Pazar, Mayıs 27, 2012

Durmadan

Ayrıldım. Bir arada duramayacak kadar gençtim. Hayat akıp gidiyordu ve durup bakmak için çok erkendi. Pişman değilim. Bugün olsa yine aynı kararı verir, yürür giderdim.

Ayrılık süreci sancılı.. Hele de egonuz tuzla buz edilmişse, benim gibi.. Her ses, eşya, mekan ateşi körüklüyor; yerli yersiz teselli cümleleri, hâl beyanları acıyı büyütüyor. Can havliyle yalnızlığına sarınıp, ortak arkadaşları terk edip, bilmeyenin peşinden gidiyorsun.

Ben de terk ettim. Dostluğuna sahip çıkamayacak kadar bencildim. Hem neyi paylaşacaktık? Yeni bir 'ben' peşindeydim. Görsün diye coşuyor, duysun diye kahkaha atıyor, bilsin diye anlatıyor, acıtmak için heves ediniyordum. Kan kusuyordum, bilme istedim.

Ben de gittim. Kıymet bilemeyecek kadar telaşlıydım. İsli, kirli sokağın seslerini içime çekiyordum. Bir kelepçe gibiydi zaman, bilinmezliğe yolculukların gönüllü tutsağıydım. Kendimle ilgili tüm niyetlerimi bozmuş, solmaya yüz tutan renklerimi keşf'ediyordum. Adımı duymamazlıktan geliyordum, çağırma istedim.

Şimdi burada, durduğum yerde, geçmiş süt liman. Tepemde cılız bir güneş. Kalbimi serinletiyorum gölgesizliğin uzun koridorlarında. Kaybolmak için izler bıraktığım, yeşili az betonu çok sokaklarda, ıhlamur piçi gibi, ufuksuz, günah çıkarıyorum.

Can dostum..

Unutmak; kutu kutu boyalarla gizleyip yüzümüzü öyle yaşamaktır. Kaybetmenin sararmış yapraklı defterinde boş kalan, zamansız satırlara devrik cümleler yazmaktır.

Geçmiş; zifiri karanlıkta isimsiz yapraklara fani gülücükler seçmektir hükümsüz kataloglardan.

Gitmek; bilge bir yalandır.

Kalp kanar.

Zamanın düzeltilmez sokaklarında akan bulanık bir nehir/
Nereye gidersen git / durmadan akar.

.

Hiç yorum yok :