Pazar, Aralık 27, 2009

Fotoğrafın Arka Yüzü*


Gümüş bir çerçevede siyah beyaz bir fotoğraf var, camlı vitrinin üzerinde duruyor. Beyaz elbiseli bir kız çocuğu masanın üzerinde oturuyor. Fonda kesik bir el, kız çocuğunu kolundan tutuyor. Kınalı parmakların sahibini bilmiyorum ama fotoğraftaki çocuğu tanıyorum. Ağlamaya hazır gözlerini tek bir kez görmüşseniz siz de tanırsınız. Dudağının kenarında küçük bir yara izi var. Fotoğraftaki henüz yaşında değil. Fotoğrafa bakan on yaş civarında. Fotoğrafları anlattırmayı, anlatılanları dinlemeyi seviyor. Büyüyünce hayâlfürûş olmasından korkuluyor. Yine anlatıyor yaşlı kadın, tabağındaki yemeği nazlanmadan bitirmesinin ödülü olan fotoğraf hikayelerinden birini.

- Dudağımdaki uçuk çok ateşlendim diye mi çıkmıştı anane?
- Evet. Gece çok ateşlenince, sabah uçuk çıkardın sonra geçti.
- O el kimindi?
- Hatırlamıyorum kimindir.
- Niye tutuyor beni?
- Düşmeyesin diye... ama
Durup derin bir nefes alıyor ananem, rakısından da bir yudum ve devam ediyor.
- Düştün zaten o gün masadan. Dudağın da düştüğün için yaralandı.

Bilmiyordum. Belki yüz kere dinlemiştim bu fotoğrafın hikayesini ama hiçbirinde masadan düşmemiştim. Cuma geceleri ananem rakı sofrası kurardı, lakerda yerdik. Her cuma. Hep rakı , hep balık. "Rakı yalnız içilmez" der, beni eşlikçisi ilan eder, karşısına oturturdu. Kahve fincanına damlatılmış rakıyla eşlik ederdim, kendimce. Kahve içemezdim ama, arap olmayayım diye. Tabağımdaki balıklar, şişede rakı biterken babam eve geldi. Masada yer açtık ama babam sulu içmezdi, rakıya katılmadı. Balık yedi, bizi dinledi. Fincanımdaki rakıyı bitirdim ve eski fotoğrafın yeni hikayesini anlattım babama. Heyecanlıydım. Babam anlattıklarımı dinledi. Sakindi. Ananeme sordu. Ananem "Ama evladım on yıl oldu.." dedi. Babam, "Yalan, kalbine saplı paslı bir çivi gibi yakar insanı, çekip çıkarmadan huzur bulamazsın." dedi. Anlamadım. Ananem sofrayı topladı. Babam sigarasını sardı. Hiç kimse bir daha konuşmadı. Vakti gelince de yatağa gönderildim. Sabaha karşı alışkın olduğum bir gürültüye uyandım. Babam ve annem kavga ediyordu. Annemin o gece yine dayak yediğini sabah dudağındaki yaradan anladım. Sordum. "Uçuk çıktı" dedi.

Aynı sabah, dudağı uçuklu kız çocuğunun fotoğrafı gümüş çerçeveden çıkarılıp, siyah kapaklı büyük ve ağır albümün en arka sayfasına gömüldü. Ertesi cuma, rakı sofrasında yerimi aldığımda önüme bir bardak su koydu ananem, sebebini sormadım.


Böyle işte..


* Başlık, Melih Ergen'in aynı adlı romanından alınmıştır.
•• Yevgenizamyatin, Fındıklı Parkı 2008

.

Hiç yorum yok :