Salı, Mayıs 26, 2009

Sizin hiç kuyruğunuz oldu mu?


Bende bir tane var. Evet, bir kuyruğum var. Yaklaşık olarak sekiz senedir kıçımın dibinden ayrılmayan bu kuyrukla birlikte yaşıyorum. Köpeğim. Evvelce de köpek besledim. Fakat hiçbir köpeğim bu kadar dibimde, bana bu kadar yapışık yaşamadı. Bacak bacak üzerine atmış oturuyorum misal koltukta, bacak değiştirdiğimde ayağa kalkıyor yattığı yerden. Evin içinde bir köpek için "artık" rutin sayılabilecek mesafeler de alsam, ayaklanıyor. Ben nereye, o oraya halindeyiz. Koltuktan kalkıp, iki adım atıp hemen yanındaki masaya, bilgisayar başına oturuyorum mesela hoop bizimki de kalkıp yerini değiştiriyor. Tuvalete gidiyorum, mutfağa gidiyorum, bahçeye çıkıyorum bu it hep peşimde. Allah eksikliğini göstermesin, orası ayrı. Evvelce de köpeklerim oldu ama bunun kadar takipçisi hiç olmamıştı. Birgün, beş ay da değil kardeşim el insaf, sekiz senedir bu durum böyle.

Aslında hayatımın her döneminde evimizde ya da kapımızın önünde yaşayan bir köpek mutlaka vardı. Sokak köpeklerinden sonra evin içinde beslediğimiz ilk köpek bir Yorkshire Terrier yavrusuydu. İngiltere'den bir ahbabımıza gelen ve özel bir sebeple annemin başına kalan "Henry", hayatının ilk on ayını dilimizi öğrenmeye adamıştı. O, anneme aşıktı ama babamın ayak ucuna ilişir, uyurdu. Çok sonra bu sevginin sırrını çözdü annem. Babam esrarlı cigarasını Henry'nin burnuna doğru üflüyordu. Dolayısıyla Henry benim değil, annemin sorumluluğunda büyüyen bir hayvandı. 1985 senesinde Aynalıçeşme'de bir Yorkshire Terrier beslemenin ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Henry, 15 yaşında öldükten kısa bir süre sonra ben evden ayrılıp, bağımsız bir hayat peşinde koşmaya başlamıştım. İlk fırsatta da bir köpek edinmeye niyetliydim. İşte o zaman da bir armağan olarak ikinci köpeğim Dalmaçyalı oğlan geldi hayatıma. Hiperaktif, lafa söze gelmeyen bir hayvan olduğu rivayet edildiği halde benden yediği o ilk ve tek dayağı takip eden yıllarda hiçbir arıza çıkarmadı ilişkimiz. 2006 yılına girdiğimiz gecenin sabahında yattığı koltukta, başı ön kollarının üzerinde uyurken ölüverdi. Görmedim. Neyse...

Bu, kuyruğum diye tanımladığım çeyrek altın yavrusunu kucağıma aldığımda taş çatlasa 1 aylıktı. Sekiz yıl önce bir arkadaşımızın ansızın hastalanan küçük oğlu için aldığı Golden Retriever yavrusu, ufaklığın sağlık durumu düzeltilemeyince ve sonunda hayata gözlerini kapayınca benimle yaşamaya başladı. Bu kuyruk bana ondan mirastır anlayacağınız.Acıbadem Hastanesi'nin odalarından birine gizlice sokulmuştu. Hediye olarak alındığı ufaklık ameliyattan çıkmıştı. Napolyon ona yaşam sevinci sağlayacaktı ama Napolyon'un bakımına vakit ayırabilecek halde değildiler. Belki bu tekinsiz gidişata küçük bir yardımım olur diye düşünerek Napolyon'a bakmayı teklif ettim. Bahçeli bir evim vardı. Köpekleri çok severdim. Telef olmasından, ailenin onca dert arasında bir de yavru bir köpeğin derdine düşmelerinden imtina ettim. Herkes için iyi bir çözüm olacaktı, önerdim. Kabul ettiler. Ufaklık hastaneden eve çıkana kadar Napolyon'a ben bakacaktım. Baktım. Sık sık da ziyarete gittik. Tedavi sürecinin rutinleri, hastaneden kurtulup eve çıkabilmeleri, oğullarından başka bir duruma konsantre olmayı denemeleri birkaç ay sürdü. 5. ayın sonunda Napolyon ile yollarımızı ayırdık. Emaneti teslim ettim.

Ama ufaklığın sağlığı istenildiği gibi seyretmedi. Onlar hızla boktan bir finale yaklaşırlarken Napolyon'la ilgilenebilecek halde değillerdi. Fabrika bahçesine gitmesi planlanırken ufaklığın "önce ranini'ye sorun eğer isterse Napolyon onda kalsın." dediği söyediler. Akan sular durdu. Napolyon yeniden bana geldi. Çok karmaşık ve acılı zamanlar yaşandı. Maalesef bu gelişi takip eden aylar içinde ufaklık iyileşemedi ve bizlere veda etti. Ruhu şad olsun...

İşte bu kuyruk bana onun mirasıdır. O sebep biraz şımarıktır, hiç kıyamam.


.

5 yorum :

Judy Abbott dedi ki...

benim kedim var, kediciğim. akşamları eve gittiğimde o yastığında uyuyor oluyor ama sesimi duyunca hemen yanıma geliyor ve ben yatana kadar kıçımın dibinde kıvrılıp uyuyor. ama bir patisi, ya da başı bana yaslanmış olacak illa. temas istiyor kediş. arada uyanıp iki tırmık atıp elimi ısırıyor mesela. olsun, tırmalasın, ısırsın, ne yaparsa yapsın. hiç kızmam, canım o benim, canımın içi küçücük kedim.

Gulhan dedi ki...

Yillarca dogru durust uyutmadi beni.
gece pasa pasa yatagina yatiyordu ama gece bir yarisi basimda beliriyor oyle bana bakiyordu uzun uzun bekliyordu. Ta ki yorgani kaldirip, "gel kizim" deyinceye kadar. o buyudukce yatak kuculmeye, arada boluk porcuk uyudugum saatler azalmaya basladiktan ve is yerinde, arabada ayakta uyumaya basladiktan sonra onunla bu konuda ciddi ciddi konusma zorunlulugu dogmustu. kocaman siyah gozlerini bana dikip dinledi ve basini salladi, hayir artik geceleri yanima gelmeyecek kendi yataginda yatacakti, anlamisti. O gece yatagima gelmedi, sabah kapiyi actigimda onu kapinin ununde yoraganina sarilmis vaziyette buldum, bir kopek yavrusu gibi kivrilmisti oraciga, tahtalarin ustune.
aglayarak kaldirdim, yatagima goturdum. oksadim, optum. "cok usuyorum anne, kotu ruyalar goruyorum, senin yaninda olunca gormuyorum" dedi, ozur diliyordu. Tamam hic merak etme, sorun degil, ne zaman istersen gel yanima kizim dedim.

bazen gene basimin ucunda durup bana bakiyor gel dememi bekliyormus gibi hissediyorum. Uyaniyorum. ama kimse yok.

kuyruk simdi cok uzakta. koptu gitti. acisi yuregimde oturuyor.

keske olsaydi da simartsaydim diyorum.

๑ ★ prettyinpink ★ ๑ dedi ki...

=)) seni çok seviyorum ben lan.

seloke dedi ki...

ranini ne olur çocukların ölümünü yazma.

joker dedi ki...

kedim var bnmde.. evden çıkmama tahammül edemeyen giyindiğim an ayaklarıma saldıran, yatağın en kritik bölgesine yayılıp beni yamuk yumuk yatıran, uyku hali yanlışlıkla elim kolum çarparsa "dikkat etsene lan" diye uyuz uyuz bakan. haklısınız beyfendi ev sizin diyorum bende ne yapayım.. :)