Çarşamba, Eylül 15, 2010

Öyle bir geçer zaman ki


Metro'nun Taksim girişine 12 Dev Adam'ın portrelerini asmışlar. Her biri diğerinden mükellef fetiş objesi okullu kızlarımız dev portrelerin önünde dikilip fotoğraf çektiriyorlar. Fetiş objesi mi? Öyle değiller mi? Hepsinin eteği kıçının tepesinde, bak şu hallerine! Bu nasıl aciz bir argüman elin sabisi hakkında, edep yahu? Daha on yıl önce giydiğin yırtmaçtan kursağın görünüyordu, yakışıyor mu sana böyle konuşmak? Tamam da, ben İstiklal Caddesi'nin göbeğinde sergilemiyordum kursağımı, ayrıca.. Derken, durdum. Yolun ortasında durdum. İç seslerimin utanç verici kavgasının yarattığı şaşkınlıktan kurtulmak için Kızılkayalar'a girip çift kaşarlı tost yedim. Sustum. Sorgulamadım. Sadece karnımı doyurdum. Hesabı ödedim. Yeniden yürümeye başladım. Hızlı yürüyünce birkaç metreden sonra sağ dizim ağrıyor. Yavaşlıyorum. Sahiden yaşlanıyorum. Gün be gün eskilere benziyorum, eskiyorum. Eskidikçe tuhaf sosyal kurallara biat ediyorum. Bu içler acısı halim örselenmiş bedbin egomun, yıkılmış bedenimle elele vererek oynadığı acımasız bir oyundan mı mütevellit, bilmiyorum. Zaman işte, tuzu kuru ne de olsa, halinizi umursamadan geçip gidiveriyor.

"Öyle bir geçer zaman ki", dün gece Kanal D ekranlarında yayıma girdi. Projenin yönetmeni Zeynep Günay Tan ve sanat yönetmeni Murat Güney blog okurlarının yakından tanıyıp, bildiği isimler. Benim de mesleki aşklarına, işe gönül koyuşlarına, meseleyi profesyonel yöntemlerle kotarışlarına hayran olduğum iki genç insan, onları seviyorum, biliyorsunuz. Bu sebeple diziyi izlerken çok korktum. Yutkunmak zorunda kalmaktan, sevemediğim şeyleri görmezden gelmekten ürktüm. Hoş, artık dizi eleştirisi de yazmıyordum ama yine de korktum. Çünkü blogda olmasa bile, sözlükte bu proje ile ilgili iki satır fikir beyan etmem gerektiğini biliyordum. Ne sebeple kendimi bu kadar önemsediysem artık... Nitekim, dizinin yayımından sonra sözlükten aldığım içtenlikli bir mesaj öngörümü doğruladı. "Çalışmaya başladığımız ilk günden beri acaba ne yazacaksınız diye merak ediyordum" diyen sözlükdaşım sayesinde korkumun sebebini anladım. Galiba içten içe yeniden dizi eleştirmek istiyordum ama bir türlü yazmaya başlayamıyordum.

Başlıyorum. Coşkun Irmak, her insan evladına tek bir kez, (bilemedin üç) nasib olacak bir öykünün altına imza atmış. Bu hikayenin, sayfalarca süren o ince sızılı derin ağrılı detayları yaşanmadan kaleme alınabilir mi? Bilemedim. Önemli de değil ellerine sağlık olsun. Ne şanslı ki hikayesinin tek bir satırını bile heba etmeyecek kadar büyük yürekli bir yönetmen ile çalışıyor. Açık söylemek gerekirse dün gece bölümü izlerken hikayenin ağır işleyişine rating denilen imansızın ters tepki vereceğinden çok korktum. Nitekim, tekrarı aslından fazla izlenmiş. Ancak aslı da taş gibi ikinci sıraya yerleşmiş. "Öyle bir geçer zaman ki", bugün itibariyle rating listesinde anlı şanlı, bol starlı, milyon dolarlık kadrolu Ezel'in kenarına dahi yanaşamayacağı kadar yüksek ve parlak bir sonuç almıştır. Her iki projenin aldığı share ve ratingler arasındaki fark 1- 2 puanmış gibi görünse de profesyoneller aslında ne demek istediğim iyi anladı. Elbette cin fikirli kimi bezelye beyinliler projenin yayımlandığı kanalın izlenme oranının yüksekliğini sebep gösterip işin başarısından çalmaya kalkışacaklardır ama, yemezler. Aynı kanalda yayıma girip girdiği gün listenin dibini gören en az 5 işin adını ezbere sayarım.

Gelelim kadroya... Çok akıllı ve nispeten de ekonomik bir kadro kurmuşlar. Erkan Petekkaya, bugün "Ali Kaptan" karakteri ile çizilen çerçevenin içine oturacak, o çapta, görünümde, yaş çizgisinde ve oyun yeteneğindeki adaylar arasında akla gelecek en parlak ve doğru isimdir. Çok da güzel oynadı, gönlüne sağlık olsun. Ayça Bingöl ise son zamanlarda gözüme ilişen en yetenekli kadın oyuncudur. Yeterince ışıltılı, gereğince durgun ama iyi oyuncu. Gereksiz tek bir taş koymuyor rolünün üzerine, ne fiziksel ne de zihinsel olarak. Kadınsal kompleksleri de yok. Kadınsal kompleksten kastım ne mi? İsim vererek izah edeyim. Misal Hatice Aslan oyunculuk kapasitesini fiziksel komplekslerine gömdürmüş kayıp bir yetenektir benim nazarımda. Ekrana çıktığında, her göz göze gelişimizde sanki şöyle diyor: Ah bi salınsam, hala bunların hepsini cebimden çıkarırım ama neylersin ki yaşım geçti! Bu sinsi fikir de Aslan'ın, bir metrelik oyun yeteneğini kemip kemirip 3 karışa düşürüyor. Neyse konumuz o değil. Ayça Bingöl de henüz o yaşlarda değil. Ama Bingöl'ün bu yumuşak ve barışık hali onun uzun zaman boyunca, ekranda, çok daha iyi yerlerde, keyifle, rating yapan oyuncu etiketiyle bol bol rol kapmasına sebep olacaktır, bir kenara yazalım. Dizinin kadrosunda Wilma Elles, Yıldız Çağrı Atiksoy, Aras Bulut İynemli, Farah Zeynep Abdullah, Emir Berke Zincidi, Meral Çetinkaya, Mete Horozoğlu, Orhan Alkaya, Mehmet Gürhan, Zeyno Eracar, Nilperi Şahinkaya, Dila Akbaş, Tolga Güleç, Salih Bademci, Ferit Kaya, Simay Küçük, Sercan Badur, Yeliz Kuvancı, Şenay Aydın var. Şahsi fikrime göre de herhangi bir kast hatası da ya da oyunculuk gediği yok. Hepsinin gönlüne sağlık olsun.

Zeynep Günay Tan, viran olmuş bir şehirden 60'lı yılların mis kokusunu çıkarabildiği için nazarımda kıymetini katlamıştır. Üstelik de kadrajını kasmak zorunda kalmadan ferah feza çekmiş işte eski İstanbul'u. Elbette antremanlı, "Çemberimde Gül Oya" gibi büyük bir deneyimden geçmiş olması işini kolaylaştırır da, İstanbul gün be gün çökerken, saniyede bir değişirken onun da başarısını tamamen bu tecrübeye dayamak haksızlık olur. Gözümü yoran fotoğrafları da olmadı değil. Hani az da olsa, heves ettik elde ne var ne yoksa gösterelim havası sezmedim değil. Olsun. Kimseye bi zararı yok. Bu da benim edepsizliğim olsun. Ayrıca Zeynep Anne, ilk bölümü bütünüyle izlediği gün durumu görüp, notlarını almıştır çoktan. İkinci bölümü izlediğimizde bu yorgunluktan bizi kurtaracağından ve elindeki her "plastik malzeme"nin de göz bebeğine kadar giremeyeceğini anlamış olduğundan eminim.

Dizinin sanat yönetmeni Murat Güney'e söyleyecek tek bir sözüm var: Helal olsun. Kostüm, saç baş işleri de minik ve anladığım kadarıyla mecburen verilmiş küçük firelerle mükemmel çalışmış. Ellerinize sağlık. Devamlılık bakamadım heyecandan ama, gözüme bariz bir hata ilişmedi, tekrar bölümünde yakalarsam söylerim. Makyaja gelince, kimi "Plastik Malzeme"lerin makyajı gece rüyama girecek kadar abartılı idi ki, elden ne gelir? Sizin suçunuz değil, biliyorum. Makyaj değil, restorasyon ekibi gibi çalışmak zorunda kaldığınızın farkındayım, o yüzden ses etmiyorum. Velhalısıkelam, teknik ekibinden servis şoförüne, yönetmeninden yazarına, çaycısından oyuncusuna kadar herkesin ellerine sağlık. Bu projeyi okuyup inanan, ekrana sürmeye karar ve onay veren ekibe de minnettarım. Yolunuz bereketli olsun.

Bu arada, dün bu dizi için sözlükte fikir beyan ederken "Lale Devri bu kadro ile ilk 10'a bile giremez" demiştim. Yanılmamışım.


Böyle yani..
.

6 yorum :

pelin dedi ki...

tekrar dizi eleştirisi yazmana gerçekten çok sevindim. uzun zamandır yazmamana rağmen, ben yinede her izlediğim diziden sonra, acaba ranini birşey yazmış mıdır diye blogu açıp bakıyordum. umarım devam edersin, böylece emin ol, bizim için diziler çok daha keyifle izlenir olacak. uzun zamandır, dizi izlerken bir tarafım boştu, o da senin yorumlarındı, çok beğendiğim bu diziden sonra o da tamamlandı. o zaman hoşgeldin yeniden diyelim.

seloke dedi ki...

Dönüşüne sevindim. Hiçbir dizi için yazmasan bile bu iş için yazmalıydın zaten.

Bu projeyi, bana yapılan 'birlikte çalışalım' teklifini, annemin hastalığı sebebiyle reddetmek zorunda kalmanın burukluğu ile izledim. Çok sevdim, çok beğendim ve özellikle Ayça Bingöl'e bayıldım. Elde ettiği izlenirlik başarısından da mutluluk duydum.

İçinde birşeyler anlatan işler yapmayı öğreniyoruz artık. Bazıları bu işleri yaparken, bazıları da gül devri, menekşe lale bişeyler yapmalı. Her renk olsun, her zevk olsun.

Dönüşüne sevindim. Mesleğimi yapmayı askıya almış olsam da sen bağlarımın kopmamasına vesile oluyorsun. Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

çok dikkatimi çekti. ezel'in reytingleri iyi geldiğinde diziyi öven şeyler yazarken, reytingler kötü gelince anında U dönüşü yapıyorsun. reyting odaklı bu bakış açını hiç samimi bulmuyorum.

sevda.

ranini dedi ki...

@ Sevda

galiba yanılıyorsunuz çünkü Ezel ile ilgili fikrim ilk günden beri hiç değişmedi tarih tarih yazılı sözlükte.. tavan yaptığı gün de , taban yaptığı gün de aynı şeyleri söyledim. sözlükte "ezel" başlığında sağ tarafta ARA denen boşluğa "@ranini" yazarak topluca okuyup hiç fikir değiştirmediğimi görebilirsiniz..



@ seloke
amanıııın... hemen ara başla:D


@pelin

teşekkür ederim:D

seloke dedi ki...

yahu ben Aşk-ı Memnu için çalışma davetini de aynı gün embriyo transferi yaptıracak olmam sebebiyle reddetmek zorunda kalmıştım. İşler kaçtı gitti, uğruna emek harcadığım herşeyi de yad eller aldı, alıyor. Bahtsız bedeviyim kısacası.

Judy Abbott dedi ki...

sözlükte hep takipteyim ama böyle doya doya okuması daha zevkli Ranini, çok sevindim yazını gördüğümde .