Cumartesi, Ekim 19, 2013

Kayıp: Çakı var pantolonumun cebinde..


Kanal D'nin sitesinde yayınlanan bölüm fotoğraflarında Mehmet'i böyle boylu boyunca yerde yatarken görünce içim sızladı. Mehmetcik hikaye başladığından beri darbe üzerine darbe yedi durdu. Fragman yeterince heyecanlandırmıştı. Fakat bölüm resmen fragmana tur bindirdi ve özetsiz yayına girdi. Bu da aslında rekabetin getirdiği iyi şeylerden biri. Neyse asıl konumuza dönelim. Bölüm başlar başlamaz Aslı, Mehmet ile flörtöz bir konuşma yaparak oltaya takıldığını belli etti sonra da geçen bölümdeki sahneyi hatırladı. Bu sahnede ağzı kulaklarına fiyong olan tek kişi olmadığıma eminim. Kemal, bölüm hashtag'ine de adını verdiği üzre #kereminuğruna katil oldu. Cana kıydı.. Üzülmedim. Demek ki Kemal'in de bu hayattan alacağı esas ders, can almaktan çok daha büyük ve acılı diye düşünüyorum. Biliyorsunuz, Kemal'e ilk andan itibaren ısınamadım. Hep bu hikayenin çıban başı, asıl kötüsü aslında Kemal'miş gibi hissediyorum. Babasıyla kurduğu hastalıklı ilişki de bu düşüncemin ispatı gibi geliyor. Zaman gösterecek..

Kemal, yaşadığı şoktan olsa gerek Bilal'in cesetini sürükleyerek arabasına taşıdı. Falko da asıl derdinin Kemal 'i üzmek olduğunu bu sahne yardımıyla iyice açık etti. Kemal kaçarken de arabasıyla zavallı bir evsizin bacağının üzerinden geçti. Plakaya fokuslanan kameradan anladık ki bu Evsiz, ilerde Kemal'in evini başına yıkabilir. Leyla, evladını merak eden acılı anne rolünü abartarak yaşamaktan vakit buldukça içini de açmaya başladı. Bu bölümde Özlem'e kocasının onu aldattığından şüphelendiğini anlattı. Hâlâ kendimi en iyi hissettiğim anlar Leyla'nın uyuduğu sahneler. Kemal'in sahnesine sabah ezanı eşliğinde Casper Via ürün yerleştirmesi de şahane olmuştu. Akıllı yerleştirmeleri seviyorum.

Gördüğü kabus Leyla'yı hortlatmaya yetti. Vallahi Dolunay Soysert kızmasın ama drama sanatında ilk acı çeken anne rolü Leyla değil. Binlerce kez, tonlarca yerli/ yabancı oyuncudan bu tür performanslar izledik. Soysert'in yorumu oldukça arkaik, over acting şahikası ve dolayısıyla inandırıcı olmaktan da fersah fersah uzak. İzlenir bir durum değil. Biraz aşağı alsa, olmuyorsa gerçekten haplanmış, uyutulmuş anneyi oynasa? Acı, her dilde aynı. Bir süre sonra insanın içi katılır. Donar kalır. Daha küçük oynayan bir annenin acısına inanmayacak mıyız? Ama bu can hıraş bağırışlar , tek düze tempo, vals yürüyüşlü konuşma ritmi gerçekten de tahammül edilesi değil. Hikayenin gidişatı için taammüden yapılıyorsa da bağlansın bir finale de kurtulalım. Bayılacağım!

Kemal'in, önceki bölümde polislere görünmemek için telaşla arka kapıdan çıkması ama çamur içinde arabasıyla (bagajda cesetle) gayet sakin bir halde ön kapıya yanaşması da ya hikayenin defosuydu ya da haftaya polis Kemal'i bu konuda sorgulasın diye yaptılar. İkinci olarak gözüme çarpan, aklımı kurcalayan konu da Mehmet, Hasan'ın kullandığı siyah aracı takip ediyordu. (Geri sarıp baktım. Aracın plakaları da tamam. ENE 87) Peki, ilk günden beri bize iz sürme ustası olarak ilan edilen karakterimiz Mehmet neden daha önce defalarca yaptığı gibi takip ettiği aracın (Üstelik ona ateş edilmişken) plakasından kimlik tespiti istemedi? Siyah aracı yok sayıp, Beyaz Sedan'ın peşine gitti? Haftaya isterim cevaplarımı yoksa hikayenin defo hanesine bunu da yazarım, nazar boncuğu niyetine..

Tövbekâr Hasan, elbette vicdanlı bir adam. Çocuk ölmesin diye Doktor Nuri'yi eve aldı, Nuri de çocuğu.. Zincir de böylece kırıldı. Allah için Doktor güzel karakter ve Beyti Engin de çok güzel yorumluyor. Aklına, kalbine sağlık olsun. Beyti Engin'i izlemek gerçekten büyük zevk. Kemal cesedi ortadan kaldırması umuduyla ve yaşlı gözlerle hemen babacığına koştu. Bir bölüm önce efelendiği, ötelediği babasına. Herif, can aldığının farkında bile değil. Sadece içine düştüğü durumdan kurtulmaya çalışıyor. Özlem, Mehmet'i kurtarmak için yola düştü. Mehmet'i ağaca bağlanmış halde buldu, dananın da kuyruğu o sahnede koptu. Çok rahatlatıcı ve özel bir sahneydi. Doğaldı. Planlanmamış gibi kurulmuş, sıcak bir sahneydi. Yazanın, akıl edenin, çekenin ve oynayanların ellerine sağlık.

O noktaya kadar nasıl gerilmişsem, "Çakı var pantalonumun cebinde" dediğinde gülmekten gözümden yaş geldi. Senaryo, Özlem- Mehmet- Kokoreç odaklı sahneyle hikayenin gerginliğinden uzaklaşmamızı, az da olsa nefes almamızı sağladıktan sonra yine ve tam gaz germeye devam etti. Kemal, Bilal'in cesedini tekneye atıp Marmara açıklarına saldı. (Sanki vurmayacak iki haftaya kalmaz Bostancı Sahili'nde karaya, az öteye gideydiniz.) Murat, sahte paralarla Kerem'i kurtarmaya talip oldu. Mehmet tam Kerem'i alıyordu ki Falko baskın yaptı. Özetle; benim için güzel bir bölümdü. Ekran seyircisi ne demiş yarın sabah öğreneceğiz. Hoş, SBT'de Fox'un Karagül'ü yayınlandığı sürece zirvede kaldı. Yarın TNS nasıl çıkacak dersiniz? Bu arada Kayıp izlerken aklıma durmaksızın tek bir film geliyor. The Game. Hayır olsun diyelim. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık olsun..

Öyle işte..


.







3 yorum :

Gamze dedi ki...

Özlemin yalan söylediğini ve de her şeyi bildiğini düşünmekteyim siz ne dersiniz bu konuda? Kaan Taşaner'i çok severim normalde ama burda beğenmiyorum nedense.Dizi tek sezon mu olacak bu arada?

Adsız dedi ki...

Özlem ve Mehmet sahnelerine ben de bayılıyorum sizinle aynı fikirde olmak çok hoş ve her hafta bu sahnelere yaptığınız yorumları zevkle okuyorum, sizce reyting sıkıntısı var mı dizinin, yoksa 39 bölüm devam eder mi, kanal d sahibinin dizisiymiş çünkü?

Burcu SezeR dedi ki...

Özlem karakteri Mehmet'e göz kulak olsun diye Falco tarafından görevlendirilmiş olabilir mi? Çünkü ilk bölüm sonrasında Özlem'de değişim başladı. Devamlı Mehmet'e sorular soruyor ne gibi yollar izlediğine dair. Özlem evdeki köstebek bana kalırsa. Ha bu arada Murat'ın babası da masum değil hatta işin içinde diye düşünüyorum.