Cuma, Mayıs 29, 2009

Gecikmiş bir 27 mayıs yazısı...


27 Mayıs... 27 Mayıs 1942 annemin doğum tarihi... Savaş karmaşasının tam ortasına, Pera'nın göbeğine doğmuş, babasını tanımadan, kim olduğunu bilmeden büyümüş, kendince aşık olduğu bir adamın peşine düşüp örselenmiş, anne olmuş, yaşamış, çalışmış, bildiği doğrunun peşinden giderek evlat büyütmüş, yaşlanmış, hastalanmış annemin doğum günüydü. Kutlayamadım. Önce küçük bir pasta götürmek istedim yattığı hastaneye sonra vazgeçtim. İçimden gelmedi. Ziyarete gittiğimde de doğum günü olduğundan bahsetmedim. O hatırlıyor mu, bilmiyorum. 29 Mayıs 2009... Bugün annemi hastaneden çıkardım. Mutlu olmam lazım. Değilim. Hastanelik olmadan evvel günde tek bir hapı içmeyen annem şimdi günde 6 tane hapı içecek mi? Ayda 100 lira masraf etmeyip iki yılda bir bana binlerce lira masraf ödetmekten vazgeçecek mi? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Umudumu yitirdim. İnancımı yitirdim. Bitkinim. Ne ilaçların, ne de hastanede geçirdiği haftaların işe yaramadığını görüyorum. Doktoru tam aksini söylüyor. Ona göre annem tutarlı ve ikna olmuş bir şekilde tahliye oldu hastaneden. Neden hemfikir değilim doktorla? Bilmiyorum. Neyse...

Midem ince ince sızlıyor sabahtan beri. Açım, yemek yemedim. Çay bile içmedim. İkinci paketimi açtım öğle vakti La paix'nin bahçesinde beklerken. Az evvel kendime tost hazırladım, bir ısırık alıp, bıraktım kenara... Bitkinim, yorgunum, mutsuzum anneme inancımı tazeleyemiyorum ama bütün bunlara rağmen birden bire ne kadar şanslı olduğumu hatırladım. Kenara bıraktığım tostun yanına domates doğradım, bir bardak çay yaptım kendime tepsiyi dizime koydum ve karnımı doyururken düşündüm. Evet, mutsuzum. Ama milyonlarca insandan daha şanslıyım. Travmalarımdan, zedelenmişliğimden, hırpalanmışlığımdan, yokluktan, yoksunluktan hiçbir zaman bir "mağdur" rolü çıkarıp, giyinmedim. Giyinmem. Olan bitenin vücuduma sardığı acıya karşılık beni "ben" yapanların da bu sarsıntılar olduğuna inandım. Bütün bu yoksunluk içinde çok şanslı bir insan olduğuma inandım, güvendim. Ne zaman tökezlesem birileri koluma girdi. Tutunmam için elini uzattı. Bende var'olduğuna inandığım her yeteneğim keşfedildi. Azmim heba edilmedi. Çalıştığım zaman karşılığı ödendi, hakkım yenmedi. Bana çelme takan biri olduysa, elini uzatan iki kişi de vardı mutlaka hayatımda. Bu yüzden çok şanslı olduğuma inanıyorum.

Yapmak isteyip yapamadığım, içimde kavrulup yumruklaşan hayranlıkla tarif ettiğim ama elimi uzatamadığım hiçbir hevesim olmadı. Parayı da buldum, aç oturup kuru ekmek de yedim. Her iki durumda da kendimde bir değişiklik hissetmedim. Ne bulup kaybettiğim paraya yandım, ne de yediğim kuru ekmeğe ilendim. Sadece nefes aldım. Bana inananlara ihanet etmedim, kimseyi satmadım, hak yemedim, çalmadım [korsancılar size de söylüyorum ;)], pes etmedim, rol yapmadım, yuva yıkmadım, durmadım, can almadım. Ama kalp kırdım. Pişman oldum. Vazgeçtim. Yanıldım. Yalan söyledim. Aldattım. Sevildim. (Sevdim ama, aşık oldum mu vallahi emin değilim) Eksiğimi gediğimi, hatamı sevabımı, yanlışımı doğrumu, bende olanı olmayanı gördüm, kendimi hiç kandırmadım, (Allahım, bu infialin ve hesaplaşmanın asıl sebebinin pazartesi öğlen havalanacağımdan dolayı olduğunu da itiraf etmeli miyim?) hep dürüst oldum. Daha ne olsun?

Yapmak istediğim ama henüz yapmaya yeltenemediğim tek bir şey kaldı. Hayatımın son 6 yılında her şart altında yanımda duran arkadaşıma ve neredeyse son bir yılına dahil olup, 44 yaşından sonra rotamı değiştiren, ufkumu açan, umudumu tazeleyen, bana inanan, güvenen iki insana adlı adınca teşekkür edebilmek. Diyeceksiniz ki, "yuh ulan! alt tarafı bir teşekkür etsene ne bekliyorsun?" Öyle değil. Varlıkları için yüzlerine karşı mümkün olan her fırsatı değerlendirerek elbette teşekkür ettim, ediyorum, edeceğim. Ama asıl yapmak istediğim kesişen hayat çizgilerimizin bana sağladığı katkıyı, onlara duyduğum saygı ve sevgiyi duyurabildiğim kadar çok insana duyurmaktır. İşte şimdilik tek isteğim budur. Umarım bunu da yapmayı tez zamanda becerebilirim. Bitti.

Bütün bu döküntülerden anlaşıldığı üzere gerginim ve kısmetse pazartesi öğle saatlerinde TK bilmemkaç ile Dalaman'a uçup, düşmeden kalkmadan cuma günü de İstanbul'a geri döneceğim.

Şimdilik hepimize iyi bir hafta sonu tatili diliyorum.

Böyle yani...


.

13 yorum :

Anonymous dedi ki...

duygu sömürüsü yapma! otur kitabını yaz. haa, çok da istersen kitabını o 3 kişiye ithaf edersin olur biter.
:)

ranini dedi ki...

emredensiniz komutanım!

kadıköylü dedi ki...

ranini ben alakasız bir soru soracağım. senin blog fotoğrafının altında yazan isim son günlerde gazetelerde röportajı çıkan koku uzmanı olan adamla aynı bu bir isim benzerliği mi yoksa ikisi aynı insan mı?

ranini dedi ki...

@kadıköylü


tamamen aynı kişidir. şahsına ait halen boş duran "meveo" adında bir adet de blog bulunmaktadır.

Eylul dedi ki...

Ranini,

Iyi yolculuklar.. Annenede acil sifalar dilerim.

Mum Boya dedi ki...

sanirim annenizin rahatsizligi ile ilgili bunlari paylastiginiza gore rahatsizligi nedir diye sorsam cok munasebetsiz bir soru olmaz. alzheimer filan mi?

bu arada yazdiginiz kitap ne uzerine? :)

Hadsizin Başkanı dedi ki...

@Raninicim,

Annen chronic depression falan mı geçiriyor? Çok kolay ya tedavisi, ne diye zora sokuyor seni? Canım biraz sabır... Lütfen, tamam mı?

ranini dedi ki...

@mum boya ve başkan

evvelce uzun uzun yazdım rahatsızlığını bir mahsuru yok elbette, annem manik depresif...

kitap filan yazdığım yok :)) ismini bağışlamayan fani okurumuzun bulduğu bir çözüm önerisi sadece...

Hadsizin Başkanı dedi ki...

Aaaa, benim küçük kardeşim de bipolar 16 yaşında şimdi daha durağan ayyy var ya şaşırdım :) bende ve ortanca kardeşimde de anxiety disorder var :))) Yaaa we're color, tamam mı, mon bébé? :))) Bipolar bir erkek arkadaşım olmuştu onunla yolumu buldum hayattaki ama ne yazık ki çok seneler önce bana hayat yolumu gösterirken kendini çok saçma bir şey için öldürdü. Bence bipolaritesi olan insanlar başka bir boyutta çok ciddiyim ve hepsi çok özel insanlar benim tanıdığım bipolarlar öyledir en azından... Eee annenin de o yaşında tedaviye kendini kapatmasına pek anlam veremedim, bildiğim kadarıyla "L" harfiyle başlayan ve birçok generic'i olan ünlü ilaci alman, manik fazlarda da "r" ile başlayan diğerini alman yeterli... Depresif fazda da zaten sürüsüne bereket antidepresan vardır :) Bunların L ile başlayanın tiroid hormonu üzerindeki etkilerine göre ve tabi ki fazlara göre regüle ederek verirler :) Zamanla durağan bir tablo ortaya çıkar ama hastalık iyileşmez o yüzden geçmiş olsun diyecek avanak apti okuyuculara da geçmez şeker hastalığı gibi monotorize edilmesi gerekir diyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum beeea :))) Hepinizi öptüm. Ayrıca çok şaşırdım kızım biz paractical magic yapalım var ya... Korkuyorum acaba sen benim biraz daha olgunlaşmış bir halimsinde kozmik bir gerçeklikte başka bir boyutta falan mı yaşıyorsun :) valla hayatlarımız bazı noktalarında benzerlikler taşıyor heeee... Amaaaan neyse, ben de bu aralar pek bir hypomaniac takılıyorum...

ranini dedi ki...

başkan,

tedavide sıkışma sebebimiz annamen mütemadiyen tedaviyi bırakması, ilaçlarını almaması. ileri yaş ve uzun zaman tedavisi ve teşhis edilmeden bu hastalıkla yaşadığı için artık hastalık ve huy birbirine girmiş ayıramıyoruz diyor doktorlar..


"allah benzetmesin!" demeyeceğim ben memnunum kendimden ayrıca birçok noktada seni de kendi gençliğime benzetmiyor değilim :)))

Mum Boya dedi ki...

yine de Allah acil sifalar versin diyerek... manik depresyonun bu kadar ciddi bir rahatsizlik oldugunu bilmiyordum dogrusu. umarim ilaclarini alma konusunda tavrini degistirir.

kitap konusunda da belki gercekten bir seyler yazmalisiniz, ya da bu yazdiklarinizi toplamalisiniz. sirf yazdiginiz ve yazmadiginiz "yaran anne sozleri"nden bir kitap cikar bence.

uzuldum ya, Allah kimseyi boyle kronik hastaliklara ducar etmesin.

yorgan dedi ki...

ablam da bipolar. la paix'de ersan bey vardı sanırım; o koymuştu teşhisi. ablam hala hadsizin başkanının bahsettiği "l" ile başlayan ilacının dozunu kendisinin ayarlayabildiğini söylüyor. ama bence terapisiz imkansız normal yaşayabilmeleri. aslı diye de bi terapist vardı, süperdi. hoş sen bunları zaten biliyorsundur :)

Hadsizin Başkanı dedi ki...

@Raninicim,

Sanirim birbirimize benzememizin en onemli nedeni hep bir seylerin gunah kecisi olarak gorulmemizdir ozellikle de ailelerimiz tarafindan...

Kara koyun olarak gecirdigim yillarin hesabini yaparken cogu zaman kronolojik yasimin neredeyse 15 katina kadar cikiyorum ama gel gor ki pek de eskisi gibi siklemiyorum beeeea hayati amaaaaan kime ne yaaaa :) vur patlasin cal oynasin ben mi kurtaricam kizim 70 senelik omrumle 70 milyar yillik dunyayi baslarim beeea. Sikim de yok ama olsaydi asagisi Kasimpasa olurdu hohohoyt. Bu umursamazlik raddesine son 12-13 sene icinde depresyonlarim - anskiyete ataklarim icin turlu turlu ilaclari yutarak, terapileri gorerek geldim, LA hudutlarinda gitmedigim Freudian - object relations takilan, cognitive ya da humanist paradigm'dan psikiyatrist kalmadi hatta 3 ay boyunca haftada bir kez dunyadaki en iyisi diye NY Manhattan'a bile gittim hos herif fos cikti ama buldum benligimi sonunda. Kendimi dinlemiyorum baskalarina da anlatmiyorum kendimle ilgili seyleri, iste sadece blogumda paylasiyorum o da buzdaginin ancak gorunen kisminin sivri kosesi kadar.

Biliyor musun insanlar cok garipler en kucuk bir dert anlattigin zaman bu derdin onlarin elinde minik bir koz oluyor ve basliyorlar onunla oynamaya... Turk de boyle Amerikali da boyle Japonu da boyle... Insanoglu siktiriboktan bir sey :)

Artik ruhum da yuzum gibi makyajli... Ciplak yani en guzel halini ancak gorebilenlere aciyorum ki son 5-6 senedir boyleyim :) Ki gordugum kadariyla sen de boylesin... Iste bu yuzden biz birbirimize benziyoruz ve benim icin hava hos... Sana benzemek guzel bir sey... Opuldun... Heee, bu arada annenin dogumgunu 27 Mayis benim ki 26 Mayis :)))