Perşembe, Ağustos 27, 2009

Hatırlamalı: Jerome Kern


1945 yılında ölen New york doğumlu besteci ve şarkı yazarı. Film müzikleriyle tanındı. 1930 yılında Roberta müzikalindeki "i won't dance" isimli şarkıyla ünlendi. Frank Sinatra'nın da seslendirdiği "The way look tonight" ve "The last time i saw Paris" isimli şarkılarla oskar kazandı.

1946 yapımı "Till the clouds roll by" adındaki hayatını konu alır gibi yapan filmde, Robert Walker tarafından canlandırıldı. Unutulmaz şarkıları arasında Smoke gets in your eyes, Look for the silver lining, A fine romance, Old man river ve Your dream'i sayabiliriz.




.

Pazar, Ağustos 23, 2009

Pazar Keyfi: Mimden Ödül


Blogger camiası mim meselesine yeni bir bakış getirdi ve birbirine ödül vermeye başladı. Gönlü bol arkadaşım Pretty in Think de paylaştırması gereken 7 ödülden birini bana vermiş. Sağ'olsun. Kurallar gereği benim de 7 bloggera ödül dağıtmam gerekiyor ve kendimle ilgili 7 ilginç bilgiyi de sizlerle paylaşmam gerekiyor. Ödül, dün gece elime ulaştı, itiraf etmeliyim ki kendimle ilgili bilgi verme kısmı beni daha çok heyecanlandırdı. Dün gece ortalık Berk Hakman tartışmasıyla alevlenirken, başımı yastığa koyup ilginçliklerimi düşündüm. İtiraf edeyim sabah, "ilginç bir insan" olarak uyanmadım. Soruyu ilginç kılan da bu bilgileri paylaşmaktı. Du bakalım, öyleyse önce ödüller gelsin,

1. Blog açma konusunda cesaretlendirdiği ve henüz bunun farkında olmasa bile aniden değişen hayatımın yeni rotasına katkıda bulunduğu için Goddess Artemis

2. Çekip gidemeyen yanımın idolü olduğu için Pigmelerle Dans

3. Gittiği yerlere bizi de götürdüğü için istanbul daily photo

4. Futbol denilen naneden haz'etmediğim halde futbol yazıları okuttuğu ve en çok da bana İslam Abi'yi hatırlattığı için, Aceto Balsamico

5. Kalbe giden en uzun ve zahmetli yolu keyifli kıldığı için Mutfakta Zen

6. Bir gün mutlaka diyerek, o boş sayfaya her sabah ısrarlı ve umutlu bakışımın seneyi devriyesi hatırına, Ahkâm Keyfi

7. Gerçek kötülüğe dair her şey için Madi Clara


Ödülleri dağıttım. Gelelim benimle ilgili 7 ilginç bilgiye. En zoru da bu kısmı. O kadar zorlandım ki ilginç bir insan olmadığıma karar verdim. En azından denemek lazım, kural gereği. Buyrun bakalım...

1. Stokçu bir bünyem var. Diş macunundan peçeteye, saatten ayakkabıya kadar (kimileri bu eyleme koleksiyon dese de) ne bulursam biriktiririm.

2. Her şeyden korkarım. Uçmaktan, denize açılmaktan, karanlıktan, şimşek çakmasından, fareden... Bir tek insandan korkmam...

3. Altıncı hissim kuvvetlidir. Olacakları önceden hissederim. Çok yoğunlaşırsam, ilk 100 programı AGB'den daha az hatayla listelerim.

4. Bakla'nın tadını dahi bilmem.

5. Sarhoşluğum çok pistir, hiç çekilmez. Bu sebeple içmemeye gayret ederim.

6. Kurtulamadığım batıl inançlarım var. Bu yaşımda bile gece vakti sakız çiğnerken tırsarım. Ama en çok da üzerime doğru fermuar kapatılmasından, düğme iliklenmesinden hoşlanmam, gerilirim.

7. Çok zor çoğalırım. Telefonumun "Top 10" listesine son 10 yıldır giren yeni isim sayısı: Bir


Böyle yani...


.

Salı, Ağustos 18, 2009

Hakan Abi!





.
.
.
yorumsuz
.
.
.

Pazartesi, Ağustos 10, 2009

Mavi Hapı Yutanlara Dair...


Birini çok sevmek ve o çok sevdiğinizden ölesiye korkmak... İnsan evladının yükleneceği en acımasız duygu karmaşası bu mudur? "Döver de, sever de" öğretisiyle yetişmiş nesiller için son derece doğal bu iki duygu, insanlık için zurnanın son deliği olmamalı. Şimdiki çocukları bilmem ama biz bu korku ve sevgi bataklığına burnumuza karar batarak yetiştik. Korku ve saygı arasındaki o ince çizgide beceriksiz cambazlar gibi dengemizi bulmaya zorlandık. Etrafımızı çeviren sazlı sözlü, meşeli kızılcıklı korku çemberine kısılıp kaldık. Pek çoğumuz derin yaralar alarak çıktı bu savaştan. Daha şenlikli bir çocukluğum olmadığı, daha iyi bir insan olmadığım için üzgünüm. Şimdilerde sadece kendi yaralarımı sarabilmekle övünüyor ve faturayı kimseye kesmediğime dua ederek avunuyorum. En büyük marifetim budur! Pek hoşmuş...

Üzgünüm, yaralarımı sıradanlaştıran, çektiğim ağrıyı önemsizleştiren hikayeler yaşayan onca çocuk olduğu için. Kenarda durup seyrediyorum ve benim gibilerin soyu kurusun diye dua ediyorum. Kimsenin suçu yok. İnsan evladının içgüdüleri çoğalarak yaşamaya uygun değil. Tekamül yalanıyla ötelenmiş, sosyal gerekler kılıfıyla fren yaptırılmış eski dürtüleri var, yeni kazandıklarını bünyesinden kusmasına sebep olan. Çaresiz bir illet gibi. Hayatta kalmaya çalışıyoruz, sadece kendimizi kurtarmayı öğrenmişiz ve bunu inkar ederek insanlaşmayı deniyoruz. Sokaktan geçen köpeğe ölümüne saldıran yavrulu bir anne kediyi görünce, gözünü kırpmadan doğurduğu çocuğu sokağa bırakan insan evladına "anne" ya da "baba" demekte zorlanmıyor musunuz? Hastalıklı ya da zayıf doğan yavrusunu oracıkta boğuveren mi daha zalim yoksa doğurduğu çocuğu binbir sosyal gerekçe ve gerekle kocaman ve kıllı kucaklara teslim eden mi? Bilmiyorum. Asıl büyük haksızlık da, çoğalmayı kazara öğrenmiş bir yaratıktan doğurduğuna ya da muhafaza altına alarak yamacında tuttuğuna kıymet vermesini beklemek ve bu sorumluluğu omuzlarına yüklemek değil midir?

Başka hayatlar üzerinde tasarruf hakkı tanıyan o arsız ve çekici mavi hapı yutmadan önce durup düşünün. Kendinize dürüst olun. O zaman içinizde hortlamaya hazır bekleyen canavarı siz de görecek ve ölesiye korkacaksınız vaad'edilen kudretten. Küçük bir itiraf kurtaracak seni, bizi, hepimizi...


Böyle işte...


.

Perşembe, Ağustos 06, 2009

İçsene evladım!


Anne elinde alışveriş torbalarıyla kızını ziyarete gelir. Kız masa başında çalışmaktadır ama anne umursamaz. Torbasında ne varsa tek tek masanın üzerine döker.

- bak bunu taze aldım
- ...
- bunlar salamura zeytin çok güzel, azcık aldım..
- ...
- elmalı turta, iki saat bekledim tazesi çıksın die
- ...
- evde buldum, ben kullanmıyorum işine yarar mı?
- ...

bu böyle uzayıp gitmektedir. sonunda anne masanın üzerine iki tane şişe koyar. şişelerden birinin içilecek kısmında sarı plastikten kocaman bir ördek kafası, diğerinin aynı yerinde kocaman ve turuncu bir köpek kafası vardır.

- anne bunlar ne??
- meyva suyu. çok şirin dii mii?..
- anne bunun üzerinde vak vak, hav hav filan yazıyo??
- çünkü biri ördek, biri köpek evladım..
- anne ben kırk yaşındayım!
- baktım ben üzerinde yaş sınırı yok evladım, iç iç..
- ?





••• 22.07.2005 tarihinde Ekşi Sözlük'te yayımlanmıştır.
•• Original Painting on Canvas by Trevor Carlton



.