Cumartesi, Ekim 27, 2012

Rhino Season / Fasle Kargadan



Bayramdan bakaya kalmış bir kalabalık kontrolsüz akıyor İstiklal Caddesi'nde. Kalabalığa uygun adım yürüyorum. Bugün vizyona giren, Salı günü basın gösterimi yapan Bahman Ghobadi'nin son filmi Gergedan Mevsimi'ni izlemeye gidiyorum. Damağımda, BirBuçuk'ta yediğim, kömür ızgarasında acıyla kavrulmuş kanatların tadı.. Filmle ilgili profesyonellerin yorumları iyi değil. Tekniker yorumculara sorarsan, Ghobadi sınıfta kalmış. Göreceğiz. Atlas'ın en küçük salonunda oynuyor film. Fuaye dolu. Salon da doluyor. Ön sırada boş kalmış koltukları da film başladıktan dakikalar sonra salona giren gürültücü geç kalmışlar dolduruyor. Film başlamadan önce ve Gelecek Program gösterimi esnasında anlıyorum ki salonun neredeyse tamamı İranlı/ Acem seyircilerle dolu. "Behruz", "Bahman" fısıltıları arasında film başlıyor.

Filmin konusu, hemen hemen bütün sinema eleştirmenleri tarafından yazıldı. Yine de bilmeyenler için özet geçersek, Şah devrildikten sonra tutuklanan, 30 yıl hapis yattıktan sonra da karısını bulmak için İstanbul'a gelen ve hayli tatsız kırılmalar yaşayan şair Sahel'in hikayesi anlatılıyor. Ghobadi, kişisel göndermeleri, stilize metaforları için fon olarak can yakıcı bir hikaye seçmiş. Doğruyu söylemek gerekirse bir sahneyi izlerken göz yaşlarımı tutamadım. Ben sulu gözüm kabul ama, sahne de oldukça yaralayıcıydı ve yaşanmış olma ihtimali bile ağlattı. Ghobadi, bir erkeğin çaresiz aşkını/ tutkusunu anlatan müthiş bir sahne yazmış. Kırmızı ruj diyeceğim, fazla da spoiler vermeyeceğim. Sırf bu sahne ve sergilenen oyunculuk için bile filmi izlemeye değer.

İtiraf etmeliyim ki filmin ilk 20 dakikası benim için oldukça karışık ve kararsızdı. Hani kesip atsan, film ferahlayacakmış gibi geliyor insana, çok kilit bir açılımı anlatsa da. Sıradan seyirciler olarak bizlerin kafasında, "Anlatıcı" gibi konumlanan kadın sesi de geçmiş ile bugünü paralel kurguda götüren hikayeyi toptan karıştırıyor. Benim gibi düz bir izleyiciyseniz, kadın sesi duyunca hikayeyi Mina anlatıyor sanabilir ve iyi bir okuyucu değilseniz aslında o kadın sesinin filme konu olan şair Sedigh Kemanger'in kızını sembolize ettiğini atlayabilir, hepten kafayı yiyebilirsiniz. Filmin ani git-gel halleri benim gibi Romantik Komedi meraklısı seyirci için hayli yorucu. Allah da biliyor, ilk 20 dakikada birkaç kez, Indie Art House izliyorsun kızım diye kendimi uyardım. Açıkçası, filmde uzmanlar tarafından kopukluk gibi algılanan şeyin de aslında, 30 yıl sonra hapisten çıkmış, işkenceye maruz kalmış Sahel'in zihin akışını sembolize eden üst düzey bir metafor olduğunu düşünüyor ve dahi umud ediyorum. Filmin politik mesajı da -yine benim için- oldukça acıklı ve sarsıcı. Devrim ayağına kişisel husumetler için nice canlar yandı diyor, Ghobadi. Yani böyle dese iyiymiş.

Oyunculuklar neredeyse sorunsuzdu. Yılmaz Erdoğan'ın oyunculuğu, -montaj kurbanı olmuş hissi veren, derinleşmesine izin verilmeyen karakteriyle bile- dozunda ve plastik malzemesi oldukça inandırıcıydı. Açıkçası, İran Sineması'nın Yılmaz Güney'i olarak tabir edilen efsane oyuncu Behruz Vossoughi'yi yönetmen biraz hoyrat kullanmış. Oynatmamış, adamı fon malzemesi yapmış, fotoğraf peşine düşmüş gibiydi ki bu hâl kalbimi kırdı. Mina karakterini Monica Bellucci yerine kim oynardı deseniz, cevap veremem. Ancak Bellucci'nin olağanüstü kıymetli bir çaba ile Farsça konuşması hayranlık uyandırıcıydı. Film bittikten sonra yanımda oturan Acem delikanlılara sordum. Monica biraz gargaraya getiriyor ama, Yılmaz Erdoğan ana diliymiş gibi Farsça konuşuyor dediler. Bu vesileyle, filmin içinden geçmiş, kenarında durmuş, vazifesini yapmış, yüksek oyunculuk sergilemiş olanların emeğine sağlık.

Bütün bunların yanı sıra Ghobadi, hikayesini anlatırken sorduğu tüm soruları tek tek cevaplıyor, açtığı tüm kapıları özenle kapatıyor. Bu açıdan seyirciye saygı duyan bir film olmuş, ellerine sağlık. Ancak teknik açıdan biraz rahatsız edici detaylar vardı. Mesela ses, ikinci yarıda aniden içine kaçıveriyor. Ciddi bir balans sorunu hasıl oluyor, tam da insandan başka neredeyse hiç düşmanı olmayan, evrime dahi baş kaldırmış, zarar vermek için değil, Sahel'in içindeki yangını söndürmek için sökün eden  Gergedanların Dökümü başlamadan önce. Belki kötü bir kopyaya denk geldim, belki de sinemanın donanımı yeterli değildi. Ses sorununu kenara koyarsak, bunca stilizasyon derdi varken, Sahel ve Mina'nın su altında debelenmesini değil de sevişmesini izleyebilseydim çok tatlı olurdu. Ghobadi'nin sanki yeni keşfetmiş gibi biteviye kullandığı, oyuncuların fludan nete girmesi ve "tatlı" background olayı da biraz gözümü yormadı değil.

Ez cümle, Bahman Ghobadi'nin önceki filmleriyle ister istemez kıyaslanan Rhino Season/ Fasle Kargadan, sınıfta kalmasa da müthiş bir hikayeyi anlatabilme ve tartışmasız bir baş yapıt olma şansını kıl payı ile kaçırmış bir film. Yine de ve mutlaka izleyin derim. Unutmadan söyleyeyim, bu gece Atlas Sineması'nda,  21:30 seansında giren seyirciler, filmi ayakta alkışladılar.

.
.
.
.
•• Fotoğraf filmin resmi sitesinden alınmıştır.