Pazar, Şubat 08, 2009

Dün Akşam Yine Benim Yollarıma Bakmışsın


Ben ısrarla ve bir an evvel kalabalıktan uzaklaşmak istiyorum. Çakıl Gazinosu'ndayız. Kapıda panzerler var. İzdihamı engellemek için. Bülent Ersoy, Maksim'den firar etmiş, Çakıl Müzikholü ilk kez iftiharla sunuyor. Musiki nihayet taşraya açılıyor demekmiş, babam öyle diyor. Ananem bu taşkınlığı taşralı olmaya bağlıyor ve pek de hoşlanmıyor. Bizim evin kadınlarında epeydir hasıl olan bu taşra takıntısından da babam hoşlanmıyor. "Kendi donunuzu çekemediğiniz için kapınıza bekçi, evinize hizmetçi bellediğiniz bu insanlar gün gelecek sizi evinizden barkınızdan edecek." diye söylenip duruyor. Neyse. Sahnede henüz Hakkı Çağdaş var. Ayakta dikiliyoruz babamla, gazinoda ayakta duracak yer bulmuş şanslı insanlardanız. Hakkı Çağdaş programını bitiriyor. Sazlar sahneden iniyor. Arkadaki ince tül perde açılıyor. Sahne Assolist için dekorunu da değiştiriyor anlayacağınız. Siyah kostümler içinde 35 parça saz üstadı sahnede yerini alıyor, sessizce. Garsonlar hızla duvar diplerine doğru çekiliyor. El edip, telepde bulunan birkaç müşteriye kör bakıyorlar o saatten sonra. Gazinonun genel ışıklandırması değişiyor. Ortalık kararıyor. Babam elini sırtıma koyuyor. Saatine sakıyor. Sahnenin sağ yanından takım elbiseli genç bir delikanlı sahneye çıkıyor. Elinde bir nota sehpası var. Ortanın az sağına yerleştiriyor. Mikrofonu kontrol ediyor. Saz üstatlarının şefiyle bakışıyor. Herşey hazır olmalı.

Kürdilihicazkar bir peşrevle sahne ışıkları açılıyor. Işıklar dediysem yanıltmayayım sizi, sahne hala loş. Hatta sazlar karanlığa düşmüş. Tam ortada bir mikrofon, tepeden ışıklandırılmış, parlıyor. O kadar. Peşrev dönüyor. Üç, beş, altı. Sıradan seyirci bile anlıyor ve huysuzlanıyor artık bu gecikme sebebiyle. Maestro meraklı gözlerle kulis arkasına bakıyor. Son bir kez daha dönüyor sazlar. Son dört öncesinde Bülent Ersoy, sahnenin ortasındaki basamakların en tepesinde beliriyor. Alkış kıyamet, yer yerinden oynuyor. İsyan çıkmış zannedersiniz. Bir vakit garip bir edayla salonu süzüyor. Aynı anda ortalığı kesif bir koku sarıyor. Sümbülteber. Private Collection. Kokunun yayılma hızına ters bir orantıyla, ağır ağır iniyor basamakları. Beş ya da bilemedin altı basamak... Yıl geçiyor sanki. Mikrofona yaklaşıyor. Sağ elini hafifçe kaldırıyor. O tek ışık altında başlıyor şarkıyı okumaya, başkaca ses duyulmuyor. İnan olsun, koca gazinoda sinek uçsa duyarsınız.

Dün akşam yine benim yollarıma bakmışsın

Dinliyoruz. Ben etrafı izliyorum. Başımı kaldırıp babama bakıyorum. Gözünü bile kırpmıyor. Ellerini arkasında bağlamış. Garsonlar duvar diplerinden ağır adımlarla çekiliyor. Görüntüye girmemek için eğilerek salonu terk ediyorlar. Bu saatten sonra ağır bir servis olmaz. İçkinizi tazelerler, olmadı buz filan getirirler. Ancak o elli katlı yanar çakar meyva tabakları, sahneye gül döktürmeli raconlar çoktan Çakıl'a sirayet etmiş. Artık gazinoya fasıl saatinden itibaren gelip oturmuyor dinleyiciler. On buçuk solistleri icad edilmiş. Masası var, demenin anlamı kasaba pavyonu usulüne endekslenmiş. O hep ve her masalda bahsedilen "Beyefendiler"den mamul kaymak tabaka da, İstanbul gibi son demlerini yaşıyor. Sene 1979. Bir tık sonra, o gün gazino kapısında kalabalığı dağıtmakla görevli panzerler meydanlara dökülecek.

Şarkı bitiyor. O zamanlar şarkılar bana ne ifade ediyor bilmiyorum. Ama dinliyorum. Babamın gözleri ıslanıyor ya da annem içleniyorsa, zihnim dertli kaydediyor şarkıları. Çok zaman dertleniyorum ben de, sebepsiz yere. Başkalarının hisleri üzerinden nakş'ediyor şarkıların ifade ettiği duygular zihnime. O zamanlar sadece babam sevmediği için Rast makamına tepkiliyim, annem hastası olduğu için Nihavent severim, Hicaz'ı biraz da ticari bulmaktayım. Neyse.. Bu gece, televizyon ekranında Bülent Ersoy 28 sene önceye gidip, neredeyse o gecenin tıpkısına yakın bir repertuarla açılış yapınca, gözümün önünden film şeridi gibi geçiverdi yıllar.






••
Taksim Maksim 1961, Behiye Aksoy


.

17 yorum :

kadıköylü dedi ki...

baban çok sabırlı adammış hepinizi toplayıp gazinoya götürmüş. o kalabalıkta içeri girmeyi nasıl başardınız? hiç değilse seni evde bıraksalarmış:( ama o zamanda bugün bize bu anıyı anlatamazdın de mi: D

zelmac dedi ki...

sümbülteber kokusunu cidden merak ettim, gerçekten var mıymış öyle bir parfüm...
bir de keşke bülent ersoy'un o yıllar ki fotolarından koysaymışsın behiye aksoy yerine...

ranini dedi ki...

@zelmac

meveo okuyorsa en doğru bilgiyi o verir parfümün içeriği hakkında. ben sir zaman sormuş ve sümbülteber ile beyaz gardenya'nın baskın olduğunu öğrenmiştim.

meveo söz sende!

ninova dedi ki...

bu tür yazıların toplanıp kitap olması gerekiyor. bir nevi belge niteliği taşıyorlar sonuçta. nineler yaşananları torunlarına anlatıyor, sonrada uçup gidiyor anlatılanlar. sivil tarih mi artık ne deniyorsa buna. biraz daha çaba sarfedip şunları bi toparlayıvermelisiniz ranini :)

ranini dedi ki...

@ ninova


:)


sivil tarih dedin, görev bilinci gibi bir duygu hissettim omuzlarımda :) kısmetten ziyade olmazmış. du bakalım..

ninova dedi ki...

görev bilinci oluştuysa iyi :) devamı gelir.

ben çok isterdim anneannemle, annemle onların zamanları hakkında daha çok sohbet edeyim, bir yerlere not alayım diye. ne çok hikayesi vardı anneannemin yunan işgaliyle ilgili aslında.
hep içimde bir yaradır bi yerlere yazmadığım için. çoğunu unuttum

gülcan dedi ki...

rahmetli amcam çakıl'ın garsonlarındandı :)kapandığında istanbul'u terk etti,arkasında mutfağa kulise her bi yerlere giderdimde kimseler kızmazdı :)) bir ay çakıl bir ay gar açık olurdu şimdilerde yolum düştüğünde iyiki yetişmişim gazino zamanlarını yaşadım hemde torpillisinden die gülümsüyorum nur içinde yat amcacığım.1993 de bülent ersoy'la veda ettim çakıl'a die hatırlıyorum yanılmıyorsam eğer.

meveo dedi ki...

sumbulteber, yabanci literaturde "tuberose" diye gecen ve benim de kokusunu cok sevdigim beyaz bir cicek. gardenia kadar tatli degil ve ona oranla daha taze bir kokusu var. icinde tuberose olan ve bana ilginc gelmeyen bir parfum hatirlamiyorum desem dogru olur : )

"koku supermaketi" diyebilecegim buyuk magazalarin fis fis kizlarin dolastigi reyonlarinda veya havaalani duty freesinde bulunacagini sanmamakla beraber, cok hos iki sumbulteber parfum onerebilirim ilgilenenlere : frederic malle/carnal flower ve serge lutens/tuberose criminelle.

bulent ersoyun soz konusu aksam kullandigi parfum konusunda ise biraz bulanik kaldim. cunku eger 1973te cikan "estee lauder private collection" ise bahsedilen, bildigim kadari ile icinde tuberose notasi yok ancak doneminde oldukca begenilmis bir parfum. icerik, aciklandigina gore hanimeli, ihlamur, krizantem, portakal cicegi, gul, yasemin, amber, misk ve sandalagacindan olusuyor. acilisinda oldukca taze ve yesil bir hava vermesi, daha sonra bu havanin daha tatli notalar icinde erimesi ile meshur olmus.

rivayet odur ki, bayan lauder bu parfumu kendi kullanimi icin hazirlatirmis ve cok begenilince ticarilestirmeye karar vermis -mis. ancak parfum dunyasi chanel no 5'den baslayarak boyle bir suru pazarlama hikayesi ile doldurulmus oldugundan ve ozellikle estee lauder'in boyle sehir efsanesi yaratmak konusunda hakli bir sohreti bulundugundan, ben buna elbette kusku ile bakiyorum. hatta belki de bakmiyorum bile.

estee lauder firmasi (estee'nin torunu aerin lauder), cok yakinda zamanda (2007) yeni bir "private collection" daha cikardi ve bu kokunun tam adi "private collection, tuberose gardenia".

yeni kokunun ust notalari eskisi ile benzesmekle beraber elbette icerikteki tuberose, gardenya ve ilaveten baz notalarda kullanilan vanilya ve karanfil ile farklilasiyor.

ancak tuberose, yani sumbulteberli private collection ile orijinal private collection arasinda 30 kusur sene var. bu nedenle muhtemelen de bulent ersoyun o gece kullandigi kokunun ismi farkli, ama icerigi tuberose sumbulteber idi.

cok mu uzun oldu acep bu yorum ?

ranini dedi ki...

@meveo


teşekkür ederim.

sen haklısındır çünkü ben kokunun içeriğini internette aradım öyle buldum sümbülteber'i demek yenisinin içeriğini bulmuşum.

Judy Abbott dedi ki...

Harika bir yazı , çok teşekkürler Ranini. Ben de bu tarz anlatılara - artık sivil tarih mi, yazılı olmayan tarih mi, popüler tarih mi, ne ise, - bayılıyorum

zelmac dedi ki...

meveo teşekkürler...süper bilgilendirici parfüm yorumu...
estee lauder'ın sevil de falan bulursam deneyecegim, umarım çok baygın bir koku değildir

ranini dedi ki...

@zelmac


meveo süper bir insandır.blog yazacak kısmetse birgün parfüm yorumlarıyla dolu.. da, ne zaman?

zelmac dedi ki...

meslegi nedir acaba meveo'nun...
hani böyle çok pahallı "burun" lar varya, işleri parfüm koklamak, türkiye'de sanmıyorum olsun, ama olmaz olmaz dememeli

ranini dedi ki...

@zelmac

mesleğine burnunu sokmadı henüz amatör burun'dur kendisi.

:))

meveo dedi ki...

@zelmac:
tesekkurler. meslegim corapcilik. yani parfum ile uzaktan yakindan ilgisi yok. parfum benim merakim ve hobim sadece.

bilgi icin, az da olsa turk burunlar da var allaha sukur bu parfum isinde, ama cogu yurtdisindaki parfum veya aromakimyasali devlerinde calisiyorlar. koku'nun sadece parfum icin uretilmedigini hatirlamakta fayda var. deterjan, yumusatici, cips, icecek, akla gelen herseyde kullaniliyor ve parfum bu isin sadece 15%lik kismi piyasa olarak.

@ranini:
"henuz" ?? burnumu meslek olarak hic dusunmedigimi biliyorsun. bir stres kapisina daha hic mi hic ihtiyacim yok : ) kendi basima blog olusturmak da cok uzun ve ayrintili bir is benim gibi biri icin. boyle konuk olmak daha zevkli. cay kahve falan ikram ediyorlar, yazin da karpuz vs vs : P

Hadsizin Başkanı dedi ki...

@Meveo,

Şişşşt, Meveo bebeğim yaaa söylesene sence erkek üzerinde afrodizyak etkisi en fazla olan parfüm hangisi? Müstakbel kocam üzerinde deniycem de :))))

@Ranini,

Pardon bebeğim, paççççozluk kalibre aaaayaaaarlarım bozuldu :) saldım gitti :P Amaaaan bana ne ki, beni sizler böyle seviyorsunuz :P

Anonymous dedi ki...

Keyifle okudum. Klavyenizden öperim.