimi.

Filmin neden zaman zaman renk değiştirdiğini yeşerdiğini ya da karakalem çizim haline gelecek kadar sarardığını anlayamadım. Daha doğrusu bu görsel ipucunu çözemedim diyeyim. Zaten bu tür üst düzey sembolik göndermelere oldum olası basmaz kafam. Sıradanlığın olağanüstü teknik bir donanımla ve bilgiyle birlikte sergilenişi de izlediğim fotoğrafları "film" tanımına sokan tek durumdu. Ama çok meraklandım. "Acaba şimdi ne yapacak?" merakını bende taze tutmayı yine başardı, Nuri Bilge Ceylan. Filmi izlerken evin ölen küçük çocuğu benmişim gibi hissettim çok zaman. Olayları gözetlerken, akışın yönünü değiştiremeyen bir çaresizlik giyiyorsunuz üzerinize, çok lazımmış gibi...

Filmin senaryosu hakkında pek konuşmasam iyi olacak. Yönetmen bir röportajında "Bitmiş senaryoyla sete çıkmayı sevmem. Boşlukları sette doldurmayı tercih ederim." demiş. Bence bir sefer de bitmiş bir senaryo ile film çekmeli. Çok parlak fikir sahibi olmak ve bunu çekim aşamasında sahnelere yedirmek başkaca delikler açabiliyor hikayeye. Bütün bunların yanı sıra mükemmel diye tanımlanabilecek kadar kusursuz bir sanat yönetimi vardı. Mekanlar, dekorlar, aksesuarlar, kılık kıyafet on numara başarılı olmuş. Sesler güzel, kurgu güzel ve elbette her şey çok kişisel. Bu bir tercih ve ilk değil elbette onlarca yönetmen var bu yolu tercih eden ve çok başarılı olan, NBC da onlardan biri elbette. Bu anlamda laf eden taş olur.


Kısacası emeği geçen herkesin eline sağlık!



.

13 yorum :

Anonymous dedi ki...

michael haneke de filmlerinde onca yıldır isabel hupert'i kullanıyor bir tanesinde bile bu senin söylediğini hissetmedim.

ranini dedi ki...

@ adsız


anladım. o zaman bu yorumum sebebiyle hangisinden özür dileyeyim istersiniz, isabelle huppert'den mi, yavuz bingöl'den mi?

sinagrit dedi ki...

Ranini,
Üç maymunu çok istememe rağmen henüz izlemedim. Hatice Aslan'ın adı bu filmle tanındı. Senin anlatmak istediğini yanlış anlamadıysam şu şekilde özetliyebilirmiyim?
Oyuncu iyi oyun çıkarmak adına bazen o kadar gayretkeş oluyorki sonuçta
akıcılığı engelliyor.
Ben bunu pek çok oyuncuda hissediyorum. Özellikle uzun tiyatro geçmişi olanlarda bir türlü kurtulamadıkları teatral baskı var. Birde galiba bu tür projeleri yakalamış olanlar kendilerini ispatlamak için oyunun dozunu aşıyorlar. Bütün işlerde böyledir. Aşırı gayret bazen yapılan işin kalitesini düşürüyor. Hatta batı sendikalarında aşırı çalışmak ve bu yolla işin verimini düşürmek bir grev yöntemi olarak kabul görüyor.
Genede en kısa zamanda izlemek istediğim, vizyonda kaçırmış olmaktan dolayı üzüldüğüm bir film.

ranini dedi ki...

@sinagrit

sanırım özetine yakın bir durum anlatmaya çalıştım. dvd'nin çekim belgeselini izleyince zaten NBC'ın da ömrünü tükettiğini görüyorsun Hatice Aslan'ı yönetirken. Durmadan uyarıyor, "küçük oyna", "ağzını kapa", " gözünü açma", "dudaklarını titretme" diye.

bütün bunların dışında da söylemek istediğim bu şartlarda, bu hikayeyi anlatmak ve beni inandırmak için gerçekten de ahmet rıfat sungar gibi no name yüzlere ihtiyaç varmış ya da çok sağlam oyunculara... yani oyuncuların performanslarında çok ciddi bir zaaf yok aslında. hikaye ve anlatım o kadar yalın ve sıradan ki kimi koysan göze batardı bu şartlarda.

kadıköylü dedi ki...

@sinagrit

siz galiba hatice aslan adını bu filmde duydunuz.

geçen seneye (2007) kadar 5 sezon boyunca "en son babalar duyar" dizisinde oynuyordu. daha yeni yayından kaldırılan düğün şarkıcısı'nın başrol oyuncusuydu. öncesinde ferhunde hanımlar ve kınalı kar dizilerini saymıyorum bile. kısacası, o anlamda "şöhret" olamamış olabilir ama çok bilindik bir oyuncudur.

sema dedi ki...

filmin senaryosu evet basit bir senaryo ama o basit senaryo o yönetmenin elinde ne hale gelmiş önemli olan o.

filmi seyrederken tek hissettiğim şey gerginlikti, onların duygularını içselleştiremedim ama film başladığı andan ilk karesinden itibaren her sahneyi derin bir hayranlıkla seyrettim. sanki bir ressamin fırcasından çıkmış gibi olan sahneler. renkler, mekan, ses, görüntü çok güzeldi.
zaten bunun karşılığı da en iyi yönetmen ödülüydü.

evet nuri bilge ceylan içimizi acıtan bir film yapmamış ama seyrederken her karede sarfedilen emeği hissediyor ve ona saygı duyuyorsunuz zaman içerisinde belki seyirci ile o duygusal bağı da kurabildiğinde harika filmler yapacağına inanıyorum.

oyunculara gelirsek yavuz bingöl ve
genç oyuncu rollerine çok uymuşlar.
oyunculuk açısından hiç birini çok etkileyici bulmadığımı söyleyebilirim, bu onları başarısız
bulduğum anlamını taşımıyor, biraz filmin kendisinden kaynaklanan bir şey belki , bilemiyorum.

NN dedi ki...

Hatica Aslan bu film ile aslında bir sinema oyunucu olduğunu gösterdi. yoksa bilindik bir televizyon yüzüdür. tv karşısında biraz fazla vakit geçiren herkes bilirdi onu aslında.

yorum yazan bazı arkadaşlar ile birçok bilgimiz ortak.

Kadıköylü,
ben En son babalar duyar izleyicisiydim. mint işlerini sevmem ama o diziyi sevmiştim. kadrosu süperdi.

Yavuz Bingöl o adamı şarkıcı olarak beğeniyorum da, annesine Büyük saygım var en başta. ama oyuncu olarak nedense tahammül edemiyorum. iyi insandır ayrı konu.

Anonymous dedi ki...

senin anlamadığın bir konu varmı merak ettim ranini?? her şeyi eleştiriyorsun! adam en iyi yönetmen seçildi ama sen sınıfta bıraktın pes!

erayda dedi ki...

@adsız
bence yönetmene ilişmemiş.

ranini dedi ki...

@erayda

:)

zelmac dedi ki...

oscarda yabancı film aday adaylari içinde, ilk 9 daymış 3 maymun...

haydi bol sanş diyelim...

Anonymous dedi ki...

ben iyi bir magazin takipcisiyim.
genel gözlemim bazı ünlüler magazinde yer almaktan özel bir zevk alıyorlar bundan şikayetci gözükseler bile. bunlardan ikisi de bergüzar korel ve tan sağtürk . binbirgece başladığı günden beri hergün magazindeler.

diğerleri ise okan bayülgen, deniz seki-hüsnü şenlendirici çifti,

Nur dedi ki...

"İyi magazin takipçisi" olan Sayın "Adsız",
Çok güldürdünüz beni. :) Yorum yazılan konular karışmış sanırım ama epey güldüm yine de.
Filmle ilgili yorumlarınız için teşekkürler.Ödül almış başarılı yönetmenleri beğenisi doğrultusunda eleştirebile hakkı yokmuş gibi düşünüp susanları anlayamıyorum.Sanki suç işliyorsunuz, hem "En Son Babalar Duyar" dizisini takip edip hem de Nuri Bilge Ceylan filmlerine hayran olduğunu belirtenlerden olmadığınız için...