Perşembe, Mayıs 07, 2009

Bu senin için!


Acaba diyorum, yemek tarifleri yazan bir blog haline mi gelsem? Hani, suya sabuna da dokunmazdım, kafam rahat ederdi. Elbette, pazarcının firesine darasına bulaşmadan, kasabın etin sinirine girişine karışmadan? Becerebilir miyim? Bulaşmamayı. Bilmiyorum. Pek de fena bir fikir değil. Dur, birazcık yazmayı deneyeyim. Başlıyorum. Bugün beş çayına yakın karnım acıkınca, sivri biber kızarttım tereyağında. Bol tuzlu. Yanında 3 diş sarmısak turşusu ve acı biber salçası vardı, tabağa sızan yağlara taze ekmek banarak yedim. (Ülserim var. Kenara not alalım. Üç gün sonra iki büklüm yatağa yapışınca hatırlayıp okuyayım bu yazıyı) Acı biber salçasını tavsiye ederim. İstanbul'da yaşayıp da evde kendi acı biber salçasını yapamayanlar, Balık Pazarı'na uğrayıp alsınlar. Pazarın, İngiliz Konsolosluğu'na bakan tarafından girince soldaki turşucudan aldım. Tavsiye ederim, acı seviyorsanız bunun kıvamına bayılacaksınız. Sarmısak Turşu'sunu da aynı dükkandan aldım ama biber salçası kadar tavsiye edilesi değil.

Çocukluğumun Balık Pazarı.. Annem, Cumhuriyet Meyhanesi'nin önünde gördüğümüz, her seferinde de dayak yerken rastgeldiğimiz sarı saçlı kadın için, "bir zamanlar ayakkabısından şampanya içerdi erkekler..." demişti. Dayak yiyen o yaşlı kadının adını annemden, hikayesini babamdan öğrenmiştim. Cumhuriyet Meyhanesi'nin nadiren açık rastladığımız kapısından yoğun bir duman sızardı sokağa ve kesif bir anason kokusu burnumu sızlatırdı. Bütün pazarı ağzında sepetle dolaşıp, sahibinin siparişlerini toplayan küçük siyah köpeği de hatırlıyorum. Kaniş olmalı. Köşede "söğüş baş" satan parmaksız amca'nın tezgahı aynı yerde duruyor, parmaksızın oğlu olmalı o genç adam, hiç soramadım.

Yıldız Pavyon kapanalı çok oldu, Paris Kıraathanesi de... Ama okul dönüşlerinde mola niyetine boya sandığının yanına çöküp oturduğum "dede" de hâlâ oralarda fırça takırdatıyor. Gözleri parıldıyor beni her gördüğünde, elini öpüp içimi temizliyorum. Sadece soğan sarmısak yiyen ve sokakta yatan, adını bilmediğim o esmer adam öleli çok zaman olmuş mudur? Rivayete göre civarın en meşhur muhallebicisinin tek oğluydu. Sevdalanıp, meczup olmuştu kız bir subaya kaçınca. "Kara sevda" teşhisini ananemden ilk kez onun sayesinde duymuştum. Sokakta yaşardı. Durmadan sarmısak, soğan yerdi. Çok uzun yaşayacağını iddia ederdi. Onunla konuşmama izin vardı. Boyacı Dede'nin yanından kalkar, ona uğrardım. Hiç konuşmazdı. Ben neler anlatırdım, hatırlamıyorum. Keyfili günündeyse sarmısak ikram ederdi. Yerdim. Ne kadar az şeyden korkmak zorunda kalarak büyümüşüz ve ne şanslıymışız aslında.

Balıkçı Çetin Abi, 3-5 sene önce tezgahını kapatıp, tam karşısındaki balıkçıda işçi olmuştu, bu yıl rastlamadım. Umarım sadece emekli olmuştur. Dergazanyan'ın vitrinindeki kocaman, bakır kahve öğütme makinesinin gürültülü işleyişini izlemeyi ne kadar severdim. Üç Yıldız'dan alınmış çilek reçelini, Coşkun Kasap'ın "bu senin için!" diyerek pakete sıkıştırdığı kuzu böbreğini, Artemis'in tattırmak için hazırladığı kürdan saplı peynir küplerine uzanmayı, -her yıl biraz daha az parmak ucuna kalkarak hem de- özlüyorum.. Balık Pazarı'nı seviyorum. Her geçişimde durup tanıdık esnafa selam vermeyi, eskinin imtiyazını tazelemeyi seviyorum.

Balık Pazarı'ndan, çocukluğumun anılarını satın alıyorum.


Benden yemek tarifi yazarı olmazmış, anladım.
O zaman iyi geceler hepimize...


.

5 yorum :

Hadsizin Başkanı dedi ki...

Bütün baharatlar, tuz, un ve şeker hücre dejenarasyonuna yol açar ve sike sike erken yaşlandırır, ayrıca ödem yapar ve selülit oluşturu, o yüzden yaklaşık 10 yıldır, 19 yaşından beri yukarıda yazdıklarımı hayatımdan çıkardım sadece birkaç kez depresyon geçirdiğim zaman antidepresanların etkisinden biraz abandım ama onun haricinde bunlardan uzak durdum, sana tavsiyem sen de uzak dur kızıııım... Ayrıca, sigara da içme oksijeni yok ediyor, kan dolaşımınına ket vuruyooo canım yaaaa...

gülcan dedi ki...

Balık Pazarı'nda bir rahat dolandırmazdı esnaf baban yeni geçti,çağırayım mı ya da eve aldı(meyva ya da sebze ne ise işte )komi ile yollar birazdan,ya da valla baban görmedi bunları vereyim :)))Ne kadar die sorduğumuzda aldıklarımızı ooo Kadir abi'den alırız die cevaplarlardı.Paket varsa ellerimizde çıraklardan biri kapardı eve doğru bizden önce koşardı.Çocukluğumun balık pazarı nı bende çok özlüyorum.Şimdilerde tezgahlara değil de esnafa bakarken buluyorum kendimi,geçmişi arıyorum yüzlerinde.

Judy Abbott dedi ki...

ben de Balık Pazarı'nı çok seviyorum. Canlılığına, renklerine, kokularına bayılıyorum. Bir de Balık Pazarı'nda dolaşırken babamın anlattığı eski İstanbul hikayeleri , eski aile maceraları aklıma geliyor, o zamanları hayal etmeye çalışıyorum. İnsan hiç tanık olmadığı bir zaman dilimine hasret duyabilir mi?

nisa'n dedi ki...

Çukurcuma'da teyzem otururdu... 8-9 yaşlarındayım...ben de sık sık onlarda kalırdım... teyzem kendi çocuklarını ve beni alıp önce caddedeki sinemalardan birine kadınlar matinesine götürürdü, sonra da balık pazarından alışveriş yapardı.. oralarda dolaşmayı ben de pek severdim..balık pazarıyla ilgili benim anılarım da böyle...

all your base are belong to us dedi ki...

eline sağlık..