Perşembe, Ocak 01, 2009

Giderayak..


Oldum olası bu fal, astroloji, gaipten haber alma işlerini sevmem. Üstelik inanmam da. Sahtekarın hasına denk geldiğimde de, laftan anlamayanı yüzümden anlar ve bir türlü sıralayamaz palavralarını, susar kalır. Çok yaratıcı olanları da, "fincanda put çıktı, bakamam!" diyerek kestirip atar fincanımı, alışkınım. Bu sefer öyle olmuyor. Saçlarını usturayla kat kat kestirmiş, koyu kumral, boyasız, krişna meraklısı genç bir kadını çağırıyorlar masamıza. Yorgunum. Uykusuzum. Yılın son günü. Üstelik kahve ülserime de hiç iyi gelmez. Karmaşanın arasında ricayla bana da bir kahve içiriyorlar. Çünkü hanım kızımız 5 kişi olmadan göremiyormuş geleceği. Beşinci olarak kahveyi içiyorum. Yeni yıl hasebiyle oyuna katılıyorum.

Sıra en son bana geliyor. Gözleri kömür karası, teni kar beyaz, benden kısa boylu yani bildiğin cüce ve elinde fincanımı evirip çeviriyor. Profesyonel delisin sen, diyor. Ses etmiyorum. Alışkınım bu türden tanımlara. Annen çok canını yakmış, çok dayağını yemişsin, diyerek devam ediyor lafına. Ya sabır çekip bir sigara yakıyorum. Kah az geçmişten, kah çok geçmişten yuvarlak laflar edip duruyor. Az buçuk insan psikolojisi bilen herkesin edeceği tür laflardan farklı değil söyledikleri. Elini masanın üzerinde duran sigara paketime uzatıyor. Sinirleniyorsun sigaranı içtiğim için, diyor. Bak bu sefer tam isabet! Gerçekten de tanıyanlar bilir, çok zor bulduğum için sigaramın içilmesine hatta yaktıktan sonra hafif geldiği için ziyan edilerek söndürülmesine de çok sinirlenirim.

Bir adama aşıksın, çocuk gibi ama bu adam, diyor. Kimseye zararı yok, kendinden başka. Kafası ne zaman dumanlansa aklına seni getiriyor ama, sabah olunca unutuyor, diyor. Bazen fincana bakarak, bazen yüzümü izleyerek devam ediyor. Sıkılıyorum. Sadece köpeğinle mutlusun. Çünkü yemek yediği kap belli, su içtiği kap belli, sıçtığı yer de, diyor. Susuyorum. Onun da çözemediği güçler tarafından korunduğumu, bulunduğumuz cafede mesela bomba patlayacak olsa benim o gün oraya gelmeyeceğimi, köşe başında bıçaklı adam yolumu beklese benim iki adım evvel taksiye bineceğimi, yukardan taş yağsa beni es geçeceğini filan anlatıp duruyor. Elimin şifalı olduğunu, ama inanmadığım için kullanamadığımı, mutlaka bir fırsat bulup Mısır'a gitmem gerektiğini, arada fal baktığımı ama bir falda anlattıklarım çıktığı için arkadaşımı küstürdüğümü artık elime fincan almadığımı söylüyor. Benim dışımda bütün dinleyenler şaşırıyor. Hep olduğu gibi benim paketimden yaktığı sigarayı yarıda söndürüp arkasına yaslanıyor.
- Babanın adını söyle bana..
- İsmet
- Bak, o da çocuk gibi bir adammış. Garip bir bağınız var. Bazen olmadığı gibi anlatıyorsun onu başkalarına. Ve sana bir şey söylemek istemiş ölmeden evvel. Söyleyememiş, bilinci kapalı olduğu için... Mezarına da gitmiyorsun. Git.
Artık bu noktada gözyaşlarımı tutamıyorum. Tuhaf bir ürküntü geliyor içime. O da ağlıyor. Masadan kalkmaya yelteniyorum. Kolumu tutuyor. Garip bir tonlamayla konuşuyor.
- Ağlama! Sana ağlama demedim mi?...

Hepimiz donup kalıyoruz. Gündüz vakti, İstanbul'un orta yerinde, yılın son gününde, sıradan bir cafe'de bir kadın, bana babamın sözleriyle hitab ediyor. Gözlerinin yaşını siliyor. Babanın sana söylemek istediği son sözünü de söylemek isterdim ama o başka bir trans hali gerektiriyor ve girdim mi çıkamıyorum, diyor. Yerinden kalkıp cafenin tuvaletine gidiyor. Masaya döndüğünde hasılatı topluyor. Bir tek benden para kabul etmiyor. Hemen yan masada oturan iki sarışın kızın yanına çöküp onların fincanlarını okumaya başlıyor. Birbirimizle hiç konuşmadan cafeden çıkıyoruz. Saat dokuz buçuk civarı olmalı...


.

8 yorum :

raziye limon dedi ki...

falcıların olmuş bitmiş şeyleri bilmesinin çok da zor olduğunu zannetmiyorum. parapsikloji ile uzaktan yakından alakam yoktur ve insanların gidip zaten kendi bildikleri şeyleri hissettiklerini bir dış sesten duyma ihtiyaçlarına da anlam veremiyorum. bi de iş geleceğe gelince isabet tutturabileceklerini sanmıyorum. iyi seneler dilerim. neyse, yazmaya devam, raziyeye selam(:

nereden nereye dedi ki...

güzel hikaye. valla ben okurken su gibi aktı. hayat böle işte. akıyor. anlamadığım gündüz 9 mu akşam 9 mu.

ben sana sigarasiz bir yeni yıl diliyorum. bak bundan güzel yeni yıl temennisi olmaz. en sevdiğim insana da aynı temenniyi yolladım.

ranini dedi ki...

@nereden nereye

akşam :)


teşekkür ederim..

Hadsizin Başkanı dedi ki...

@Raninişka,

Bu café nerede be canım? Çok önemli sorularım var o medyumdan bozma falcıya. Bak valla ihtiyacım var. Hakikaten, önemli sorularım var :)

ranini dedi ki...

başkan,

istiklala caddesi'nde, yeni melek'in sırasında..

nereden nereye dedi ki...

bebüşüm ranini,

en son eylülde bir cafedeydim istiklal'i de çok bilmem ama. en sevdiğim yer İstanbul'da TRT'den yukarı yürüyorsun ya Tünel mi deniyor harika. neyse tkp nin yapışığı bina var ya onun en üstündeki cafe orası değil sanırım senin dediğin yer. çünkü ordaki fal bakan hanım pek bir yeteneksiz gözükmüştü gözüme. neyse bizim bir arkadaş bir de erkek üstelik, sohbeti bırakıp ben fal baktırcam dedi. bizim yanımızda bakılmadı falı. 1 saat falan dönmedi bize de bir şey anlatmadı. 15 yetale mi daha fazla mı bilmiyorum öle bir fiyat.

ne bilim ben fala inanmam.
@ Başkan kız sen git ama sonra yorum neyin yaparsın bize.

ben 2 ay sonra anca İst. de olursam Ranini senin bu yazını düşünürek oraları adımlayacağım.

sigaraya tövbe ediyorum her seferinde ama oralarda tekrar başlar bırakırım. yalama oldum ben :P ahh istiklal çok seviyorum ben orayı. yani insan neden ait olmadığı bir yeri sever ki. tuhaf.

zelmac dedi ki...

ranini rica etsek şu cafe nin ismini yazıversen heee sevabına ;) ne dersin?

Hadsizin Başkanı dedi ki...

@Ranini,

Oh my god, oh mio dio, oh mon dieu :) Azizim, olmaz olamaz olmamalı... Harbi, Aşk-ı Memnu'yu baştan oynatıyorlar hem de her akşam!!! Bu şu demektir: Ya eski geyiklerimizi tekrar yapıp kendimizi tekrarlayacağız ya da yeni geyik malzemesi bulacağız bize zahmet...