Çarşamba, Mart 05, 2014

Kurt Seyit ve Şura: Bu diziden Kıvanç’ı alın geri neyi kalır ki?

Aşkın ve cesaretin yolculuğu, Kanal D’nin ‘çocuk dizisi’ne yenildi.

Nermin Bezmen’in yayınlandığında da çok ses getiren kitabı Kurt Seyt & Shura, Star Tv için uyarladı. Projeyi, Ay Yapım için Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu kaleme aldı. Ve uzun süren bir bekleyişten sonra Kurt Seyit Ve Şura yayına girdi. Hemen söyleyeyim ki diziyi değerlendirirken, yayınlanacağını duyduğumda ikinci kez okuduğum kitaptan bağımsız davranacağım. Sizin de Kurt Seyit Ve Şura’yı kaynak aldığı eserden bağımsız bir projeymiş gibi odaklanarak izlemenizi tavsiye ederim. 


Celil (Ushan Çakır) eğer hikaye hak ettiği kadar yer açarsa kalbimizi çalacağa benziyor.

Müziklerini Toygar Işıklı’nın yaptığı dizinin oyuncu kadrosunda Kıvanç Tatlıtuğ (Seyit Eminof), Farah Zeynep Abdullah (Şura), Birkan Sokullu (Petro), Ushan Çakır (Celil), Serdar Gökhan (Mirza Mehmed Eminof), Şefika Tolun (Zahide), Seda Güven (Valentina), Aslı Orcan (Barones Lola), Elçin Sangun (Güzide), Neşe Baykent, Mehmet Yılmaz, Berk Erçer (Mişa), Doğu Alpan (Vlademir), Petro Sergei, Zerrin Nişancı, Oral Özer (Mahmut), Barış Alpaykut (Osman), Selçuk Sazak, Emel Erel, Atay Gergin, Tuğçe Karabacak (Nina), Atilla Kılıç, Sümeyra Koç (Havva), Filiz Kaya ve Sarpcan Köroğlu rol alıyor.


Dizinin tanıtımı için basına dağıtılan fotoğraflar, televizyonda izlediğimiz işten çok daha kaliteliydi.

Büyük prodüksiyon olduğunu, masraflı proje olduğunu söylemeye gerek var mı?
Oyuncu kadrosu, yazarı, saha ekibi, mekanlar, dekor- kostüm, yönetmen Hilal Saral ve ille de ilk kez bir televizyon dizisinde görev alan görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki.. Rüya takımı toplanmıştı. Bütçesi de arş’a ulaşmış olmalı. Ya hikâyenin izleyene vaad ettiği o masalsı aşk ve cesaretin yolculuğu? İşte tanıtımları gördüğüm ilk andan beri beni korkutan tek nokta bu olmuştu. Fragmanlarda gördüğüm dünyaya inanmış olmama rağmen Şura ve Seyit  arasında tesis edilecek olan aşka bir türlü ikna olamamıştım. Fragman eldeki malzemeyle ve aceleyle kesiliyor dizi daha iyi olacaktır diyerek iç sesimi haftalarca susturdum. Kurt Seyit ve Şura’yı izlemeye işte bu kaygularla başladım. Ne yazık ki korktuğum da başıma geldi…

Petro (Birkan Sokullu) dizinin en kusursuz parçasıydı.

Açık söyleyeyim ki eğer Radikal Blog’a söz vermiş olmasaydım Kurt Seyit ve Şura eleştirisi yazmaz, izlememiş gibi yapardım. Öncelikle Kıvanç Tatlıtuğ, prime time’da ekrana çıkıp ilaç prospektüsü okusa bu kadar reyting alırdı, bunu bir kenara koyalım. Bunun dışında Kurt Seyit ve Şura bana gore muhteşem bir teknik başarısızlık abidesiydi. Işık karmaşası yüzünden ne gün olduğunu anladık, ne de gece.. Sanki gün çekip, gece diye bağlamışlar gibiydi. Oyuncular kafalarında kandille gezer gibiydi. Mekanlar ışık zaafı yüzünden dekor gibi göründü. Mükemmel mekanlar ve kostümlere rağmen bir dünya kurmayı başaramayan reji, hikayeye dev çelme takmış. Renklerle her sahnede başka bir konsept oluşturmuş. Ya beyaz patlıyor ya da karanlık. Color correction yapan arkadaşın bileklerini kestiğini ya da iki bölüm sonra kesmeye niyet edecek olduğunu düşünüyorum.


İlk bölümde kadraja dolan Mirza’nın beyaz saçlı ensesi beni benden aldı.

Kurgucuyu da hiç beğenmedim. Hilal Saral’ın çektikleri kusursuz değil ama kabul edelim ki kurgu da parlak değildi. Yanlış yere bakan, talimatla sipere dizilen oyuncuları, kadrajı dolduran ‘kakafoni’yi görünce sanki kanala vaad edilen süreyi tutturmak için elde ne varsa kullanmışlar hatta ‘ekşın’dan bir tık öncesiyle bile iş bağlamışlar gibi hissetmemi sağladı. Sahnelerin çoğu ‘radyo tiyatrosu’ gibiydi. Ses var, görüntü yok. Birileri konuşuyor ama biz konuşanın yüzünü görmüyoruz. Dublaj ise, yanlış seçilmiş ve kötü planlanmış müziklerden sonra kulağımıza kast eden üçüncü öğe oldu. Flaş Tv canlandırmalarında, herkesin alay ettiği Samanyolu dizilerinde ya da B sınıfı prodüksiyonlarda teknik aksaklık/ eksiklik görünce kuyruklarına teneke bağlıyoruz da aylarca ve tonlarca para harcandığı duyurulan bir projenin teknik yeterlilik çıtasını yerin dibine çakmasına ses etmeyecek miyiz?


Farah Zeynep’den masum yerine ‘hastalıklı kız’ resmi çıkaran rejiyi ayrıca tebrik ediyorum.

Oyunculuklara gelince Birkan Sokullu ve Ushan Çakır dışında kimseciklere inanmadım. Kıvanç Tatlıtuğ rolü giyememiş. Kuzey askerde! Zamanla role ısınır, karakteri de giyer hayırlısıyla. Nasılsa bizde sistem böyle işliyor ve güzel olan her şeyi affediyor. Farah Zeynep Abdullah, çok sevdiğim, bakmaya kıyamadığım, çok özendiğim, yetenekli bir oyuncu ama bu dizideki performansı için tek bir kelime dahi etmeyeceğim. Elbette bu suskunluğumda rejinin başrol oyuncusuna attığı golün de önemi büyük. ‘Yılın Aşk’ hikâyesinde Kıvanç Tatlıtuğ gibi ‘Seks İkonu’ olmuş bir adamın karşısında basına dağıtılan fotoğraflardaki akça pakça kadın  yerine göz altları mosmor olmuş, adeta hastalıklı bir Şura diktiler ya, çok teşekkür ederim.


Sabaha kadar dans!!

Kitabı iki kez okumuş biri olarak, hikâyenin ilk bölüm sunumunu da oldukça sıkıcı buldum. Kalktık dans, oturduk dans.. Bu sahnelerle mi aşka inanacağız? Senaryoyu original hikaye üzerinden eleştirmeyeceğimi söylemiştim. Şapkasız selam veren asker ve benzeri hatalara da girmeyeceğim. O kısmına tecrübeli abla ve ağabeylerimiz değinir nasılsa.  Ama diziyi izlerken çok sıkıldığımı söylemeliyim. Dört kişi güle oynaya izlemeye başladık sonunda salonda tek başıma kaldım. Bu kadar ‘klişe’ bir hikaye kurgusu beklemiyordum ama senaryoyu kısmetse ikinci bölümü izlemeden ince görmeyeceğim çünkü reji senaryoya da gol atmış. Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu’nu (ilk beş bölümü birlikte yazdılar sanırsam) uzun zamandır izlerim. Beğenmediğim, hikâye seçimlerini sevmediğim anlar oldu. Fakat Yörenç, senaryo matematiğini bilen, sol tarafı sağlamve iyi diyalog yazan bir kalem işçisidir. Ece Yörenç gibi bizi sezonlarca bir yalının içine tıkıp, senaryonun üçte birini telefon konuşmalarıyla kurup, deli gibi ekrana yapışmamızı sağlayan bir yazardan bu kadar eklektik ve nereye hizmet ettiği belli olmayan dolgu sahneler hiç izlemedim. Dizide gördüğüm sahne ve diyalog özensizliğinin de  ‘eldeki malzemeyle işi toparlama’ kaygusundan oluştuğunu düşünüyorum.


Kuzey askerde!

Özetle elbette dizi birkaç bölüme kadar kendini toplar, reji ve teknik zaaflar giderilir, oyuncular karakterlere ısınır da ‘sektöre level atladığını’ iddia eden ‘yılın en iddialı’ yapımlarında sıradan ve küçük bütçeli işlerin zaaflarını görmek çok yorucu oluyor. Ha, “bu da mı sana gam?” derseniz, elbette değil. Nasılsa yapımcı firma/ kanal bu diziye harcanan parayı ekrandan kazanamasalar da yurt dışı satışlarından kazanırlar. Ama kimse bana ‘sektöre çağ atlattık’ demesin. Çok fena gülerim. Ben olsam teknik ekibi sıfırlar, pılımı pırtımı toplar tez zamanda Beykoz Kundura’ya veya Belgrad Ormanı’na geri dönerim. Twitter’da diziyi izlerken attığım tweetlere gerek mention, gerekse özel mesaj  atarak, “ama çok zor şartlarda çalışıyorlar ve çok para harcadılar” diyen arkadaşlara da bir çift sözüm var: Diğer yapımlar boncukla mı prodüksiyon yapıyor ya da daha mı kolay şartlarda çalışıyorlar? Kurt Seyit Ve Şura’ya emeği geçen herkese, özellikle sanat ve kostüm ekibine teşekkür ederim. Yolu bereketli olsun. 

Ece Yörenç’in, Farah Zeynep Abdullah’ın, Kıvanç Tatlıtuğ’un bende kredisi gani, Petro ve Celil hatırına birkaç bölüm daha izlerim…
Böyle işte..
R.





.
*Fotoğraflar ilgili kanalın resmi web sitesinden alınmıştır.



.

Pazartesi, Mart 03, 2014

Kırmızı Halı'nın Taponları

 Tek bir kare ve üç saatlik sosyalleşme uğruna aylarca çok kalabalık ekipler çalışıyor.


Golden Globe'da da aynı şeyi hissetmiştim. Ödül törenlerinin moda geçitlerinde gittikçe daha az sayıda şık kadın görür olduk. Dün gece gerçekleşen 86. Oscar Ödül Töreni de bana göre tam bir rüküşler geçiti oldu. O kadar 'kötü' arasından Kişisel Tapon Listem şöyle:

 

Penolope Cruz- Giambattista Valli
Hollywood'un plastik malzemesi en sağlam ve şık kadınlarından biri olan Cruz dün gece giydiği ipek müslin kumaştan uçuk pembe renkli Giambattista Valli tasarımı elbisesi, belindeki siyah kuşak ve tek omuz kesimiyle Tapon Liste'sine son sıradan girdi.

 

Portia de Rossi- Naeem Khan
Elbiseyi zorlasan belki inceden bir gideri olurdu da Rossi saç, makyaj ve aksesuar seçimiyle kombinasyonu tam bir fiyasko haline getirmiş. New York Fashion Week'te podyumda alkış toplayan Khan tam da Dubai düğünlerine tasarım yapmaktan vazgeçti derken Rossi'nin bu performansıyla bence beş basamak aşağıya indi.

Gleen Close- Zac Posen
İnsanın içinden cümle kurmak gelmiyor. Dün gece Kırmızı Halı'da daha sefil tasarımlar giyenler de oldu ama Close, Hollywood'un AList oyuncusu olarak bu Rahibe Teresa görüntüsüyle kalbimi kırdı.

Anna Kendrick- J. Mendel
Cümle dahi kurmak istemiyorum! Kendrick'i Kırmızı Halı'da görünce gecenin en kötüsü, demiştim. Elbette o ana kadaaar...

Anna Hathaway- Gucci
Gecenin en kötüsünü seçerken erken davranmışım. Hathaway'in bu berbat Gucci elbisesini görene kadar sabır etmeliymişim. Yemin ederim Moda kavramından tiksindim. Anna Hathaway, kaynının oğlunun sünnetine gelmiş, görümcesiyle kavgalı esnaf karısı gibi giyinmişti. Ağlamak istedim.


.




86. Oscar Ödülleri Dağıtıldı

 
Oscar 2014'ün en ikonik hareketi Ellen DeGeneres'in çekip paylaştığı ve sosyal medyada iki saatte iki milyondan fazla RT alan bu fotoğraf oldu. 86. Oscar Ödüllerini kazananların tam listesi de şöyle:



En İyi Film: "12 Years a Slave."

En İyi Erkek Oyuncu: Matthew McConaughey, "Dallas Buyers Club."

En İyi Kadın Oyucu: Cate Blanchett, "Blue Jasmine."

Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu: Jared Leto, "Dallas Buyers Club."

Yardımcı Rolde En İyi Kadın Oyuncu: Lupita Nyong'o, "12 Years a Slave."

En İyi Yönetmen: Alfonso Cuaron, "Gravity."

Yabancı Dilde En İyi Film: "The Great Beauty," Italy.

En İyi Uyarlama Senaryo: John Ridley, "12 Years a Slave."

En İyi Özgün Senaryo: Spike Jonze, "Her."

En İyi Animasyon Film: "Frozen."

En İyi Yapım Tasarımı: "The Great Gatsby."

En İyi Görüntü Yönetimi: "Gravity."


En İyi Ses Miksajı: "Gravity."

En İyi Ses Kurgusu: "Gravity."

En İyi Özgün Müzik: "Gravity," Steven Price.

En İyi Özgün Şarkı: "Let It Go" from "Frozen."

En İyi Kostüm Tasarımı: "The Great Gatsby."

En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı: "Dallas Buyers Club."

En İyi Animasyon Kısa Film: "Mr. Hublot."

En İyi Uzun Metraj Belgesel: "20 Feet from Stardom."

En İyi Kısa Metraj Belgesel: "The Lady in Number 6: Music Saved My Life."

En İyi Kurgu: "Gravity."

En İyi Kısa Film: "Helium."

En İyi Görsel Efekt: "Gravity."


___
Onur Ödülleri

— Angelina Jolie.
— Angela Lansbury.
— Steve Martin.
— Piero Tosi.




.

Perşembe, Şubat 27, 2014

Ersen ve Galoşlar, Boynubükükler 'e Karşı!

Kanal D, Total ile arasında oluşan gerginliği hızla ve komedi ile aşmaya başladı. Yıllardır yayında olan, aylardır yerinde sayan Arka Sokaklar'ın ani yükselişi ve eski liderlik günlerini yakalamasıyla başlayan Total patlaması, Arkadaşım Hoşgeldin ve Erler Film'in yapımcısı olduğu Küçük Ağa ile zirve yaptı. Bu akşam görücüye çıkacak olan Boynubükükler ise Galip Derviş'in yapımcı firması Barakuda'dan geliyor. Ahmet- Mahmut Kayımtu kardeşler genç ve çok deneyimli yapımcılar. Yalan Dünya'da piştiler sonra bağımsızlıklarını ilan ettiler. Yolları bereketli olsun.

Boynubükükler'in yönetmen koltuğunda yine çok deneyimli, türünün yani 'dekupajlı iş çeken' yönetmenlerin son örneği olan Ömer Uğur var. Dekupajlı iş çekmek ne demek diye merak eden varsa sağa, sola sorsun öğrensin. Ömer Uğur'u, çok iş çekti ama en çok da Geniş Aile'den hatırlarsınız. Pratik, oyun bilen, abartmak gerekiyorsa bardaktan bile oyun almayı beceren, çok iyi hikaye koklayan, pratik dünyalar kuran, bana da sorsan on numara bir yönetmendir. Dizinin Görüntü Yönetmeni Serdar Armutlu. Müziklerini Sertaç Öngümüş ve Selim Siyami Sümer yapmış. Sanat Yönetmeni ise Hasan Doğan.


Senaryosu Cüneyt İnay'a ait olan dizinin pek kalabalık kadrosunda Sedef Avcı (Melek), Ahmet Yelan Saraçoğlu (Führer Fuat), Gün Koper (Yılmaz), Güven Murat Akpınar (Menderes), Bora Akkaş (Mithat), Bensu Soral (Miray), Murat Akkoyunlu (Mansur), Ünal Yeter ( Tahir), Barış Başar (Samet), Ali Tutal (Şahap), Mine Şenhuy Teber (Venhar) Ahmet Olgun Sünear (Selim), Çağlar Ertuğrul (Ersen), Uğur Bilgin (Korhan), Sevilay Şimşek (Melissa), Özüm Arkan (Zerrin), Damla Debre (Gönül), Öznur Serçeler (İnci), Barış Aytaç (Doruk), Cüneyt Çeliksoy (Kocaman), Barış Küçükgüler (Gocuk), Bengi İdil Uras (Hülya), Nihan Tarhan (Nil), Tatiana Marinescu (Esin), Anıl Altan (Bir), Kadir İlkter (İki) rol alıyor. Vay arkadaş ne kadro umarım kimseyi unutmamışımdır. Unuttuğum isimler olduysa da, kusura bakmasınlar.

Bilindiği üzere Gün Koper, Yeşilçam'ın deneyimli oyuncusu ve senaristi Macit Koper'in oğludur..

Konu şu:Bir grup öksüz ve yetim çocuğun hayatın krem tabakasından gelen yaşdaşlarıyla mücadelesi. Herkes ayrık otu anlayacağınız. Zengini de, fakiri de.. Biraz eski Yeşilçam filmleri, Hababam nostaljisi yaşayacağız sanırım. Her şey bir tarafa çok genç ve pırıltılı isimlere destek atan deneyimli bir oyuncu kadrosu var. Güven Murat Akpınar son zamanlarda en beğenip sevdiğim oyunculardan. Adeta hastasıyım, diziyi sadece onun yüzünden bile izleyebilirim. Ve Gün Koper'i, Öyle Bir Geçer Zaman Ki'nin Osman Senior karakterinden sonra ölümüne merak etmekteyim. Komedi zor iş bakalım altından kalkabilecek mi?

Boynubükükler'in ekrana çıkmasında emeği geçen herkese ve seyircisine iyi şanslar dilerim. Bu akşam saat 20:00'da izlemece!
Böyle işte..
R.





.
*Fotoğraflar Kanal D'nin resmi websitesinden alınmıştır.


.

FotoYorum | The Blacklist: Ray, Madeline'i seviyor.

Evet, James Spader'a hastayım ama sabrımın da bir sınırı var. Yeni bölümün açılışına karga bokuna kondurulmuş tüy gibi iliştirilen İstanbul, temasal olarak can sıkıcıydı. Gugıllamaktan aciz bir prodüksiyona da tahammül etmek zorunda değilim. Adamlar düşünmüş taşınmış, "Bu işlemi kim sorgulamaz?" demişler ve topu İstanbul'a atmışlar. Kızgınlığım bu yüzden yoksa dar alanda, sokağa açılmış iki Laleli baharat tezgahı ve başı kapalı kadın ordusunu kadraja tıkıştırıp İstanbul numarası yapmalarına kızmadım.


Atanamayan Meryl Streep havasına bürünmüş tatlı Jennifer Ehle (Madeline Pratt) ve çevirdiği dolabı izleyince ilk aklıma gelen Frank Oz'un -bence- unutulmaz filmi Dirty Rotten Scoundrels oldu. Jennifer Ehle, 1995 yapımı Pride and Prejudice dizisinin Elizabeth Bennet'idir, hatırladınız mı? Ayrıca Elizabeth'in kocası Tom'dan o kadar sıkıldım ki ölse gam yemem. Ray, Madeline'i Elizabeth'in önüne attı da adalete teslim edecek mi? Madeline, bir soygun için Ray'den yardım istedi. Eğer Ray yardım ederse, Madeline de ondan çaldığı 10 milyon dolar değerindeki belgeleri iade edecek. Ray ve Madeline arasındaki buruk gönül ilişkisi ilk andan itibaren gözümüze sokuldu. Neredeyse Ray'in, Madeline ile tropikal bir adada yan yana şezlongda oturup emekliliğin tadını çıkarmak istediğine yemin edebilirim. Kadınla ilişkisi o kadar can sıkıcı..

Galiba ekranda olduğu sürece The Blacklist izleyeceğim ama artık yazmayacağım.
Böyle işte..
R.




Çarşamba, Şubat 26, 2014

George Clooney: Yaş 52!


W Dergisi'ne kapak olmuş. Daha da önemlisi şu anda yazım aşamasında olan ve 2015'de yayınlanacak bir Netflix dizisi için teklif almış. Projeyi beğenmiş ve yakında televizyona dönecekmiş.

Böyle işte..
R.




.

Salı, Şubat 25, 2014

Bahar gelmiş neyime?


The Walking Dead'in genç oyuncuları Lauren Cohan & Steven Yeun bahar vesilesiyle Los Angeles Magazine'e poz vermişler. Çok meraklısı gidip baksın: Affair to Remember

Photograph by Williams + Hirakawa

.

FotoYorum | The Walking Dead: Aşağı tükürsen sakal!

Kızıl kafa modası yayılıyor..
Hatırlarsanız geçen bölümün sonunda Glenn ve Tara üç kişiyle karşılaştı. Abraham Ford (Michael Cudlitz)onlardan biri. 1964 doğumlu, Lond Island doğumlu oyuncu Michael Cudlitz'i dizi meraklıları Southland, 24, Prison Break gibi aksiyon ağırlıklı dizilerden hatırlayacaklardır. Abraham oldukça acımasız, 'sert' bir arkadaşımız. Vali Bey'den en önemli farkı ise süzme bir pislik olduğunu maskelemiyor, aksine bunu göstermekten zevk alıyor. Sonradan önüme sürülecek, devasa ve kaba bedeninde pamuk gibi bir kalp taşıyan adam klişesine de çoktan hazırım.


Kim o?
Rick ve Carl'ın kapısını çalan da Michonne çıktı. Çok şaşırmadık sanırım? Açık söylemek gerekirse ne Carl'ı bu kadar ergen, ne Rick'i bu kadar kırık, ne de Michonne'u bu kadar evcimen görmekten hoşlanmıyorum. Hatta bu üçlünün birlikteliğini aşırı derecede sıkıcı buluyorum. Carl'a tavırları 'sert abla'dan, 'anne adayı'na doğru hızla evrilirse, baştan söyleyeyim çok gülerim. BU bölümde en sıkıldığım sahneler, baş tarafa yerleşen 'Carl- Michonne- Soya Sütü' üçlemesi oldu.

Gerçek ergen!
Carl yani Chandler Riggs gerçekten ergenlik çemberine girmiş. Sesi çatallaşmaya başlamış ya da ben yeni fark ettim. Pütürlü cildini makyajla kapatıyorlar da, çatal sesi dikkatimi çektiğinden beri kulağımı tırmalıyor. Carl, Judith'i kaybetmiş olma ihtimalinin sıkıntısını içine atıyor. Ağlasa açılacak çocuk. Sahi, Carl hiç ağladı mı? Bak hatırlayamadım nedense öyle bir sahne. Ağladıysa bile aklımdan silinip gitmiş ne tuhaf.. Michonne, yiyecek bulmaya gittiklerinde Carl'ı çözmek için inceden bir uğraştı ama olmadı. Bu çocuğun salya sümük saatlerce ağlaması lazım rahatlaması için..


Yeni evimiz burası mı olacak?
Michonne, Rick'e bu soruyu sordu. Planın ne Hacı, bu evde kalıp evcilik mi oynayacağız yoksa çıkıp kayıplarımızı mı arayacağız?, dedi. Nasılsa intikam alacak kimse kalmadı. Olmadı çıkıp yeni düşmanlar bulursunuz Michonne, üzüldüğün şeye bak! Fakat Rick her zaman olduğu gibi hikâyenin insan kalmaya and içmiş kısmını temsil ettiği için evde kalıp saksıda fesleğen büyütmeye karar vermeye meyilli görünüyor. Bu arada Rick'i beğenen kızlara söyleyeyim, bu adamdan ev erkeği olmaz. Mutfağa hiç yakışmıyor.


Mintax'la canım Mintax'la..
Allah da biliyor bölümde en utandığım sahne bu beyaz tişörtü gördüğüm an oldu. Adamın başında kadın yok, zombiler dünyasında hayatta kalma mücadelesi veriyor, giydiği tişörte bal dök yala! Üstelik tişörtü terk edilmiş bir evin dolabında buluyor. O kasabada yaçamak istiyorum. Bu kadar beyaz tişörtü siz, ancak alındığı gün giyiyorsunuzdur. Ben her gün giyiyorum çünkü hâlâ çivit benzeri bir doğal temizlik sabunu kullanıyorum beyaz çamaşırlar için.. Fakat bölüme dair söylemem gereken tek şey şudur, Rick o kadar kısmetsiz ki bela resmen ayağına geliyor.


Glenn'in otorite ile imtihanı..
Bayılıp kalmıştı geçen bölüm. Gözünü açtığında otobüs kaçmıştı. Abraham ve takımıyla Mission Impossible oynayacak hali yoktu çünkü karısını bulması gerekiyor. Abraham- Glenn itişmesi temasal olarak biraz Rick- Carl tartışmasını hatırlattı. Yani ergen itişmesi gibiydi. Biraz talih, biraz da zombiler yardım edince Glenn, adamları peşine takmayı da becerdi.


Bilim adamı geldi hanım!
Bu lanetli dönüşüme neyin yol açtığını bildiğini iddia eden ve D.C'ye acil yetiştirilmesi gereken bilim adamı Dr. Eugene Porter da ekibe katıldı. Eugene rolünü üstlenen Josh McDermitt daha önce Retired at 35 ve Work it'de oynamış. Oyuncuyu hiç tanımıyorum. Biraz araştırdım kariyerinin çoğunluğunu stand up performanslerı üzerine kurgulamış. Umut vaad eden bir komedyen diyorlar. Dahi çoçuk pozisyonlarında dolaşan Eugene bana göre beceriksizin teki sadece. İlerleyen bölümlerde işe yarayacak mı, bela mı olacak, göreceğiz.


Taş da geldi..
Yapımcılar "Maggie yetmez, güzel kadın desteği atalım," demiş olmalı ki bu bölümde aramıza şahane bacaklarıyla birlikte Rosita karakteri yani Christian Serratos katıldı. Serratos daha önce The Secret Life of The American Teenager, Hannah Montana, Twilight ve American Horror Story gibi hiç izlemediğim dizilerde rol almış o yüzden benim için yeni bir yüz görmek zevkli oldu.


Evim evim, güzel evim..
Rick'i huzursuz eden, görmediğimiz ama bela kokan haydut kılıklı adamlar muhtemelen hapishane kaçkınları olmalı çünkü geçen bölüm gözümüze gözümüze sokulan tabela da böylece anlam bulmalıydı. Yeri değil ama söylemeden geçemeyeceğim. Bizim yerli dizi yapımcıları ve kanallar medyaya bölüm bilgisi fotoğrafı dağıtmayı hiç bilmiyorlar. Tamamına yakını kargacık burgacık, kötü ışıkla çekilmiş, işe yaramaz, hikâye kurmaz fotoğraflar. Yabancılar ise taş gibi ve hep aynı kalitede fotoğraf servis ediyorlar.


Hacı özledik valla!
Norman Reedus'un ekstraları tavan yaptı galiba haftalardır idareten takılıyor bölümlerde. Bu kadar sevilmiş ve hayran kitlesi toplamış bir karakteri her bölüm biraz daha az gösterme kararı ilginç. Dakikalıklarda izlenirliği düşük geliyor zaar. Yine sahte ve formül heyecanlar içeren yavan bir bölüm izledik. Fakat The Walking Dead ilginç bir proje ilk sezonlarda bizi o kadar içine aldı ki ne yapsa tükürüp kurtulamıyoruz.

Böyle işte..
R

.
.
.

*photo by Gene Page | AMC

Pazartesi, Şubat 24, 2014

Kurt Seyit ve Şura: Kaldı 8 gün..



Kurt Seyit ve Şura, Nermin Bezmen'in kitabından Ece Yörenç'in kalemiyle ekrana uyarlanıyor. Sanırım, KSŞ, Muhteşem Yüzyıl'dan sonra (bütçeler açıklansın bakıcaz, belki MY'ı geçmiş bile olabilir) Türk televizyonlarının gördüğü en büyük prodüksiyon olmaya aday. Kurt Seyit ve Şura’nın; saltanat günlerinden Karpatlar cephesine, Aluşta’dan işgal altındaki İstanbul'a, 1920'lerin Pera'sına kadar uzanan macera dolu yolculukları bir anlamda aşkın da yolculuğu olacak. Yani beklentimiz o doğrultuda..



Kamera arkasında Gökhan Tiryaki ve yönetmen kolduğunda Hilal Saral var. Kıvanç Tatlıtuğ ve Farah Zeynep Abdullah dışında Birkan Sokullu, Kurt Seyit’in askeri okuldan arkadaşı Petro, Seda Güven Şura’nın ablası Valentina olarak izleyici karşısına çıkacağı yapımda Ushan Çakır da Kurt Seyit’in çocukluk ve silah arkadaşı Celil karakterine hayat verecek. Henüz basına sızmamış isimlerden oluşan çok sağlam bir kadro kurmuşlar. Hızla da rol yazılan, dizinin ilerleyen bölümlerinde hikâyeye katılması planlanan bomba isimler de yok değil, yakında duyarsınız nasılsa..



Savaş sahneleri Kartepe'de çekilmiş. 1200 figüran rol almış. At binmeyi bilenler yukarıdaki pozisyonu gerçekleştirmek yani atı şaha kaldırıp, üzerinde huzur içinde poz vermek için bile en az üç ay çalışmak gerektiğini söylüyorlar. Nasıl bir azimle çalışılıyor, gerisini varın siz düşünün. Çekimleri Rusya'da devam eden dizinin müziklerini Toygar Işıklı yaptı. Dizi 4 Mart Salı akşamı saat 20:00'da Star Tv ekranında olacak.

Böyle işte..
R

The Walking Dead - FotoYorum: Aşkımla oynama!

Aşağıda The Walking Dead 10. Bölümün fotoğraflı yorumu var. Gençler uzun yazı okumuyorsunuz hatta uzun yazı okumayı pek sevmiyorsunuz diye, size kısa kısa fotoğraflı yorum denemesi yaptım. Bakalım okuyacak mısınız?
Böyle işte..
R

Umudun yoksa yaşamın anlamı ne?
10. bölüm Beth’in Secret Günlüğü tadındaki kitabi cümleleriyle başladı. Eski güvenli zamanların ilk günüde kaleme alınmış bu sözler izleyene, “nereden, nereye?” dedirtti. Elbette elin senaristi de kendi seyircisinin zekasından ve unutma kapasitesinden korkuyor ve arada cin yöntemler bulup, “nerede kalmıştık” sahneleri yazıyor.

Bir şey yapmalı!
Anladık ki 8. bölümde mahşer yerine dönen hapishane bahçesinde kızı kolundan neredeyse sürüyerek götüren Daryl emanate hıyanet etmemiş, kızı gözünün önünden ayırmamış. Beth ısrarla hâlâ yaşayanlar olacağını iddia ediyor ve onları bulmaları gerektiğini söylüyor. Hayli de cevval. Daryl olmasa bu tatlı Beth, o ormanda on saniye canlı kalamaz ama neyse..

Azıcık inanç seni öldürmez, korkma..
Daryl, orman, gece, yıldızlar, ateş.. Peş peşe okuyunca bu kelimeler en az birinizin aklına pek romantik çağrışımlar düşürüyordur, eminim.. Ama drama gerçekliği böyle değil. Yorgun Darly ve kuyruğu Beth hayata kalma savaşı veriyorlar ve iz sürüyorlar. Gerçi Darly uzun zamandır ‘sürü olmak’ ve ‘sürüyü korumak’ kavramlarıyla test edilmiş ve yıldızlı 10 puan almıştı. Öyleyse sıradaki ders hiç bilmediği bir yerden mi gelecek dersiniz? 

Daryl 'ya sabır!' çekiyor..
Beth anaç ruhlu bir genç kız. “Yaşayanlar kaldıysa, bulduğumuzda aç olacaklar,” diyerek böğürtlen bile topladı.

Seni ham yapar bu Zombiler
Artık besin zincirinin tepesine oturmuş, ırkımızın peşine düşmüş Zombiler var ve insan oğlu yüzyıllar sonra yeniden ‘Av’ olmanın trajedisini yaşıyor. Zombi de olsa sadece doymak için avlanıyor/öldürüyor. Bu da mı ders değil Sayın Seyirciler?

#direnzaman
Lizzie, Mika, Judith ormanda ve yalnız değiller, yanlarında Tyreese var. Açık söylemek gerekirse geçmişte olanlar düşünülünce dar zamanda pat diye Carol’un ortaya çıkışı çok ama çok ‘formül’ oldu. Ama asıl merak ettiğim, Tyreese’e güvenli bir yerden bahseden Amca, birkaç sahne önce Darly ve Beth’in karşısına Zombi olarak nasıl çıktı? Üç milyon beşyüz seksen bin yazarın ve teknik elemanın çalıştığı bir senaryoda tretman/ kurgu hatası olamayacağına göre zamanda geri sıçradık ve farkına varamadık.

Şeker de yiyebilseler.
Şartlar herkesin ruh halini bozmaya müsait ancak en çok ve çabuk da çocuklar etkileniyor. Sanırım Lizzie bu sezon boyunca seyirciye oldukça zor anlar yaşatacak tıpkı bu bölümde olduğu gibi..

Otobüs nerede?..
Çok şükür ki Maggie de hayatta.. Dağılım güzel olmuş. Maggie, Sasha ve Bob üçlüsü de demiryolunun diger yanında yürüyorlar ve otobüsü arıyorlar. Korkarım bölüm sonunda herkes bir araya gelecek ama ben hâlâ Rick’in kapısını kim çaldı onu merak ediyorum. Maggie ilk göründüğünde elindeki tek taştan açıldı kamera. Kızın aklı sevgilisi Glenn’de mesajı aldık. Her aşık Amazon gibi Maggie’nin de ilk hedefi Glenn’i bulmak. Sasha da Tyreese’i düşünüyor ama Bob ile de aralarında tatlı bir flört hali yok değil. Özetle bu üçlünün sahnelerinde aşk ve hasret koklamaya hazır olun.

Kesmece bunlar!
Maggie, Glenn’i bulmaya and içince Sasha ve Bob da onu takip etmeye karar verdi. İlk virajı dönünce otobüsü buldular.

Herkes gider Mersin’e.
Meğer Glenn o karmaşada Hapishane’den kaçamamış! Bana gore bölümün en zevkli sahneleri de Glenn’in payına düşmüştü.

Vali'den hatıra kalan..
 Glenn’in sağ kolu olarak tatlı Tara da oyuna katılınca kadro şenlendi elbette..

Daryl Sevenler Derneği
Bu fotoğraf da ‘Gelecek Bölümde Daha Fazla Daryl Görmek İsteyenler Klübü’ne armağan olsun.

Dert bir değil, bin!

Vali gitti dertler bitti mi sandınız? Hoşgeldin yeni baş belaları Abraham, Eugene ve Rosita!





photo by Gene Page



.