Cumartesi, Şubat 28, 2009

Şeylerin Şekli...


Nereden başlayayım? En başından. Dün gece yazdığım yazıdan da anlaşılacağı üzere bugün bir oyun seyredecektim. Davetli olarak. Aslında aklımda "Bayrak" vardı, izlemeye davet edildiğim oyunun bu sezon da devam ettiğinden habersizdim ve konuşurken bu sebeple küçük bir karışıklık yaşandı. Bugün, Akbank Sanat Sahnesi'ne söz konusu oyundan 1 saat önce gittim. Niyetim davetli olmama rağmen yine de bir bilet almak ve kendimce kendimi af'etmekti. Var bu aralar üzerime yapışmış, 'Drama Queen hemşire'si bir hal, farkındayım. Hayatımla, sağlığımla, işimle gücümle ilgili değil içime çöreklenen bu kendime kızma hali, çok da önemli değil, mevzuyu saptırmaya değmez. Devam ediyorum. Gişeye gittiğimde oyunun 17.00 ve 20.00 seanslarına hiç yer kalmadığını öğrendim. Davetiyemi aldım. Perde açılmadan önceki o son saati Hayal Kahvesi'nde e-mail okuyarak geçirdim.

Her seans 40 kişilik. 41. kişi izleyemiyormuş oyunu, bilginize. Şeylerin Şekli, dün de söylediğim gibi Neil LaBute'nin, 'The Shape of Things' adlı oyunundan adapte edilmiş. Mehmet Ergen oyunu çevirip, sahneye koymuş. Bartu Küçükçağlayan (Adam), Esra Bezen Bilgin (Evelyn), Deniz Celiloğlu (Philip) ve Evren Kardeş (Jenny) rol alıyor. (Oyunun tanıtım broşüründe Jenny rolünde halen Betül Çobanoğlu'nun adı yazıyor.) Oyun, ikinci sezonu idrak ediyor ve sanırım oynayanlar bıkmazsa birkaç sene daha gider bu oyun, yolları açık olsun. Aslında her perdeyi (perde mi denir bilemedim) ayrı ayrı anlatmak isterdim ama anlatmam, tadı kaçmasın. Oyunla ilgili -altını çizerek- söyleyebileceğim en büyük cümle, 'Lütfen izleyin!' olur. Üzerimdeki negatif hal yüzünden mi, bilmiyorum ama biz diyelim sondan bir adım öncesinde benim gözlerimden yaşlar akmaya çoktan başlamıştı. Ağlanacak, alenen göz yaşı dökülecek bir meselesi de yok oyunun, aslına bakarsan. Sanırım, ben Adam'da gördüklerime ağladım. Neyse...

Oyunun 'sanat'ın tanımını, algılanışını, önünü bucağını ve yaratıcılığın sınırlarını tartıştığı/ tartışmaya çağırdığı iddia edilse de aslında yine ve sadece 'Kadın- Erkek' denilene bodoslama daldığını söyleyebilirim. Çek metinden Evelyn Ablanın bitirme tezini, 'Her kadın bir sanatçıdır ve ömrü oldukça elindekini yeniden yaratmanın sınırlarında salınır.' der, çıkarsınız meselenin içinden. Kendinizden korkarsınız. Oyunu izleyen hiçbir erkek ve hiçbir kadın birbirlerine eskisi gibi bakmayı beceremeyecektir. Bin yıllık bir söylemi yenilenip, genç olana yeniden anlatmanın yolunu bulmuş LaBute, eline sağlık. Performanslara gelince, söyleyebileceğim en somut durum Jenny rolünü ifa eden genç oyuncuyla ilgili olur. Sahnedeki halini iyi niyetli ama yeterli bulamadım. Jenny, 'zarf'tan fazlasıyla etkilenen, 'öz'ü pek iplemeyen hatta farkında bile olmayan bir karakter çizmeliydi bence, ama olmadı. Belki bu gece olmadı, bilemem. Philip ise, sahnede doğal olmakla sahici bir 'karakter' çıkarmanın incecik sınırında durdu. İkisi de hemen her seferinde beni kurgudan kopardılar. Bartu Küçükçağlayan ve Esra Bezen Bilgin neredeyse mükemmeldiler. Hepsinin yüreğine sağlık.

Oyun, tanıtım broşüründe de kendini tanımlandığı gibi 'zeki' bir kurgu içeriyor, kurnaz değil. İzlemeden önce neden bu sıfatı kullandıklarını merak etmiştim, izleyince anladım. Şeylerin Şekli, Ak Sanat'ın çeşitli mekanlarında iki saat boyunca peşinden sürüklüyor seyircisini. Önce sahneye bakıyorsunuz sonra bu iki çift sizi kendi dünyalarına alıyorlar. Hayat akıyor, biz yani seyirciler iki kıyısına karşılıklı ilişip, bakıyoruz onlara, olanlara ve birbirimize. Sona geldiğinizde herşey dağılıyor, düzen bozuluyor, kavramlar serbest kalıyor ve aklınız karışıyor. Bu esnada reji de seyirciyi balık istifi haline getirip dağılanların seyrine çağırıyor. Gönül isterdi ki, düğün sahnesinde şampanyalar patlasın, kristal kadehlere doldurulup ikram edilsin, gümüş bir kazan içinde havyar sunulsun ve Jenny çiçeğini atsın izleyenlere. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Bir kez daha rica ediyorum, gidip şu oyunu izleyin! Şimdi bir 'Veda Partisi'ne katılmam lazım. Hepinize keyifli bir cumartesi gecesi diliyorum.

Böyle yani...



.

4 yorum :

kadıköylü dedi ki...

bir daha ne zaman oyun varmış ranini?

ranini dedi ki...

7 -14 ve 28 mart cumartesi günleri 17.00-20.00 seanslarında, 20 mart cuma günü de 20.00 seansında yine aksanat beyoğlu sahnesinde oynuyorlarmış.

zelmac dedi ki...

aksanat'ta eskiden tilbe saran, cüneyt türel, köksal ergür oynardı, hiç de kaçırmazdık oyunlarını. süperlerdi...sonra onlar ayrıldı; biz de izlemeyi bıraktık netekim

yeniden gitmek gençleri görmek lazım elbette, bu yeni oyuncuları herhangi bir diziden hatırlıyor muyuz ranini, çagrışım yapması açısından?

ranini dedi ki...

@zelmac

bartu küçükçağlayan, binbir gece'nin gani'si.. diğer 3 oyuncuyu da henüz ekranda görmedim ya da dikkatini çekmediler..