Salı, Ağustos 03, 2010

2. GÜN

Yok, halim yok. Delirtici ve kötücül bir disiplinle durmaksızın yazacak değilim. Korkmayın. Lafımı tamamlayıp gideceğim. Geçen gün annemi çıplak gördüm. Banyo yapıyordu. Gül, annemin sırtını keseliyordu. Kapıyı aralayıp, havlu bıraktım. Küvette kendimi gördüm.İçimi bilmem ama dışım tıpkı anneme benziyor. siyah - Beyaz bir fotoğrafını hatırlıyorum, bulsam ne kadar benzediğimi göstereceğim. Ama eski fotoğrafları kurtaramadım annemin elinden. Manik ataklarının birinde bütün fotoğraflarımızı kaybetti. Yıllardır hepsini naylon bir torbanın içinde muhafaza ediyordu. Pangaltı esnafından birilerine göstermeye götürmüş, hangisine götürdüğünü hatırlamıyor. Tuşba'ya, halka yapan fırının ustasına ve köşedeki beyaz eşya dükkanına sordum. Bilmiyorlar. Bütün Pangaltı'yı dolaşamayacağım için fotoğrafların izini sürmeyi bıraktım. Cihangir'den, Balıkpazarı'na doğru yürürken kapı önü eski anı kutucuklarına istemsiz bakışlarım biraz da bu yüzden. Eskiden kitap kapaklarına bakar babamın imzaladığı/ tarihlediği eski kitapları arardım. Şimdi fotoğraflarımı arıyorum.

Manik hezeyandan kurtulmuş üç-beş fotoğraf var elimde elbette. Bir tanesinde babam ve annemin ortasında şakın bakışlarla duruyorum. İkisini birarada ve kavgasız gürültüsüz görmekten şaşkın faltaşı gibi açılmış gözlerle bakıyorum. Dönme dolapa binmişiz. Annem dizlerine kolları lacivert- kırmızı ince çizgili beyaz hırkamı örtmüş. Babam meşin bir ceket giymiş. O hırkayla iyi anılarım yok. Gördükçe içim kararıyor. Çünkü annem hırkamı bacaklarını kamufle etmekten başka işler için de kullanırdı. Tam o yaşlarda olmalıyım. Osmanbey Caddesi'nden Şişli'ye doğru hızla koşuyoruz. Annem kolumu o kadar çekiştiriyor ki kopacak sanıyorum. Hayır, dayak yemiyorum. Annem bir adamdan kaçıyor. Arkamızdan bir adam koşuyor. Köşeyi dönüp bir taksiye biniyoruz. Adam taksinin kapısına yapışıyor. Bizi durdurmaya çalışıyor. Durduramıyor. Taksici amca tuhaf gözlerle bize bakıyor. Annem, kapıya yapışan adamın babam olduğunu, çok içki içtiği için babamdan ayrıldığımızı, hergün kapıya dayanıp bizi dövdüğünü anlatıyor. Dönme dolaptaki şaşkınlığı giyiyorum yüzüme, taksinin arka koltuğunda otururken. Anneme,"O adam benim babam mı?" diye soruyorum. Annem, kolumu sıkıyor ve " şaşkın mısın evladım elbette baban!" diyor. Ağlamaya başlıyorum. Ah be anne, bana ne yaptığını idrak etmeden ölüp gideceksin ya en çok da buna yanıyorum! Evet, babam içiyor ama içki değil. Evet, babam dövüyor ama bizi değil. Ve o adam benim babam değil. Yemin ederim değil. "Benim babam taksi şoförü tıpkı sizin gibi.." diyorum. Lafımı bitirmeden annem ağzımın ortasına elinin tersiyle okkalı bir tokat yapıştırıyor. Ağlamıyorum.

Dolapdere'yi geçince sola, Ömer Hayyam'a doğru dönüyoruz. Taksi yokuşa dayanır dayanmaz, sağda iniyoruz. Ümmühan Teyze'ye akşam oturmasına gidiyoruz, haftanın bilmem kaç bela günü yaptığımız gibi.. Mustafa Amca ganimeti nakite çevirir, Ümmühan Teyze de çok güzel pilav pişirir. Beşinci katta oturuyorlar. Merdivenleri çıkarken annem bugün de olanları babama anlatırsam başıma gelecekleri izah ediyor, kibarca. Dudağım kızarmış, buz koyacağız. Belki annem et çiğneyip basar dudağıma. Tiksiniyorum bu kocakarı tedavisinden ve parmağını tükürüğü ile ıslatıp ıslatıp gözümün çapağını temizlemesinden. Akşama kadar dudağımın şişi inmezse, babama yalan söyleyeceğim. "Hani o tahta küpler var ya baba, bir araya getirip resim yapıyoruz hani. İşte onu bi attı Gültekin.... Acıdı, evet!.." diyeceğim ve cümleyi bitirir bitirmez deli gibi ağlamaya başlayacağım. Bütün gün biriktirdiğim gözyaşlarımı boca edeceğim oracıkta. Boğazımı kessen gözyaşı boşalır ya öyle ağlayacağım. Doya doya... Kimsecikler beni susturamayacak. Babam taşak geçmeye başlayacak, "Ulan turşu suratlı, beş saat olmuş şimdi niye ağlıyorsun?" diyecek, dah açok ağlayacağım. Sonunda babam olanlardan şüphelenerek, "Ulan Maruşka yoksa sen mi bi bok yedin, bu çocuk niye bu kadar ağlıyor?" diyene kadar ağlayacağım. Babam yerinden kalkacak, ağır adımlarla, dişlerinin arasından fıslar gibi konuşarak ve parmağını sallayarak annemin burnunun dibine kadar girecek "Ulan şu çocuğa fiske vurduğunu bir duyarsam seni lime lime doğrar leşini köpeklere atarım." diyecek.

Ah be güzel babam! Sana inandığım için senelerce dayak yedim biliyor musun? Annemi öldüreceğinden o kadar emindim ki sana hiçbir şey anlatamadım. Şiddetinle şiddet doğurduğunu, çok sevdiğin kızının sırf bu sebeple un ufak edilmesine izin verdiğini bilebilseydin... Keşke... Bi'haber ölüp gittin ya bir de buna yanıyorum..



./..


.

Hiç yorum yok :