Tuhaf zamanlardı.. Yarım sayfaya açılmış ağır darbeli Güneş K. fotoğrafı gözümün önünden gitmiyor. O zamanlar medyanın tutumu da.. Hoş, değişen bir şey yok. Medya her zaman boncuklunun peşinde.. Güneş'in fotoğrafını hatırladım çünkü Metin Kaçan, geçtiğimiz pazar, Boğaz Köprüsü'nden atlayarak intihar etti. Sevenlerinin ve ailesinin başı sağ'olsun. Olanları unutmuşum. Yıllardır hafızama bir kez bile düşmemiş o meşhum gece ve yaşananların acılı ağırlığı hafızamdan silinmiş. Pi Patel'in kulakları çınlasın!
Geçtiğimiz pazar günü Twitter'da takip ettiğim birkaç kişinin endişeli Metin Kaçan tweetleri vasıtasıyla geçmişte olanları hatırladım. Sustum. Sadece hatırladım. Toy zamanımıza denk gelen olayı ve ardı sıra sel ettiğimiz yorumlarımızı hatırladım. İki insanın, özgür iradeleriyle tercih ettikleri yaşam biçimi üzerinden yaptığım çıkarımları, kestiğimiz raconları.. Önce pervasızca masum görünen, "Kiminle düşüp kalktığına dikkat edeceksin", "Öyle it kopukla takılırsan, kafa binbeşyüüz o-hoo!", "Kadından korkmayan taş olsun, bal gibi intikam almış" tadında sonra çeşit biçim haddini aşan yorumlara eşlik eden, şiddeti hak etmek üzerinden kurduğum argümanları hatırladım. Metin ve Güneş'i tanıyan tanımayan, yediği içtiği ayrı gitmeyen, iki davette denk gelip selamlaşmış, yüzünü görse tanımayacak olan velhasılıkelam durum ve olay ile alakalı alakasız herkes konuşuyordu. Sosyal Medya yoktu, biz konuşurduk. Konuştuk. Hepimizin duruma dair bir fikri, olanlara ait haklı bir yorumu vardı, çok şükür. Söyledik. Hatırlıyorum. Git-gel yaşayan, cıvık bir yüzeysellikle vah vah'layan, her konuşanla taraf değiştirebilen, kâh Metin'e hak veren Güneş'i yargılayan kâh tersine dönen düşüncelerimi hatırlıyorum.
Metin Kaçan'ı hiç tanımam. Ağır Roman, nazarımda özgün bir eserdir. Metin Kaçan, Ağır Roman vesilesiyle yapılmamış olanı yapmış, bugün rafını sere serpe doldurmaya çalıştığımız "Sokak Edebiyatı" denilen nanenin temelini çatmıştır. O kadar.. Güneş K. ile aynı camianın insanıydık. Onu da tanımam. İnsan ise konu edilen kim bu kadar iddialı olabilir, onu da bilmiyorum? Tanımak sisli ve gri bir iddia benim için.. Olay gecesine şahit değilim. Sonrasına da ilgim çabucak dağılmıştı, az önce anlattım. Güneş'in kopan kulağı, çay çorba sofralarımıza, manikür pedikür seanslarımıza meze olmuştu. O kadar. Hayat devam etmişti. Hep olduğu gibi.. Pi'nin kulakları çınlasın!
Metin Kaçan'ın, yasalarca sabitlenmiş, ispatlanmış ya da ispatlanamamış suçunun bedelini de misli misli ödediğini düşünüyorum. Hani söylentiler doğruysa, insanız, kulağımıza fısıldananlara meyil edeceksek diye söylüyorum, olur da Metin ve yakınları delilleri karartıysa, olur da Güneş intikam için durumu saptırdıysa bile her ikisinin de bu yola insani bir güdü ile yani hayatta kalabilmek, yaşama devam edebilmek için başvurduklarına inanıyorum. Yargılamıyorum. Yadsınamayacak tek gerçek tarafların acı çektiğidir. Metin Kaçan'ın "Son" olduğunun altı çizile çizile yeniden yayınlanan, "Yılın Gazetecilik Ödülü" beklentili röportajında olayı anlatış biçimi, çektiği acının sınırını apaçık önümüze koymuş. Yok, spritüel yönelimli cümlelerinden değil, olayı anlatış biçiminden, onca yıl sonra babasının onurunu düşünen o kız çocuğuyla karşılaşıp, konuştuklarını anlattığı cümlelerden anladım. Huzur bulsun.. Güneş nerede yaşıyor, hayatını nasıl sürdürüyor, acıları sağaldı
mı, bilmiyorum. Tek dileğim, bu intiharının ardından
boncukçu medyamızın peşine düşmemiş, kapısına yayılmamış, yoluna
çıkmamış, canını acıtmamış olması. Umarım ve dilerim hayatını yeniden kurabilmiştir.
Umarım ve dilerim daha az acı çekiyordur. Umarım ve dilerim, gayrısına
gücümüz yetmez. Bir yerde durmayı bilmek lazım..
Metin Kaçan'ın intiharı hafta başında ağabeyi Hasan Kaçan tarafından Twitter'da doğrulandı. Ardından haber, Sosyal Medya'da ve internet sitelerinde çığ gibi büyüdü. Güneş'in acısını, Metin'in ağrısını sanki hiç unutmamış, hep hatırlarmış
gibi yaparak durumdan vazife çıkaran, acılarından rol çalan, kızan, savunan, ayıplayan insanlar ortalığa döküldü. O gece olanlar deşildi, hatırlatıldı. En iyimserinden, en kötümserine, duruma tanık olanlar, teknik ve mesleki sebeplerle olayın takipçisi olanlar dahi fikrini yazdı. Hani değişim kaçınılmaz ya, büyük yalan. Bazı şeyler hiç değişmiyor ama nefret çığ gibi büyüyor. Şiddet ve cinsel suç kapanına kısılmış herkesi, istisnasız, hastalıklı
bir ruh olarak kabul ediyorum. Suç ile aramdaki keskin çizgiyi çekerken de
yasa koyucunun insafına sığınıyorum. Şiddet ve cinsel istismar suçu
işleyenleri islah etmenin, sağaltabilmenin yolunu bulmaktan yanayım..
Bilmiyorum, bu yüzyıla nasib olacak mı?
Bugün buradan, durduğum yerden diyorum ki ölümüne şiddet görerek büyümüş bir çocuk olarak, hak
edilebilir şiddet
söylemine taraf olabilmeyi becerdiğim zamanları hatırlamak can yakıcı..
Annemin ağzından akan kanları görünce ağlayarak saldırdığım babamın,
"Maruşka da kaşındı!" açıklamasından ne farkı vardı benim o zaman
hissettiklerimin? Zaman belki de bu yüzden görece.. Kimimiz büyümenin
yolunu buluyorken,
kimilerimiz sümüğünü yiyen o haylaz çocuğu korumaya alıyor ya da
hastalıklı bir yetişkin olarak ölümüne acı çekmeye devam ediyor. Acılardan rol çalmak da insan olana hiç yakışmıyor..
Öyle işte..
.
.
4 yorum :
ranini konuyla ilgisiz ama bilgin vardır belki diye soruyorum, hadsizin başkanı nerede? blogunu yıllar önce okuyordum sonra izini kaybettim, merak ettim...
@hadii
Ben de uzun zamandır haber alamıyorum ve merak ediyorum.
Ranini sen Ahmet Mumtaz Taylan misin? (sakayla karisik ciddiyet barindiriyor; ne zaman hurriyetteki kosesini okusam aklima senin uslubun geliyor.)
@erayda
Evet ama ben onun biraz daha cahiliyim:)))
İyi yazıyor Allah için.. Makamsaldır o benzerlik. Aynı makamda dolaşmaktan yani..
Yorum Gönder