Pazartesi, Temmuz 21, 2008

İçimdeki Büyük Boşluk



Kıyıda durup deniz yıldızı toplamadığım zamanlardı. İlk büyük aşkımdan emekli edilmişim. Kim gelse karşıma, kim hayatıma girse, yara bere içinde kalıyor. Acımasızım. Her sabah aynada yüzüme bakıyorum. Tanıyamıyorum. Ya kimden intikam alıyorum, bilmiyorum. Sonra bir sabah hamile olduğumu anlıyorum. Umursamıyorum. Tam kelime bu. Umursamıyorum. Koca kentin illegal kürtaj yapan tek hastanesinin yolunu tutuyorum, bir kız arkadaşımla birlikte.. Acil kapısından içeri alıyorlar.
Sıramı bekliyorum. Bir form doldurup, bir imza atıyorum. "Kanamalı geldi" diye, yazıyor kağıdın sonunda. Kız arkadaşım, ölürsem sorumluluk almasınlar diye sıradan bir prosedür olduğunu söylüyor. Duvar dibi koltuklarında bekliyoruz. Sıkılıyorum. Uykum geliyor. Sıram geldiğinde orta yaşlı bir hemşire genişçe bir kapıdan içeri davet ediyor. Mavi bir önlük giyiyorum. Bir sedyeye uzanıyorum sırt üstü. Odadaki diğer kadın, köşede duran mavi plastik kovayı bacaklarımın arasına denk gelecek şekilde taş zemine yerleştiriyor. Umursamıyorum. Umursamaz gözlerimi sıkıca kapatıyorum... Başka kadınların uyuduğu bir odada uyanıyorum. Hiçbir şey hissetmiyorum. Durmuyorum da. Tek yaptığım, kovaya bıraktığım artıkların babasından da ayrılmak oluyor. Yirmi iki yaşındayım.



Ellerim mi titriyor? Ellerimi karnımın üzerinde kilitliyorum. Tatildeyim. "İstanbul'a gelmelisin.." diyor, telefonun öbür ucundaki ses. Doktorum. "Kan tahlilerin fena çıkmadı ama başka bir sorun var. Hamilesin." Hamileyim... Bunca yıl sonra... Eskiyi hatırlıyorum. Bunalıyorum. Elim telefona gidiyor. Tanıdık sesler arıyorum. Paylaşıp, küçültmek istiyorum ızdırabımı. Izdırap mı?... Hamileyim... Ve bu bir ızdırap mı benim için.. Yine mi ben karar veriyorum? Hiç mi değişmiyor insanlar? Yıllar hiçbir işe yaramıyor mu, ya hiçbir şey öğretmiyor mu?... Kaza mı bu?... Eşyalarımı toparlanıp yola dökülüyorum. Yolda, dökülüyorum. Her kilometresinde bir yanımı bırakıyorum yolun. Kolsuz, bacaksız, kanatsız, savunmasız iniyorum koca şehre. Çifte kavrulmuş bir karar sanki vermem gereken. O gün acımayan bedenim, bugün sızlıyor. O gün çekmediğim pişmanlık, bugün hortluyor. Haksızlık bu. Ya kime?... Yıllar önce, hamile olduğumu anladığımın ilk saatinde sırt üstü uzandığım sedye, bacaklarımın arasındaki o mavi kova ne kadar uzak ve puslu geliyor. Kılım kıpırdamamıştı. İğneli fıçıda sallanıyorum oysa günlerdir. Herşeyi hatırlıyorum. Yok saydığım her duyguyu anımsıyorum. Canım acıyor.
Sırtüstü uzandığım
ameliyat yatağında
gözlerim
o tiksindirici,
mavi,
plastik
kovayı arıyor.
Bir odada
tek başıma
uyanıyorum.
Otuz yedi yaşındayım.




•• rd, 2008 istanbul
••• 25. 09.2004 tarihinde Ekşi Sözlük'te yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok :