Salı, Kasım 12, 2013

Kayıp: "Biri bize oyun mu oynuyor?"



Rejinin, hikâyede renklerle mesaj veriyor mu, bilmiyorum ve bu bölüme kadar izlerken hiç o gözle bakmadım. Eğer böyle bir şifre varsa, bu bölümün adı, 'kırmızı' olmalı. Leyla'nın rüyasını not aldığı kalem zihnimi kodladı belki de, bölüm boyunca kırmızı objeler aktı gözümün önünden.. Leyla'nın arabası, Yasemin'in yağmurluğu ve bisikleti, Defne'nin elbisesi, Kemal'i durduran trafik lambası, Özlem'in çantası, bluzu.. Perdeler, halılar, say say bitmez. Hep ve her kırmızı gözüme takıldı. Sekizinci bölüm çok ve güzel olmuştu. En baştan söylüyorum. Sonra yine söyleyeceğim. Hikâye geçen bölüm zaten çok heyecanlı bir noktada kalmıştı, kanalın gün değişimi kararı yüzünden de iki gün fazladan bekleyince, hazır mezarın bayat ölüsü gibi otudum ekranın önüne.. Andım olsun, Kayıp bir kere daha gün değiştirirse, kanal binasının önüne çadır kurup kendimi ateşe vereceğim. Hoş, cumartesi gününde kalmamak da çabuk ve akıllıca alınmış bir karardı.

O zaman sondan başlıyorum. Hikaye yine, "Ama burada da bırakılmaz ki!", dediğim bir noktada finale bağlandı. Mehmet, mahkeme günü kaşla göz arasında Hasan Deliorman'ın evine kamera yerleştirdi. Hasan tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ve evine giti. Hasan'ı ziyarete de Feridun geldi. Kemal'in babası. Kumarcı Feridun. Kim bilir, kimin kapısında çoban idi de gençliğinde, gelip o mahalle kahvesine çöreklendi. Feridun'da "Altın Kalpli Kabadayı" tipi yok. Eğer o terbiyeden yetişseydi, el kadar çocuğun boynuzunu kumar borcu vesilesiyle kırmaya çalışıp, Nuri'nin fişini çekmeye yollamazdı. Zaten Kadir'e, "Ulan bende senin gibi it çok" dedi ya, o an verdim notunu. Torunlarının kılına kast edenin, aklını alırmış. Oğlunun durumu ortada Feridun Bey, Kemal'i yıllar içinde nasıl ve nelerden koruyup kolladığını ve kollarken de nasıl gedikler açtığını zamanla göreceğiz.

Aslında Kemal'e de üzülmeye başladım. Ama sevgi dolu bir üzüntü hissetmiyorum neticede. İki faydasız dalaşır da, sen izlerken kim haklı kim haksız diye bakmazsın, 'bok yoluna gidiyorlar', der gibisine ekşir ya kalbin, o hesap bi üzülme.. Kimse bana Kemal'i savunmasın. Zengin kızına 'aşık' olurken düşünecekti davulun dengini, kalbinin ritmini. Elmas'ı azarlayışındaki o hadsiz kibir.. Sanırsın Varoşların Efendisi Zevzek Feridun'un oğlu değil de, Sadrazam'ın Son Torunu. Elmas'a söylediği "Aradı Bilal beni" yalanı da ayağına dolanacak, yakındır. Baktığın her yerde hayalini gördüğün o ceset, elbet vuracak sahile ve bir pazar sabahı ocağını yakacak Bilal'in ölüm haberi, az daha bekle. Sana acımıyorum çünkü bir kadını, söz hakkı tanımadan kürtaja zorlamakla, Bilal'i öldürmek arasında fark göremiyorum Kemal Paşa. Daha da bana "kurban rolü" oynama!


Bu arada son bölümle birlikte iyice emin oldum ki bu hikâyenin kötüsü Özlem olamaz. O kız, reenkarnasyonunu pırasaya doğranmış soğan olarak bile tamamlasa, kötü durmaz. "Halledicez" lafını,"Galiba evlilik teklif edecek", diye yorumlayarak hevesle annesine anlatan, süslenip püslenip yola dökülen 'süzme saf'dan çıksa çıksa "Buzlar Kraliçesi" çıkar. O kadar. Kemal'e de hınçlı değil çok kırgın. Şimdi tokatı bastığına bakmayın, karşısına Mehmet çıkmasaydı çoktan indirmişti yelkenlerini, başını okşayıp teselli etmeye başlamıştı 'zavallı' Kemal'i, çoktan. Özlem'in Mehmet'e karşı hislerinden emin değilim. Adamın eteğinde dolanıyor ama hâlâ niyeti Kemal'i acıtmak olabilir. Elini sallasa ellisi ama, önüne gelen ilk erkeğin ayarını bozmak da kalbi kırık kadın klişesi. "Ölmedim bak, yaşıyorum", diyor. Kürtajdan sonra da sürmüştür o ilişki, Özlem hemen kapıyı çarpıp gidememiştir. Kemal'in onu biraz daha hırpalamasını beklemiştir. İyice kırılıp dökülmek, o saf kızı öldürmek ve küllerinden doğmak için. O kadar kolay olsa keşke.. Mehmet de ağzı hiç yanmamış gibi üflemeye gerek bile görmeden takıldı Özlem'in dümen suyuna, koşar adım gidiyor. Belki de ihtimal vermiyor bu kıvılcımdan zorlu bir "aşk" çıkacağına.. Tamam, iyi güzel, hoş kız, biz de sevdik ama, iki dakka dur. Aklını kaybetme hemen, sen bize lazımsın.

Başa dönmek gerekirse bölüm, azıcık uzatılmış ama çok güzel kurgulanmış Leyla'nın rüya sahnesiyle başladı. Falko'nun Mehmet'in evine girdiği, anasını kardeşini bayılttığı flashback sahneye bağlandı. Sahne sonunda öğrendik ki Falko, Mehmet'i bayıltmış. Hiç değilse kafasına vurmadı. Kaç bölümdür darbe darbe üstüne, örselenmedik yeri kalmadı adamın. Mehmet ayıldı. Anacığına, kardeşine öyle bir sarıldı ki, "Keşke seni ben doğuraydım!", dedim içimden. Falko, Mehmet'i köşeye kıstırdığından emin bir şekilde döndü inine. Fahri, "Herkes sevmez mi zaten anasını, babasını, kardeşini" dediğinde aklı sislendi. Ağlayamayan değil, ağlamayan adamlardan Falko. Gözünün yaşı, kalbine pas olan cinsinden. Acıdan evrilip insan olacağına, isyan üretip sağa sola sıçrayanlardan. Çok çekmişlerdir. Hep örselenmişlerdir. Hep mi hayat onlara madik atacaktır? Hiç mi gülmeyecektir kader yüzlerine? Aşkta da kazık yemiş, içini görecek umuduyla karnını açtığı kadın, bağırsaklarını çıkarıp kulaklarına düğümlemiştir. Her durumda haksızlığa uğramış, sille yemiştir. Çareler tükenince de gidip Kitapsız Hayrettin'in iti oluvermiştir. Yaşa işte öyle tek başına gıcırdaya gıcırdaya Falko, umurum olmaz. Bir de sana mı üzüleceğim?


Hasan Deliorman'la konuşmak için ısrar eden Leyla sonunda emeline nail oldu. Geçti Hasan'ın karşısına, dikti gözünü gözüne önce yalvardı sonra öfkesini kustu. Çok etkili bir sahneydi. Ağladım. Zaten tatsızım. Zaten bahane arıyorum ağlamak için. İnatlaşmadım. Bıraktım. Yazanın da, çekenin de, oynayanların da ellerine sağlık. Leyla her bölüm biraz da kaosa düşüyor. Artık nerede ve nasıl tepki vereceği kestirilemez oluyor. (Az sonra laf sokacağım) Sabah diklendiği adamın akşam koynuna sığınıp af diliyor. Rüya yorumlatmak için Elmas'ın tavsiyesiyle Yunus Efendi'nin kapısına giden, itiklenince de kılı kıpırdamayan Şarmanların gözbebeği Leyla. Hey gidi Leyla.. Karmaya inanmayan taş olsun. Sırça Saray'ında, muhtemelen önce baban sonra da çapsız ağabeyinden edindiğin kompleksleri paraya boğarken kimleri öteledin de, dönüp dolanıp şimdi ayağına dolanıyor hiç düşündün mü? Düşünme sakın..

Falko'nun, Hasan'a verip postalattığı CD adrese ulaştı. Kuzu gibi yattı saatlerce sehpanın üzerinde kimse açmadı. Geçe geçe Özlem'in eline geçti. Özlem,  zarfı gönderen ismi görünce CD'yi izlemeye karar verdi. Kemal'le aynı anda izledi, cinayeti. Aklı oynadı kızın. Belli ki 9. bölüm yine çok heyecanlı olacak. Falko cephesinde kırılma başladı. Zincirin en zayıf halkası gibi görünen Fahri ve Bekir arasında Dora yüzünden sağlam bir arıza çıkaracağa benziyor. Hoş Fahri o kızı severken öldürse zerre şaşırmam. Mahir Eray davası var sırada, Murat Şarman'ın da rahat rahat gezindiği günler bitti bitiyor. Mehmet, annesini ikna etti ve teyzesinin yanına yolladı. İncesini bizimle paylaşmadığı planını işletmeye başladı. Mehmet'in tezine göre Hasan onları önü sonu bu işi asıl planlayanlara götürecek. Göreceğiz. Mehmet şüphelendiği köstebeği enseleyecek mi? Sıfat da zaten yüz demek değil mi? Bilal'i balıklar mı yedi? Özlem, Kemal'i ihbar edecek mi? Gülriz, erkekler konusunda kalp-mide ikileminin önemini idrak edecek mi? Dora, Falko'nun koynuna girmeyi denemeyecek mi? Mehmet'in teyzesi nereye gelin gitti? Bu soruların cevabını gelecek bölümde öğreneceğiz.

Velhasılıkelam çok güzel bir bölümdü. Emeği geçen herkesin gönlüne bereket. Ellerinize sağlık!

Öyle yani.
R.


2 yorum :

Adsız dedi ki...

Severek ve heyecanla izliyoruz

Adsız dedi ki...

yeni bolum yorumunu bekliyorum, gelmiyor. yazmayacak misiniz?