Cumartesi, Kasım 15, 2008

Hatırlamalı: Baha Tevfik


1881 ya da 1884 yılında İzmir'de doğmuş, önce İzmir İdadîsi'ni bitirip, İstanbul'a gelerek Mülkiye'den mezun olmuş. İyi derecede fransızca, arapça ve farsça bildiği söylenir. İstanbul macerasının ilk yıllarında "Eşek" ismindeki güldürü mecmuasını yayınlamış ve bir süre "İştirak" gazetesinde yöneticilik yapmış. Daha sonra "teceddüd-ü ilmî ve edebî kütüphanesi" adında kendi yayınevini kurmuş, yayıncılık yapmış. Ahmet Nebil (mahlas olduğu rivayet edilir) ve Memduh Süleyman ile birlikte Alfred Fouille'den birebir çeviri, iki cilt "Tarih-i Felsefe" isimli kitabı ve Nietzsche'nin hayatını ve düşüncelerini yorumlayan "Nietzsche Felsefesi" isimli kitabı basmış.

Toplam on sayısı yayımlanan bir felsefe dergisi (1909/1912) çıkarmış. Bu dergide, Ernest Haeckel'in "Kainat'ın Muammaları" adlı eserini çevirip basmış, Kant ve fikirleri hakkında pek çok makale yazmış, "Felsefe Sözlüğü" tefrika etmiş. Ünlü fransız yazar Odette Lacquerre'in feminizm üzerine yazdığı bir kitabı çevirdiğini duyan dönemin Ayan Meclisi üyesi Beşeriya Efendi, uzun bir mektup yazarak kendisine sitem etmiş, "beyhude çaba" sarf'ettiğini belirtmiş. Fakat Baha Tevfik kitabı ne çevirmekten vazgeçmiş, ne de basmaktan. Üstelik mektubu da kitabın girişine önsöz olarak ekleyerek yayınlamış.

Balkan savaşı sonrası "zekâ" adını verdiği dergiyi yayınlamaya başlamış. E. Haeckel'in "Monisme" isimli konferansını yine Ahmet Nebil'le birlikte çevirip, derleyip toplayıp, yorumlayıp "Vahdet-i Vücud" adıyla yayınlayınca ortalık birbirine girmiş. Özetle; felsefe sentezlerken empati kurulması gereğini, önce fikir sahibini ve beyan dönemini algılamanın, anlamanın gereğini savunmuştur. 1910 yılında İstanbul'da kurulan "Osmanlı Sosyalist Fırkası"nın resmi üyesiymiş. -Ki Tarık Zafer Tunaya bu üyeliği inkar etmiştir-. 30 yaşında müzmin bekar olarak (1914/1916) vefat etmiştir.

Her dönemde Baha Tevfik ve görüşleri hakkında oldukça yazılmış ve tartışılmıştır. Varlığı ve katkıları ise; Büchnerci, Max Nordau fanatiği, Immoralist, Pan Natüralist gibi tanımlarla açıklanmaya çalışılmıştır. İkibinli yılların başında Enis Batur'un takıntısı haline gelen (niye taktı bilmiyorum.) Baha Tevfik'in bazı makaleleri derlenerek, Kültür Bakanlığı tarafından "Yeni ahlak ve ahlak üzerine yazılar" adıyla yayınlandı. Ayrıca "Felsef-i Ferd" isimli makalesi de 1992 yılında "6:45 Yayınları" tarafından, "Felsefe-i Ferd Ve Anarşizmin Osmanlıcası" adıyla basılmış ve tükenmişti. Kaan Çaydamlı sağolsun. Şimdilerde edinmek isteyenler ne yapar, bilinmez.

Hayatı ve eserleri; "anarşistim abi!", "nihilistim, var mı diyeceğin?", "sen de amma maddecisin kardeşim..", "on numara kübistim bacım!" benzeri tanımlamalı sohbetleri sevenlere ve empati yoksunlarına tavsiye edilir.

3 yorum :

ömer dedi ki...

oha! (oha derken pardonda demek isterim) baha tefik mi tavsiye ediyorsun?? yarısını anlamadım yazdıklarının ranini bize bu kadar güvenme :D

Cahit Akın dedi ki...

Çağdaşları Beşir Fuad ve Abdullah Cevdet ile birlikte Osmanlı materyalizminin ve Cumhuriyet'in kurucu ideolojisinin temellerini atan Baha Tevfik hakkında M. Şükrü Hanioğlu'nun uzun ve ayrıntılı bir incelemesi Elizabeth Özdalga'nın Late Ottoman Society adlı kitabında bulunabilir. Hanioğlu'na göre Baha Tevfik, vülgar materyalizmi okuma ve aktarmada Abdullah Cevdet'ten daha cesur ve samimidir. Hanioğlu ayrıca, Baha Tevfik'in asla sosyalizme inanmadığını, anarşizme de sempati değil sadece merak beslediğini, liberal bireyci harekete destek verdiğini, toplumun politik reformla değil bilim yoluyla değişeceğine inandığını, milliyetçiliğe ve özelde de Türk milliyetçiliğine karşı sert bir karşı duruş içinde olduğunu söylemiştir. Hanioğlu'nun makalesinde bana en ilginç gelen satırlar ise, Baha Tevfik'in, Abdullah Cevdet gibi materyalizmi benimsetmek için İslami referanslara katiyen yer vermemesine rağmen, hakiki İslam'ın feminist olduğunu düşünmesidir.

Dahası var: Mustafa Kemal de, Abdullah Cevdet ve Baha Tevfik'in ömür harcadıkları Büchner'in eserinden bölümler okuma fırsatını yakalamıştı ve tanıştıklarında Abdullah Cevdet'e şöyle seslenmişti: "Doktor, bugüne dek onca şey yazıp çizdiniz. Artık bunları hayata geçirebiliriz." Abdullah Cevdet ekolünden gelen kimi materyalistleri bakan da yapmıştı. Abdullah Cevdet'i de benzer bir makam için düşünmüşse de muhafazakâr basının yoğun tepkisiyle karşı karşıyaydı. Hanioğlu, Cumhuriyet'in Abdullah Cevdet'e vefa borcunu sonradan Ankara'nın ana caddelerinden birine adını vererek ödediğini ama günümüzde bu caddedeki Suudi Arabistan Büyükelçiliği önünde Türk hacı adaylarının vize kuyruğuna girdiğini ironik biçimde dile getirir.

Daha yaşasaydı ve Mustafa Kemal ile tanışsaydı Ziya Gökalp'ten daha mı çok tanınırdı bilemem ama şu "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" düsturunun Osmanlı kaynağında Abdullah Cevdet'ten fazla Baha Tevfik'in yeri olduğu galiba aşikâr.

Bloğunuzu seviyorum, izliyorum...

ranini dedi ki...

@postacı amca

gönlünüze sağlık..
: )