Cumartesi, Eylül 24, 2011

Sabah mezesi


Sabah kahvaltısına meze olması vesilesiyle eski bir yazıyı hatırladım. O kadar tembele bağladım ki zihnimi artık eski yazıları kopyala yapıştır yapmaya başladım. Yine de her dönem güncel göründü gözüme, narsist miyim?

Buyrun...

Ahir ömrüm boyunca esrarkeş bir babadan başlayarak uyuşturucu ya da uyarıcının kucağında keyif çatan onlarca insanla yan yana durdum. Kokainman bir sevgili, eroinman abiler, papikçi arkadaşlar vesilesiyle uyuşturucunun insan evladına yaşattığı her duruma şahit olarak büyüdüm ve yaşlandım. Uyuşturucu alışkanlığına kapılmanın gerekçelerini kendi aramızda da tartışır dururuz. Nedir gerekçesi? Dertlerini unutmak, merak, bir dolu kaz kafalı tarafından kıstırıldığın boktan bir ortamdan soyutlanmak, sadece üfleyerek yüksek kafa olabilmek yani yaratıcığınının tetiklenmesi, zevk almak, acılarını dindirmek mi? Ya da sadece yakınınıza kadar girmiş birinin ikram etmesi mi? Uyuşturucu zihin ve beden denilen karmaşık yapının hangi deliğini dolduruyor, neremize dokunuyor da bizi içine alıyor? Gerçekten bilmiyorum. Uyuşturucunun serbest düzende kol gezdiği bir mahallede esrarkeş bir babanın, esrarkeş arkadaşlarının kucağında büyüdüm. Merak ettim, sordum, öğrendim. Bastım, pişirdim, sardım, dumanaltı oldum. Dertli ablalarımıza müsekkin olacak diye babamın tabakasından esrar çaldım.

Yetiştiğim dönemin ve yaşam koordinatlarımın zemini pek uygun hale getirmesine rağmen beni o patikaya sapmaktan alıkoyan ne oldu? Çok düşündüm. Travmatik bir çocukluğa, karanlık bir okyanusta debelenen o ilk gençliğe ve onca sebepsiz acıya rağmen beni uyuşturucudan uzak tutan ne oldu? Uyuşturucu sebepli ölümler gündeme her geldiğinde uzman olanın sunduğu sihirli formülü dikkatle dinlerim. Önerilen tedbirlerin tam tersi bir hayat sürmüş olduğum halde neden uyuşturucu kullanmadım? Merak, ikram, vaad, özenti, ulaşım kolaylığı, model bolluğu velhasılıkelam uyuşturucunun sızabileceği her kapının ardına kadar açık olduğu bir hayatım oldu. En yakınımda duran ve kocaman sigarasının dumanından yarattığı renkli rüyalara keyifle dalan o ufak tefek adamın, müdavimi olduğu çok eğlenceli dünyaya balıklama atlamamı ne engelledi? Uyuşturucu, kaç kez evden kaçıp katılmayı düşündüğüm bir sirkti. Ne kadar merak edersem edeyim filin hortumundan ne göründüğünü, tekerlekli bir evin yeni manzarasını, sepetteki yılanları, şapkadaki tavşanları, dans eden fokları, palyaçonun ayakkabısını, trapezci kızın şemsiyesini; her seferinde neden aslanın kocaman açılmış ağzı ve o karanlık dehliz düşü-verdi aklıma?


Böyle yani..




**photo by Zeynep Günay Tan

2 yorum :

erayda dedi ki...

Günday'ı neden sevmediğini şimdi anladım.

DİNÇEL dedi ki...

GeneL Yorum : İtiraf edeyim sana denk gelmem Tuna KİREMİTÇİ sayesinde oldu, o seni bizlere tavsiye ederken içimde bi kıskançlıkda oluştu, hani bilirsin işte ''e benim de bloğum var, bana niye olmuyor böyle şeyler durumu'' sonra lezzetine vardım yazdıklarının, boşuna yapılmamaış o övgüler, düşüncelerimden utandım.
Benim daha 40 fırın ekmek yemem lazım, sen buyur yazmaya devam et, ben de ekmek yemeye gidicem müsadenle.
Ha bu arada nasıl uzak kalabildin uyuşturucuya bu kadar yakınken? paylaşmak istermisin başka bi senden gelende...
Her neyse senin deyişinle böyle işte.
Yüreğine sağlık.
Dinçel LAÇİN